BARIŞ !...
NASIL ?....
NE ZAMAN ?...
NE İÇİN ?....
Ergun
Göknel
Uygar
insanlık yaşam kalitesini devamlı daha iyiye götürmek isteğinde.
Daha iyiye, daha rahata erişmek için birinci koşulun kavgasız
bir dünyada barış içerisinde yaşamak olduğu düşüncesi
giderek yerleşiyor. Sadece bizlerin değil, bizden sonra dünyada
yaşayacak kişilerin, en azından çocuklarımızın, daha güzel,
kavgasız ve barış dolu bir dünyada yaşaması dileği toplumun
hedefleri arasında birinci sırayı almakta.
Barışın,
iyi yaşamanın pek çok koşulu var. Fakat bir tanesi olmazsa
olmaz. Dünyayı, dünyanın hiç olmazsa çağdaş düşünceye
sahip olan bölümünü,
örnek olarak almak ve bu amaca erişmek için gerekli önyargılardan
kurtulmak.
İnsanlığın
en kutsal düşüncesi affetmekse, diğeri de kin ve nefrete son
vermek olmalı. Barış hedefine zarar vermeyecek şekilde gerekli
önlemleri alarak, kin ve nefret duygularının devamlılığını
yok etmek, ihtiyatlı da olsa hoşgörü gösterebilmek, insanlığın
büyük erdemlerinden bir tanesi olmalı.
Binlerce
yıllık insan yaşamının tarihi kesinlikle bir tekerrürden
ibaret değil. Ancak geçmişin olaylarından yeni öğretiler çıkarmak,
onları örnek almak önemli bir özellik. Geçmişten nelerin yapılmaması
gerektiğini öğrendiğimiz gibi, nelerin nasıl, ne zaman ve ne için
yapılması gerektiğini de öğrenememişsek toplum olarak barışı
yakalamak çok zor belki de olanaksızdır.
Avrupa
Birliğine girmek için birinci koşul olan, idam cezasının kaldırılması,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan etnik
toplulukların kendi ana dillerini öğrenme ve yayın yapma özgürlüğüne
sahip olmaları, bugün ülke siyasetinin, belki yasalarla çözmüş
göründüğü ancak süreç içerisinde anlayış değişikliğinin
de yerleşmesi gereken bir gerçek.
Yakın
tarihimizde örnek alınacak olaylar zincirinin paralelliklerini
burada hatırlatmak istiyorum.
1930
yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos ile Atatürk arasında
imzalan bir dostluk anlaşması ve Istanbul’da yaşayan Yunan
uyrukluların yaşamlarını kolaylaştıracak bir dizi anlaşma
var. Bu anlaşmalarda taraf olan Venizelos’un geçmişine bakalım.
1864
Girit doğumlu Elefteros Venizelos yaşamı boyunca Yunanistan’ın
genişlemesi için çalışmış, Megalo Idea düşüncesinin önderlerinden
olan bir devlet adamıdır. Girit’in,
1897 Osmanlı-Türk savaşından sonra özerkliğini kazanması için
büyük çaba göstermiştir. Balkan savaşları sırasında
Yunanistan Başbakanıdır. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı
Balkan devletlerinin birleşmesini sağlamış ve savaştan sonra
Osmanlıların Balkan yarımadasının büyük bölümünden çıkarılmasına
öncülük etmiştir. Böylece Selanik ve hinterlandının, Güney
Epir’in, Girit ve Ege adalarının Yunanistan’a katılmasını,
ve Birinci dünya Savaşı öncesinde Yunanistan topraklarının ve
nüfusunun iki katına çıkmasını sağlamıştır.
Birinci
Dünya Savaşı sırasında Yunan Kralı Konstantin’i sürgüne
yollayarak, itilaf devletleri safında savaşa girdi. Sevres anlaşmasından
sonra Batı Anadolu’nun Yunan orduları tarafından işgalinin öncülüğünü
yaptı.
Venizelos
Lozan anlaşması görüşmelerinde Yunanistan heyetinin başkanıydı.
1928 yılında yeniden Başbakan oldu. Dünya ekonomik bunalım yıllarının
getirdiği güçlükler ve Avrupa’da, bugün olduğu gibi, sağ eğilimli
politik partilerin iktidara gelmeye başlamaları, özellikle de
Almanya’da Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi’nin önemli
ilerlemeler kaydetmesi Balkanlar’da ve Doğu Avrupa’da yeni
ittifakların kurulmasını gerekli hale getirmişti. Bu ekonomik ve
siyasi koşullar içerisinde Türk-Yunan ittifakı ve dostluğu bölgede
barışın korunması için vazgeçilmez bir unsur haline gelmişti.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin, gerek ekonomisini savaş sonrasında düzeltebilmek,
ve insanlarını daha iyi koşullarda yaşatabilmek için, barışa
ihtiyacı vardı. Bu barışın en önemli unsuru da Yunanistan ile
yapılacak bir dostluk anlaşmasıydı.
Daha
yedi yıl önce topraklarını ordularıyla işgal etmiş,
kentlerini ve köylerini yakıp yıkmış, yağmalamış, binlerce
şehit verilmesine sebep olmuş bir ülke ile barış yapmak için
gerekli vazgeçilmez koşul, kin ve nefret duygularını unutmak,
kendine güvene sahip bir devlet olarak, güvenlik önlemlerini
ihmal etmeden affedebilmekti.
İlginç
olan dostluk anlaşmasını imzalayan iki kişiden birinin tüm yaşamı
boyunca Yunanistan’ın genişlemeci Megalo Idea düşüncesini yürütmüş
olması, diğerinin ise kurtuluş savaşını yapan, işgal edilmiş
Türkiye ordularının komutanı olmasıydı.
Atatürk
döneminde atılan bu unutulmaz adımdan günümüzde de örnek alınacak
çok şey var. Çağdaşlaşmak, halkının yaşam kalitesini düzeltmek,
barış içerisinde uygarca yaşayabilmek için atılacak adımlar için
fazla düşünmeye gerek yok.
İnsan
haklarını bu topraklar üzerinde yaşayan herkes için
benimsenmesi ve uygulanması; devamlı gelişecek daha iyi yaşam koşullarına
sahip olunması için günümüzde ülkemizin izleyeceği yol
bellidir. Yirmi birinci asırda çağdaşlaşmanın koşulları, ne
yapılması gerektiği belirlenmiştir. Bu koşulların
kabullenilmesine, uygulanmasına direnmek ancak gerekli adımların
atılmasını geciktirecektir.
Devamlı
barış için, gerekli önlemler alınarak, insanların kin ve
nefret duygularını bir tarafa bırakması, çağdaşlığın
gerektirdiği adımları atmak her halde tüm siyasi partilerin en
önemli görevidir. 31 Ekim 2002.
|