Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

ÇİMDİK

Yaşar Kemal'in Cem'i 

Politik Cem'imize maşaallah !..
Biri başbakan olmak umuduyla, dışişleri bakanlığını bıraktı... 
Milletvekili olması tehlikede.
Biri iktidara gelmek amacıyla milyonlarca doları dağıttı...
Oy alması tehlikede.
Ve biri Almanya'da seçildi. 
Ama milletvekilliği tehlikede.
Çünkü oğlumuz, şaibeli birinden, şaibeli borç almış.
Partisi Yeşiller bunu duyar duymaz, üstüne yürümüş.
Neylesin fukara ?
"Seçilsem de istifa edeceğim," sözünü vermek zorunda kalmış. 
Belli ki seçilince pişman olmuş.
Pundunu bulsa kıvırtacak.
Ne var ki, Alman Yeşilleri kös dinlemekte.
Çünkü partinin ilerlemesinde verdiği sözü tutması etkin. 
Yâni o taraftan pek umut yok.
Ama Cem Özdemir, Türk asıllı.
Almanlar sözünün eri, erdemli siyasetçi istermiş !..
İstesinler !..
Cem Özdemir, Alman yurttaşı olsa da, Türk.
Verdiği sözden pişman Türk'e yardım, ancak Türk'ten olur.   
Ve en bir büyük Türklerden Yaşar Kemal, telefona sarılır. 
"İstifa etmemesini... Ficsher'e mektup yazacağını..." söyler.
Kimbilir Cem Özdemir ne sevinmiştir ?
Çünkü büyük Türk Yaşar Kemal, telefonla da yetinmez. Oral Çalışlar gibi... Duygu Asena gibi, diğer Türk büyüklerini de ardına takarak, Alman Yeşilleri'ne, "istifasını istemeyin," diye başvurur.
N'olacak ?
Alt tarafı bir sözdür.
Seçimden önce verilir... Seçilince unutulur.
Değil mi Yaşar Kemal ?

Özkan'ın Trajedisi

Ecevit'e bravo !..
Adam seçmeyi de, yetiştirmeyi de biliyor.
Bir de elinde tutabilse !..
Ama o muhterisin karekterine kalmış.
İhtirası yeteneğinden büyükse başka... Uygunsa başka.
Ve hoca dersini verir... Ama ödev öğrencinin işidir.
İnanmayanın örneği gözünün önünde.
Eski yardımcı Hüsamettin Özkan.
Yazık !..
Patronunun yanındayken ne kadar büyük... Ne kadar güçlü... Ne kadar becerikli ve işlevliydi. 
Dostu düşmanı... Hasmı rakibi... Seveni nefret edeni el attığı en çetrefil sorunun, şıp diye çözüleceğine inanıyordu.
Besbelli karizması içte, dışta çok angutun gözünü kamaştırmış.
Hem kerametin ondan menkul olduğuna inanmışlar... Hem de ona inandırmışlar ki, patronunu kündeden atıp kendi uçmaya kalkıştı.
Elinizi vicdanınıza koyun da hak verin.
İçinde çaynaştığınız her gün, yeteneğini kanıtlamıyor mu ?
Ama o yetenek kendinden menkul değilmiş.
Güçten yoksun kaldığı an, tuttuğu elinde kalmaya başladı.
Önce parlak bir troykayla iktidar olmaya kalkıştı.
Troyka çifte koşuldu.
Sonra seçimi ertelemeye uğraştı.
Galiba yüzüne gözüne bulaştı.
Sandığa kadar gider mi bilinmez. 
Ama gelmesinin imkânsızlığını, çimdikçi bile görebilmekte.
Dün Türkiye gibi bir ülkenin Başbakan yardımcılığını yapan yetenekli bir sekreterin, bugün içinde kıvrandığı trajedi, herkesin kulağına küpe olmalı, diyeceğiz. 
Ne var ki, boşuna diyeceğiz.
Çünkü yine itler, kağnıların gölgesinde yatacak.
Ve onu kendi gölgeleri sanıp övünmeye kalkacak.
İyisi mi ?
Herkes kendi ateşinde yanarken, seyreylemek.
Ola ki, karanlıklar böyle böyle aydınlanır.
 

İçi Dışı

Jan Nahum, Koç'un koçlarından biriydi.
Otomotiv sektörümüzün montaj muntaj büyümesi için çok çaba harcadı... Çok emek verdi. Bir ara yüzbinlerce araba üretilmesi için, milyarlarca dolar dışticaret açığı verilmesini sağladı.
Bilinmez bunun karşılığı mı ? 
Bilgisi... Becerisi... Birikiminin sonucu mu, büyüdü... Büyüdü... Agnelli'nin koçlarından biri oldu.
Olur olmaz da, başındayken ürettiği arabaların iş yapmadığına... Yapamayacağına karar verdi. 
İç pazar darmış... Dışsatım olasız.
Böyle giderse, Fiat Türkiye üretiminden vazgeçermiş.
Ne diyelim ?
Jan Nahum, Türkiyeli...
Mevlâna'nın ülkesinde doğdu büyüdü.
Demek ki bu mubarek topraklar ağaçların altından başka görünüyor. Üstünden başka.
Artık suç yerde mi, ağaca tırmananda mı, siz karar verin.
 

Dışsatım Yine Artmış
 

İnanılır gibi değil !..
Belirsizlik borsayı, dövizi, faizi... Hatta kültür ve sanat rantını bile çok etkiledi. Dört beş ay önce aynı gürültü kopsa çok satacak kitaplar bile ikinci günü işportaya düştü.
Ama bunca durgunluğa karşın, dışsatım Eylül ayında da arttı.
Bunda mutlaka bir iş var.
Onca kurnaz dövizcinin spekülasyondan ödü patlar... Onca yetenekli borsacı manüplasyondan bucak bucak kaçar... Onca akıllı faizci tefecilikten ürkerken, bunca ahmak üreticinin önceki aya göre daha çok dışsatım yapmasına akıl erdirmek mümkün mü ?
Üstelik dolar almış başını gitmiş.
Euro anasının nikâhına fırlamış.
Bu dışsatımcılar ne biçim rufailerse, ne yapmış etmişler, geçen aydan daha çok döviz getirmişler.
Yarım yüzyıldır efendileriyle elele salt Türkiye halkını soymaya koşullanmış akla sığacak iş mi ?
Bir sorun bakalım.
Ola ki büyük ağalarımız, cici beylerimiz, nazenin hanımlarımız, bu gelişmenin içyüzünü açıklarlar.
Ve ola ki, açıklarken kendileri de öğrenip uygularlar.
Fena mı olur ?
 

Aş Pişiyor
Medyamız Kuzey Irak'ı keşfetmeye başladı.
Oradaki Kürt kardeşlerimiz, şafağı yakalamış.
İlân edilmemiş bir devletin yurttaşları olarak her türlü hazırlığı tamamlamışlar. Partileri... Molla Barzanî... Ekselâns Talabanî gibi önderleri... Meclisleri... Merkez Bankaları var.
Vergi alıyor... Ordu kuruyor... ABD.den işaret bekliyorlar.
O işmar eder... Türkiye uykuya dalar... Saddam sopayı yerse, anında yaşama geçecek bütün düşler.
Belli ki Musul aşı ABD ateşinde.
Ve belli ki, yeli de Türkiye'den.
O her saat değişen senaryolara ayak uydurma peşinde.
Bir seçimi bile doğru düzgün yapamamakta.
Bilmeyiz kaç milyar tonluk petrol rezervinin üstüne oturan Kürt kardeşleriyle nasıl başa çıkacak ?
Çıkmaya kalkışsa, yanında yer alacak ABD+İngiliz+Fransız petrol ortaklığı... Pardon ortak gücüne karşı, ne yapabilir ?
Geçen hafta da anımsamıştık.
İbn-i Sinâ, " sınanmış sınanmamışa yeğ," diyordu.
Bakalım dediği doğru mu ?
Kimi doğruyu görmeden anlar. Kimi yaşasa da algılayamaz.
Bu yaşamın gerçeği olmasaydı, bunca kıyım olur muydu ?
 

Uçukluğun Sonu

Bilmeyiz farkında mısınız ?
Galiba yıllardır yarışan uçukluk iyice dökülmeye başladı.
Toplumsal gelişme her geçen gün biraz daha ciddileşiyor.
Örneği siyasetten ve sanattan alalım.
Seçime giden Meclisimizin hal-i pürmelâline üzülmeyen var mı ?
Dışındakilerden yok !..
Ya içindekiler ?
Ustalarının adı Hıdır, ellerinden gelen budur denilmiyor artık.
Daha dün hüner sayılan kıvırtmalar, şimdi ahlâksızlıkla damgalanıyor.
Sanat dünyamız da öyle.
Örneği de taptaze. 
Daha dün beceri sayılan kampanyalar, bugün ters tepiyor.
Ne var ki, alışmış kudurmuştan beter.
Uçuk gündem hevesi, uçukların tek dersi.
Biri olmadı mı, haydi hemen bir yenisi.
Seçim olayına baktık... Ahmet Altan'ın aldatmasına da bir göz atalım.
Çünkü ikisi de manşette.
Bir gün biri... Bir gün öteki...
Üstelik ikisi de kellim kellim yellenfa !..
Yâni gündem oluşturuluyor. 
Ama galiba müşteri yok.
Bu bir işaret.
Öyle görünüyor ki, ciddiyet, uçukluğu... Normal anormali aşacak. 
3 kasım, bu bakımdan çok önemli.
Gereken tasfiyeyi gerçekleştirirse, su yatağında akmaya başlar.
O zaman, siyasetçi siyasetini... Sanatçı sanatını gerektiği gibi yapar.
Gerçekten değer olan yeterli oyu toplar... Gerçekten değer olan sürekli ilgiyi sağlar. Ne oyun kâr eder toplumsal gelişmeye... Ne yaygara, değer katar bilgiye. 
Ve aptalı kandırmak, donanımlıyı zenginleştirmeye döner.
İnsanımız bunu haketmiyor mu ?
Hiç olumsuzlamayın. 
Ütopyası olana, umutsuzluk yanaşır mı ?

 
sayfa başına dön