Emekçılerın 
Kurtuluşu
Kendı
Eserlerı
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

Gelecegi kaybetmeyelim!...

Ekonomide bir kıpırdanma, yeniden bir canlanma var. Hem ilk yarı ile ilgili büyüme rakamları hem de üçüncü çeyrek ile ilgili sanayi üretim endeksindeki gelişmeler, ayrıca ithalattaki hızlı artış, çarkların eski hızla olmasa da yeniden dönmeye başladığını gösteriyor.
Sanayi üretiminde, mart 2002 ile başlayan iyileşme, takip eden aylarda da, devam etti. 2002 Ağustos'unda, toplam sanayi üretimi, bir önceki yılın aynı dönemine göre, yüzde 7.2, imalat sanayi üretimi ise yüzde 8.7'lik bir artış gösterdi.
Yılın ilk sekiz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, sanayide yüzde 8, imalat sanayiinde, yüzde 9.3 oranında bir büyüme görülüyor. Bir yıl önce, aynı dönemde ise, sanayi, yüzde 7.4, imalat sanayi, yüzde 8.2 oranında küçülmüştü.

Bu karşılaştırma, sanayi sektöründe, 2001'in ilk sekiz ayında yaşanan daralmanın 2002'nin ilk sekiz ayında telafi edildiğini ve çok küçük de olsa artıya geçildiğini gösteriyor.
Bu kıpırdamada ana etken dış talep, yani ihracat. İçeride alımgücünün müthiş gerilemesi, özellikle dayanıklı mallara talebin bıçak gibi kesilmesi, firmaları can havliyle ihracata yöneltmiş durumda. Reel ücretlerin yüzde 50'lere varan oranlarda gerilemesinin yanında dalgalı kur politikasının ihracata verdiği rüzgarla firmalar dış pazara dönük üretimle çarklarını döndürüyorlar. Ama, fiyat ve miktar endeksleri bu ihracatın "yoksullaştıran bir ihracat" olduğunu, birim ihracat fiyatının sürekli düşme eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu göreli canlanmanın ne menem bir canlanma olduğunu ve ne tür bedeller ödettiğinin farkında olmak gerekiyor.

Hızla artan işsizlik ve bozulan gelir dağılımını birebir ilgilendiren etken ise sabit sermaye yatırımları. Yatırım yapmadan, üretimde artış, büyüme ve kalkınma sağlamanın imkanı yok. Ülkemiz, bu alanda devamlı olarak kan kaybında, çünkü yatırım yok!...
2001'de ekonomi yüzde 9.4 küçülürken, sabit sermaye yatırım harcamalarının yüzde 31.7 oranında azaldığını hatırlatalım. 2002 yılının ilk altı ayı sonunda da, sabit sermaye yatırım harcamaları yüzde 11.8 oranında azaldı .
Toplam yatırımlar içinde, imalat Sanayinin aldığı pay da, yıllar içinde giderek azalmakta. 1970'li yıllarda, toplam yatırım harcamaları içinde, imalat sanayi yatırımlarının payı, yüzde 35.5'e çıkmışken, bu oran, 2001'de, yüzde 17.6'ya kadar düşmüş durumda.

Ocak-Temmuz 2002 döneminde, uluslararası doğrudan yatırımların net girişi ise, sadece 114 milyon dolar.

Bu rakamlar, Türkiye'nin, yerli ve yabancı yatırımcı açısından, tüm cazibesini, neredeyse yitirdiğini gösteriyor. İçeride reel faizin hala yüzde 30-35 düzeyinde seyretmesi, yatırımcıyı caydıran en önemli etken. Kamu, yatırımcılığı zaten unuttu. Bütçede faizin hegemonyası , yatırıma ayrılan kaynakları iyice azalttı. Özel sektörde de belirsizlik ortamı ve reel faizin yüksek seyri yatırım niyetlerini askıda tutuyor. Herşey bekle göre'e bağlanmış durumda.
Uygulanan yanlış politikalar sonucunda, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ülkemize çekmek bir yana, Türkiye, kendisi, sermaye ihraç eden bir ülke durumuna geldi. İçeride yatırım iklimi bulamayan Türk sermayedarları hızla dışarıya yatırım yapıyor, hatta Koç'un Bozöyük radyatör tesislerini söküp Çin'e götürmesi örneğinde görüldüğü gibi, birikmiş yatırım ve sermaye göçle ülkeden aktarılıyor. Sanayici, rekabet gücünü korumak adına, içeride iş bekleyen milyonları umursamayıp çevre ülkelere gidiyor. Bu durumdaki bir ülkeye , yurtdışından, yatırımcıların ülkemizde yatırım yapması nasıl beklenebilir?

Türkiye, geçici tedbirlerle, bugünü belki kurtarabilir ama önlem almaz, kalıcı düzenlemeler yapmadan, böyle devam ederse, geleceği tamamen kaybeder.


 
sayfa başına dön