|
|
Apaçık
Medyanın Gücü
Seçime 3 hafta kaldı.
YSK.na göre, 42 milyon seçmenimiz var.
Bunca cayırtı sonucu yüzde 80'i sandığa gitse... Oyların tamamı geçerli olsa, yaklaşık 34 milyon geçerli oy sayılacak.
Ülke barajı yüzde 10.
Yâni herhangi bir partinin milletvekili çıkarabilmesi, en az 3 milyon 400 bin oy almasına bağlı.
Tamam mı ?
Güçlü bir basın, okurunun tamamını etkiler diyelim.
Elbette yayını gerçekten yansız... Doğru... Ve Çıkarsızsa.
Pek çok gazetemiz var.
İlâmaşallah en az o kadar partimiz de seçime giriyor.
Varsayalım o basın, muhalefetsiz demokrasi olmayacağı için, seçimi iki partinin kazanmasını istiyor.
Ve tek kalem gibi, sadece ve sadece o ikisini destekliyor.
Onlara barajı aşırtacak oy sağlayabilmesi en azından 6 buçuk milyon okur gerektirir.
Değil mi ?
Basınımızın toplam okuru ne kadar ?
Taş çatlasa 3 milyon mu ?
Hepsi bir olup bütün okurlarını tek partiye yönlendirse, ı'ıh !..
İktidarı bırakın, baraj nanay.
Haydi basının ederi var. Gazete-dergi okumak belli bir bedel ödemekle mümkün. Hayat pahalı... Gelirler kısıtlı. O yüzden doğru, yansız ve çıkarsız yayınları alıp okuyan az.
Medyanın görsel yanı bedava.
Televizyonun uzaktan kumandasına basıldı mı doğru, yansız ve çıkarsız yayınlar, gözlerle kulaklardan sular seller gibi beyne akıyor.
12 milyon ev ve işyerinde, 12 milyon televizyon var.
RTÜK'ün verilerine göre, 12 de ulusal kanal.
Bunlar da bir ağızdan, bir tek partiyi desteklese !..
Yine de demokratik bir iktidar... Yâni seçmenin yarıdan bir fazlasının oyunu o tek partinin sandığına dolduramaz.
Örneği ortada.
Son zamanlarda medyatik olmak moda.
Diyelim bir roman yazdınız.
Kitap yazan için da, okuyan için de yüce bir değerdir.
Ve ne kadar çok insanca okunursa, o kadar tamamlanır.
Her yazarın umudu herkesçe okunmak... Her kültürlü insanın görevi beğeni ya da eleştirisini paylaşmak. Her doğru, yansız, çıkarsız yayın organının ödevi tıpkı yasa gibi, herkese eşit davranmaktır.
Bir kitabın haberini veriyorsa, hepsininkini verir. Bir yazıcıyla söyleşi yapıyorsa, hepsiyle yapar.
Bu doğruluk, yansızlık ve çıkarsızlığın olmazsa olmazıdır.
Ama kültür ve sanat etkinliğine yorum da gerekebilir.
İşte o görecedir.
Beğenen över... Beğenmeyen yerer... Değer bulan eleştirir... Bulmayan, sessizliğin kör kuyusuna atıverir.
Tıpkı toplumsal ve siyasal olaylar gibi.
Öyleyse, lâfı dolandırmayalım.
Her gün hemen her gazetenin bir sayfasında... Her akşam hemen her televizyonun ekranında kendinden, ya da kitabından söz ettirme becerisini gösteren yazıcılarımız var.
Medyamız gerçekten her okur ve izleyicisini yönlendirebilse... Bir kitabın 5 paket sigara... İki şişe rakı... Bir bar giriş fiyatı olduğu düşünülür... Etkin basının ancak 10'da 1 okuru... Yetkin medyanın yüzde 1 izleyiciyi yönlendirebileceği hesaplanırsa... En az 300 bin ile 1 milyon 200 bin satması gerekmez mi ?
Adayı olduğumuz AB... Ortağı olduğumuz ABD ve Rusya... Dostu olduğumuz Japonya'da bu böyle.
Onların parası da, okur-yazarı da çok diyelim.
İflâs etmiş Arjantin'le, eşiğindeki Brezilya'da da böyle.
Bir kalem ve ağızdan hükümet deviremeyince, seçimden iktidar çıkarmaya uğraşan bizim medyanın bu konudaki etkisi ne ?
Yayıncı ya da tanıtımcılarının iddiasına göre, ikinci, üçüncü 50 binlerin basılmadan satıldığı.
Yâni 150 bin okura ulaşıldığı.
Kitap almak bedeli gerektirir. Kişi para verecekse, ince eler, sık dokur. Bu da medyanın etkisini çok etkiler.
Peki, bedava oy verenle, bir kitabın üç katı cezayı göze alıp vermeyenin ince eleyip sık dokumadığını kim uyduruyor ?
Eğriyi ürkütünce, doğruya dayatabileceğini sanan medya.
Aman bırakın 3 Kasım sabahına kadar öyle sansın.
Siz sandığa gidince bildiğinizi okuyun.
Ve 3 Kasım akşamı televizyonun karşısına geçin... 4 Kasım sabahı gazetenizi açın. Aylardır akıl satan bilgiç salkımına bir göz atın. Göğsünü gere gere, "ben dedimdi" diyebiliyorsa, inanın.
Medya çok güçlü.
Yok etkisizlik utancına bile sıvışamayıp şoktan şoka dalıyorsa, "Çimdik"teki "Elense"nin sonunu bekleyin.
Çok sürmez encâmını görürsünüz.
|
|
|