ÇİMDİK
Bir
Seçimin Anatomisi
Sonuçlar
daha çok taze.
AKP
birinci... CHP ikinci... Ve istediğiniz kadar altalta, yanyana, üstüste
koyun üçüncüsü yok !..
2
Kasım akşamına kadar en az 15 başbakan adayımız vardı.
3
Kasımda dananın kuyruğu koptu.
4
Kasım sabahı Başbakan belirsizdi... Belki siz bu satırları
okurken de belirsiz.
Ne
kadar ilginç !..
Ve
bu ne büyük bir güç. Seçmenimiz, yasa açısından başkansız
bir partiyi tek başına iktidar eyledi.
Şimdi
sıra halkın istenciyle, Devletin kabûlüne geldi.
Artık
Meclis'te başkanından yoksun AKP birini öne sürecek.
Cumhurbaşkanı
atarsa, hükümet kurulacak. Sanmıyoruz ya, bir başkasını
atarsa, gerginlik belki de ipi erkenden koparacak.
O
gelecek günlerin işi.
Biz,
görünen köye nasıl geldiğimizi şöyle bir kurcalayalım.
İlk
çimdik çimdikçiye.
Dehşetli
bir tasfiyeyi daha başında gördü.
Erol
Toy'un Apaçık'taki tahlil çabalarına dayanarak bu seçimde sağ
ve sol kanatların oluşacağını savladı.
Ama,
1999'da yüzde 56 oy almış iktidar partilerinin Seçim tarihimizin
en büyük toprak kaymasıyla yüzde 40 oy yitirip yerle bir olacağını
göremedi.
Ve
koskoca bir çimdiği haketti.
Oysa
halk, hem merkez sağ ve sol kanatlarını kurmakta... Hem kendi
demokratik kalkınma ve gelişme istencini... IMF ya da AB'ne değil
kendi emek ve çabasına dayanarak yaşama geçirecek bir
Meclis arayışında olduğunun işaretini 1999'da vermişti.
İktidar
partilerinden o istence uygun davranış bekliyordu.
Yandaş
ya da karşıt, kendine başka IMF... AB ve ABD.ne başka görünen
kim olur olsun, oy vermeyeceğini daha seçimin lâfıyla ortaya
koydu.
Ne
var ki, IMF gırtlağına kadar borç içindeki hazinenin tüm varlıklarını
rehnetmekle yetinmedi. Halkın midesindeki lokmayı da çekip alacak
müshil hapını iktidara içirmeyi başardı.
Kemal
Derviş'li CHP'nin düş kırıklığının kaynağı bu olmalı.
IMF
reçetelerinin acı sonuçları görüldüğünden beri yaşananları
şöyle bir sıralarsak, sonucun başından belli olduğunu görürüz.
Başta
IMF... Türkiye'yi ona muhtaceden her güç odağı.. Geçmiş
iktidarlar... Muhalefeti o gitsin ben geleyime indirgemiş
partiler... İşini yapacağına vurgun ve soygun düzenleyen iş ve
düşadamları... Bölük pürçük bir sol... En doğruyu kendinin
bildiğinden emin bilgiçler bu toplu tasfiyeyi seziyor. Ama galiba
konduramadıkları için, son anda halkın acıma duygusundan pay
almayı umuyordu.
Oysa
şamar göstere göstere geldi.
Hem
de seçim sürecini başlatacak girişimlerle.
O
girişimlerin sahiplerinin çoğuna da, göstere göstere.
Geçtiğimiz
6 ayın bütün komplo ve kolpoları İnadına'nın elinden geldiği...
ilginiz oranında sıcağı sıcağına bilginize ulaştı.
Her
halde unutmamışsınızdır.
Mayıs
2002 başında AB kıbrıs... ABD Irak için baskılarını
bunaltacak ölçüde yoğunlaştırır.
O
sırada Başbakan hastalanır.
Ve
araba yokuşaşağı yuvarlanmaya başlar.
TÜSİAD
ve hempaları anında kolları sıvar.
"Veliaht"
isteğiyle kazan kaldırırlar.
Liderliğin
miras yoluyla geçmeyeceğini öğrenirler.
"Vekil"
diye tuttururlar.
Anayasanın
izin vermediğini görürler.
"SAM"a
kamuoyu araştırması yaptırırlar.
Sonuçları
Prof. Dr. Seyfettin Gürsel'e inceletirler.
Ortaya
tam anlamıyla bir dehşet senaryosu çıkar.
AKP
tek başına iktidara gelecek... Hatta Meclis'te mutlak çoğunluğu
sağlayıp Anayasayı bile değiştirebilecektir.
Çalışmayı
yüklenen kodamanlar heyecan ve telâşla başta Genelkurmay II. Başkanı
Yaşar Büyükanıt olmak üzere... MGK genel sekreteri ve
kendilerince ilgili "yerlerin" kapısına dayanırlar.
Aylardan
Mayıstır.
Besbelli
amaçları bir askeri darbe... Ve sonrasında, ABD ve AB.ne uyumlu
bir hükümet oluşturmaktır.
Asker
kös dinler.
Ama
AB ve ABD.ne uyumlu yandaşları kararlıdır.
Başıbozuk
darbesine soyunurlar.
Ve
soyunur soyunmaz basın-yayın mutfakları... Entel kulisleri... İktidar
hevesine kapılan yeteneksiz muhteris klüpleri... Bütün güç
odaklarının bütün lobilerinde cadı kazanları kaynamaya başlar.
Hasta
Başbakan, halkın kabaran öfkesini yatıştırmaktan âcizdir.
Bu
oluşumun ilk zilini, 26 Mayısta Hürriyet'te Emin Çölaşan
"Ecevit'e açık mektup"la çalar ;
"Sayın
Başbakanım," diye başlar.
"Siz
Türkiye'ye insan ve devlet adamı olarak büyük hizmetler yapmış
bir insansınız. Bugünkü koalisyon hükümeti sizin güçlü,
dengeli ve sağduyulu kişiliğinizle ayakta duruyor. Bu işi 3 yıldan
beri siz götürüyorsunuz. Türk siyasetindeki öneminizi herkes
biliyor.
Ancak
ne yazık ki, son zamanlarda sağlığınız bozuldu. İnsanız, bu
bir gün hepimizin başına gelecek. Hastalık ve sağlık hepimiz için.
Bu
mektubu yazarken inanın üzülüyorum."
Sözleriyle
incitmek istemediğini belirttikten sonra, hastalığın engellediği
bir takım görevleri sıralayarak ; "Bir vatandaş olarak
sizden istirhamım şudur :" diye sürdürür.
"Kendinizi
düşünmezseniz bile, hiç değilse ülkeyi düşünerek, bir süre
için bu görevi vekâleten başkasına devretmeniz bence iyi
olacaktır. En normali, doğal olarak Başbakan Yardımcısı ve
partinizin mensubu Hüsamettin Özkan'dır. O takdirde hiç kimse
bir şey diyemez. Takdir sizindir. Bir başkasını seçebilir,
hatta belki başka bir çıkış yolu bulursunuz.
Bir
süre daha tedavi görür, dinlenir ve iyileştiğiniz takdirde görevinizin
başına yeniden dönersiniz. Olmazsa, başka çözümler daha sonra
düşünülür. "
Ne
var ki, 2 gün sonra Başbakan bir basın toplantısı düzenler.
Aynı
Emin Çölaşan, 29 Mayıstaki yazısına ;
"Bir
başka Ecevit!" Diye başlar.
Kendi
durum ve düşünceleriyle toplantı yerinden söz ettikten sonra ;
"Ecevit
zamanında geldi ve önündeki yazılı metni okumaya başladı."
Diye
sadede gelir ;
"
Muhteşem... Dört dörtlük.
Çok
ufak şeyler dışında ne bir tekleme, ne dil sürçmesi, ne bir
yanlış okuma. Bu fasıl yaklaşık yarım saat sürdü. Sıra,
sorulara ve Ecevit'in vereceği yanıtlara geldi.
Yine
muhteşem. Yine pırıl pırıl bir bellek, düzgün bir konuşma.
Gözlerimi
kapıyorum, sanki 1970'li yılların Karaoğlan'ı Ecevit'i
dinliyorum.
Sorulara
düzgün yanıtlar veriyor."
Tanıklığının
hemen ardından, yeniden suyu bulandırır.
"Sadece
sağlığı konusunda fazla bir açıklama yapmıyor. Bundan özenle
kaçınıyor.
Bir
ara ağzından mı kaçırıyor bilemem, "nörolojik" yani
beyinle ilgili rahatsızlığından söz ediyor ve " Allah
kimseye vermesin" diyor."
Ve
bombasını patlatıyor ;
"Basın
toplantısı bitiyor. Çıkarken gazeteciler aramızda konuşuyoruz.
Herkesin görüşü aynı noktada birleşiyor :
Belli
ki bir saat önce hastaneye giden Ecevit'e doping yapılmış veya
ilâç verilmiş. Bu bir ilâç mı, yoksa iğne mi ? Elbette
bilemiyoruz... Çünkü dün çok önemliydi. Televizyonda milyonların
önüne çıkacaktı ve burada yapacağı hataların sonucu ağır
olurdu."
Yetinmiyor.
Kuşku
tanıklığını çoğaltıyor ;
"Bütün
gazeteciler aynı görüşteydik.
Bir
insanın bir gün arayla böylesine 180 derece farklı olması ve
iyi görünmesi, gerçek bir tıp mucizesiydi.
İnşallah
yanılırız, mucize devam eder ve Ecevit bundan sonra hep böyle
olur."
Olmuyor.
Ama,
AB ve ABD lobisi kararlıdır.
Haziran
yepyeni bir senaryoyla başlar.
Başbakan
istirahatlidir.
Meclis
tatile girer.
Ama
DSP.nin devşirme gurubunun yarısı ya can kaygısına düşmüş...
Ya ikbâl telâşına düşürülmüştür. Milletvekilleri üçer,
beşer ama, toplu istifalarla yeni bir parti kurmaya yarışır.
Amaç
bellidir.
Ecevit
istifa edecek... Anayasa gereği Hükümet düşecek... Yeni oluşumun
önderliğinde, yeni bir Hükümet kurulacaktır.
Ecevit
resti görmüştür.
Misyonunu
tamamlayacaksa, iç ve dış dayatmalarla değil, kayıtsız koşulsuz
egemen halkın istenciyle olmasını yeğler.
Usullacık
" seçimin ucu göründü," deyiverir.
Bahçeli,
işareti kapar.
MHP
gerçek bir ideolojik parti sınavı verir.
Hem
istifayı önler. Hem sapasağlam durur.
Meclisi
olağanüstü toplayarak, erken seçimi 3 Kasıma çekiverir.
Başıbozuğun
darbesi, halkın şamarıyla burun buruna gelmiş... Üstyapıda yüze
göze bulaşanı altyapıya temizletme uğraşı başlamıştır.
Ve
o günden, 1 Ekim... Hatta Anayasa Mahkemesi de sayılırsa 21 Ekime
kadar, üstyapıda tam anlamıyla belirsizlik egemen olur.
Ama
dehşet senaryosunu hiçbir şey engelleyemez.
Bir
yandan seçim takvimi işler.
Bir
yandan erteleme çabası sürer.
İşte
bütün kurtlar da o dumanlı havaya bürünür.
18
Temmuz'da Hürriyet güç odaklarını bir kez daha uyarmak için
olsa gerek Erdal Sağlam'ın kaleminden, TÜSİAD'ın dehşet
senaryosunu kamuoyuna açıklayıverir.
Ama
ne umulan, ne istenen olur.
Üstyapıda
işe yaramayan sopa, halkın eline geçmiştir.
Bir
yandan seçenek aranır. Bir yandan öğütler sıralanır.
İlk
maya 19 Temmuzda hamura katılır.
Hürriyet
Ertuğrul Özkök'ün kaleminden ; "Yedinci Senaryoyu Okuması
Gerekenler"de Recep Tayyip Erdoğan'a, "meşruiyet"
talkını verir. Melih Aşık Milliyet penceresinde, "Seçim
sonrası tablo"sunu çizerek... "ANAP ve MHP
baraj altında kaldığı takdirde, AKP yüzde 26 oyla 278
iskemle kazanarak tek başına iktidar şansı
yakalayabilmektedir." Salkımını, anlayanlara sunar.
Pandora'nın
kutusu açılmıştır.
Halkın
gücünün bir pınar gibi fışkırması kaçınılmazdır.
Fatih
Altaylı Uzan'larla uğraşırken gecikmiştir.
Ancak
23 Temmuz Hürriyet'inde "DSP'nin bitikleri Derviş'e sarıldılar"
başlığıyla koroya katılır.
"
Herkesin kafasında sorular var," diye girişir.
"
Ecevit aynı Ecevit, Rahşan aynı Rahşan, DSP aynı DSP. Bu kopuşlar
neden şimdi ? diye soranlar haklı. Neden çok açık. DSP artık
yok.
Yeni
oluşumcular ayrılsa da yok, ayrılmasa da yoktu.
Oy
oranı yüzde 4'lere inmiş, her geçen gün daha da inen bir parti.
Batan
bir gemi." Derken Ertuğrul Özkök ; "Bazıları Buna
Koltuk Sevdası Diyor,"da, tatlı anılarla sürdürdüğü yazısını
; "Sonuçta er veya geç Ecevitler, ülkeye pahalıya mal olan
bu ihtiraslarının bedelini ödeyecekler." Diye bitirir.
Ama
başka kimlerin ödemek zorunda kalacağını açıklamaz.
Milliyet
baldır-bacak gecikmesini tez kapatır.
Anadolu'ya
çıkardığı tırlarla TÜSİAD senaryosunu doğrular.
5
Ağustos'un üç sayfası tır notlarıdır.
Samsun
tanığı Sami Kohen... "Çaresiz vatandaşın umudu AB olmuş."
Ercan Güven : "Herkesin gözü yenide..." Abbas Güçlü
"Kararsız, tepkisiz insanlar diyarı..." Diye kestirip
atmaktadır.
Hasan
Cemal'se ;
"Tırlamaya
geçen Perşembe günü başladık." Diye girişir.
"İzmit,Bolu,
Karabük,Kastamonu ve Sinop'tan sonra dün Samsun'daydık. Yani dört
günde altı kent. Siyasetin nabız atışları neydi ? İlk
izlenimler :
1)
Tayyip'in AKP'si genellikle bir.
2)
CHP yükselişte.
3)
Doğru Yol var.
4)
Daha çok Yeni Oluşum diye çağrılan Yeni Türkiye'ye ilgi görülüyor.
Bu arada Kemal Derviş'in ne yapacağı, İsmail Cem'in yanına
gelip gelmeyeceği izleniyor.
5)
Derviş'in birleştirici çabaları destek görürken, solda birlik
çağrıları çok sık duyuluyor.
6)
Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çıktıktan sonra geldiğimiz
Sinop ve Samsun'da Türkiye'yi AB içinde görmek isteyenler büyük
çoğunluktu. ANAP lideri Yılmaz'ın çabaları genel takdir görüyordu.
Ama bunun ANAP'a ne ölçüde oy getireceği konusunda farklı görüşler
vardı.
7)
Koalisyon ortağı partiler içinde en büyük darbeyi Ecevit ve
DSP'nin yediği hemen anlaşılıyordu. DSP'yi ANAP izlerken,
MHP'den özellikle Tayyip'in AKP'sine oy kanaması olduğu anlaşılıyordu."
Aynı
gün aynı sayfada Serpil Yılmaz'sa Samsun'u ; "Burada adeta
herkes 'Derviş' " Diye tanımlıyor... Hürriyet, 12. Sayfasına
Niğde'den "Elveda Devlet." Iğdır'dan "Sevilen
valiyle savaş MHP'ye kaybettirmiş." Bayburt'tan " Hoca sığınırsa
Bayburtlu seçer," başlıklarını atıyordu.
Ve
aynı gün Cumhuriyet'ten Yalçın Doğan ;
"Krize
Ek: Demokrasi mi, Yoksa Macera mı ?.."
Başlığıyla
giriyor ; "Üç hükümet partisi DSP, MHP ve ANAP bitik !..
Onları bitiren de seçimin bir yıldır odaklandığı tartışma,
yani ekonomik kriz.
AB
yolunda attıkları tarihsel adım, DSP ve ANAP'taki tükenişi önlemeye
yetmiyor.Çünkü, halkın ezici çoğunluğunun temel ve vazgeçilmez
sorunu,
Ekonomik
krizde düğümleniyor. AB yasaları dahil, hiçbir adım, hiçbir
karar ekonomik krizin önüne geçemiyor. Dolayısıyla halkın ilk
tercihi şimdiden belli : DSP, MHP ve ANAP dışında !.."
12
Ağustosta Cüneyt Ülsever Hürriyet'te; "Rakamlar siyasetteki
telaşı açıklıyor," başlığıyla ; "SONAR'ın son seçim
anketindeki neticelere bir göz atarsanız, bu apansız telaşın
nedenini daha açık anlarsınız.
Geçen
hafta yapılmış ankete göre ; AKP: % 23, YT: % 10.5, CHP: % 8.5,
MHP: % 7.3, DYP: % 6.1, ANAP: % 5.9, DSP: % 4.9, SP: % 3, diğer: %
7.8, cevap vermeyen % 17 !" tablosunu çizer.
20
Ağustos Cumhuriyet'inde Ali Sirmen ; "AKP İktidarını Yaşamak"
başlıklı yazısına ; "3 Kasım seçimleriyle ilgili çeşitli
kamuoyu yoklamalarının ortak yönü, hepsinde AKP'nin birinci
parti olarak görülmesidir.
Anketler,
Tayyip Erdoğan'ın partisinin taban oyunun yüzde 20 veya biraz üstünde
olacağını öngörüyor.
"Hemen
belirtmek gerekir ki, seçime daha 2.5 ay var ve geçen süre içinde
sonuçları etkileyecek gelişmeler olabilir.
Ancak
bu gelişmeleri fazla abartarak bugünden yarına bir mucize olacağını
sanmak da yanlıştır." Diye sürdürüyordu.
Taha
Akyol'sa 23 Ağustos Milliyet'inde ; "Merkez sağ, AKP ve
CHP" başlıklı yazısına ; "AKP'nin bütün anketlerde
açık farkla birinci parti çıkması, seçmen kitlesindeki büyük
kaymanın göstergesidir.
AKP
büyüdükçe öteki sağ partiler daralıyor. TÜSES'in geçen
nisan ayında yaptığı araştırmaya göre, 1999 seçimlerinde
MHP'ye oy vermiş seçmenlerin yüzde 32'si bu seçimde AKP'ye oy
vermeyi düşünüyor.
ANAP
ve DYP'ye oy vermiş olanların ise ayrı ayrı yüzde 17'si bu seçimlerde
AKP'ye yönelmiş bulunuyor." Yorumunu getiriyordu.
1
Eylülde Deniz Kavukçuoğlu'nun Cumhuriyet'teki Pano'su ;
"Kamuoyu
araştırmaları Demokratik Sol Parti'nin 3 Kasım seçimlerinde yüzde
10'luk barajı aşamayacağını gösteriyor." Dedikten sonra 1
Ekim'de tam tersi gerçekleşen gizi açıklıyordu ; "Bu
nedenle başta sayın Ecevit olmak üzere partinin yöneticileri ve
milletvekilleri seçimleri erteletmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Başaramıyacaklarını görünce "ittifak" yollarını,
"güç birliği" yollarını deniyorlar. Ne var ki Siyasi
Partiler Yasası seçim ittifaklarına izin vermiyor. Bu nedenle
"ittifak", "güç birliği" derken
"iltihak" demek istiyorlar. Yani katılımlarla kalabalıklaşıp
güçleneceklerini, barajı aşabileceklerini umuyorlar. Yanılıyorlar,"
diyordu.
Bundan 9 gün sonra 9 Eylül'de Emre Kongar, aynı
Cumhuriyet'te "DSP Sürpriz Yapabilir" başlığıyla katıldığı
bir işçi toplantısının genel havasını aktardıktan sonra ;
" Sevgili okurlarım, benim bu toplantıdan aldığım izlenim,
şu anda ortada dolaşan araştırmalara göre barajın çok altında
görülen Ecevit'in, barajı aşma şansının hiç de öyle gösterildiği
kadar düşük olmadığı." Görüşünü Rahmi Koç'un ;
"Kamuoyu araştırması büyük teknik ister. Seçimden sürpriz
çıkabilir," varsayımı izliyordu.
30
Eylül Milliyet'inde, Tarhan Erdem ;
"CHP
farkı kapatabilir," açıklamasını !..
"3
Kasımda sandıktan AKP, CHP ve GP çıkacak" diye tamamlıyordu
!..
1
Ekim 2002 Meclisi aç-kapa yaparak tatile girer.
Dayatma
fanatikleri hız kesmemekte kararlıdır.
3
Ekim'de Yalçın Doğan Cumhuriyet'te ;
"Tarihin
En Büyük Yaprak Dökümü..."nden söz eder.
"Eğer
mucizeler gerçekleşmez ise 3 Kasımda DSP, ANAP, YTP, SP mutlaka
barajın altında. MHP ile DYP ise hayli zorlanıyor. Bunun kişiye
dönük tercümesi, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, İsmail Cem ve
Recai Kutan Meclis dışında kalıyor," diyordu.
Ertesi
gün 4 Kasımda yâni aynı Cumhuriyet'te Aydın Engin, Yalçın Doğan'ın
yukardaki hükmünü biraz daha geliştirerek MHP ve DYP'nin de
baraj altında kalacağını öngörüyordu.
Ertesi
günün Yalçın Doğan'ı kaygıyla.
"Tepki
Oyları AKP ve GP'ye...Ya CHP'ye?.." Sorusunu soruyor... Aynı
gün saat 23.oo'te CNN Türk'ün Yavuz Baydar'la düzenlediği
programda içini rahatlatacak yanıtı alıyordu.
SAM
yöneticileri, Hasan Cemal ve Ali Bayramoğlu ile bir araya gelerek
;
Sade
AKP, CHP ve Genç Parti'nin Meclise gireceği... Ötekilerin tamamının
baraj altında kalacağının altını çiziyorlardı.
6
Ekim Hürriyet'inde Sedat Ergin ;
"Anketlere
yansıyan seçmen eğilimleri"ni değerlendiriyor... "AKP'yi
açık farkla birinci ve belli bir farkla CHP'yi ikinci" ilân
ediyordu.
Bunun
üreteceği boşluk 11 Ekim Cumhuriyet'inde Yalçın Doğan'ı
"20 Milyon Oy Temsil Dışı" kaygılarına salmıştı.
Ama
Hürriyet'te eski Büyükelçi... Eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen,
o tür kaygılara hiç prim vermiyor. 12 Ekim'in "Bu garip
ortamı," üstâda; "AKP ile CHP arasında bir koalisyonu
en cazip formül olarak gösteriyor"du.
Formül
tutmuştu.
Cüneyt
Ülsever'in Hürriyet'te 16 Ekimde başladığı "Bir 3 Kasım
analizi" 2 gün boyunca iki partinin birbirlerine yakın ve
uzak noktalarını inceliyor... Ekselânsın formülünün tutarlılık
ve geçerlilik kanıtlarını sıralıyordu.
Aynı
gün Hürriyet'in "Gündem"inde 900 bin tarikat oyunun
hangi sağ partiler arasında bölündüğü vardı.
Milliyet'e
ise Hasan Cemal;"Damardan popülizm ya da GP'nin yükselişi"
ni anlatıyor. Taha Akyol 17 Ekim Milliyet'inde "AKP'nin arkasında
ne var ?" dizisine (Bir feryat)la başlıyor. "Eziliyorum
!" diyenlerin AKP'de toplanmasının gerekçelerini 5 gün
boyunca uzun uzun sıralıyordu.
18
Ekim Hürriyet'inde Sedat Ergin miting alanlarından etkileniyor ve
yazısını ; "DYP Lideri son tahlilde, seçime ilişkin
belirleyici eğilimlerin 3 Kasım'dan önceki son bir hafta içinde
şekilleneceğini ve çekişmenin DYP ile AKP arasında geçeceğini
söylüyor." Diye tamamlıyordu.
Aynı
gün Milliyet'te Güneri Civaoğlu ; "Hayırlara vesile mi
?" diye başlıyor ; "Kamuoyu araştırmalarına göre AKP
yüzde 30'larda... CHP ise yüzde 20'lerde. Diğer partiler barajı
aşamazlarsa 3 kasım seçimleri AKP'ye tek başına Anayasa değişikliği
yapabilecek sayıda milletvekili kazandırabilir; AKP 400, CHP
150..." Kâbus senaryosunu yineleyerek ; "Türkiye'nin
1923'ten bu yana, 80 yıllık çizgisinde fay kırılması mı ?
Hiper
deprem mi ?" Diye soruyor... Ve 19 Ekimde "Ruh Çağırmak
!"la AKP.ne öğüt veriyor... Anlaşma zemini arıyor... Hasan
Cemal'se "Siyaset neden enkaz yığını ?"
Hürriyet'te
Emin Çölaşan ; "Kurt kocayınca" köpeğin maskarası
olacağını Ecevit'e anlatmaya uğraşıyor... Cumhuriyet'te Yalçın
Doğan kaygıyla ; "Sürpriz: Genç Parti CHP'yi Yakalıyor
mu?" Kaygısıyla; "Son araştırmaların ortaya çıkardığı
olasılıklar iç karartıcı.
Eğer,
MHP ve DYP barajı aşamazsa, AKP tek başına iktidar !.. Altını
çizmekte yarar var, bugün için, MHP ve DYP hâlâ baraj sınırında
debeleniyor. Bu sonuç AKP'ye yarıyor.
Buna
karşılık eğer, MHP ve DYP barajı aşarsa, o zaman Meclis'e AKP,
GP, CHP, DYP, MHP giriyor ki, bu durumda AKP-GP koalisyonu gündeme
gelebilir !..
Bunlar
birer varsayım. Ama, son araştırmalara dayanan varsayımlar. Yani
dayanağı olan olasılıklar.
AKP-GP
koalisyonu?..Yandı gülüm keten helva!..Ne Türkiye olur
ama!.." Demekten kendini alamıyordu.
Ama
ertesi gün Milliyet, birinci sayfasındaki renkli fotoğrafla ;
"CHP tarihi rekor kırdı" müjdesini haberleştiriyor...
İzmir mitinginde toplanan seçmen sayısının bütün partilerin
iki katı olduğunu kanıtlamak için... Tayyip Erdoğan'ın Şanlıurfa'da
5, Diyarbakır'da 10 bin... Muhsin Yazıcıoğlu'nun Aydın'da
700... Tansu Çiller'in Adapazarı'ında 4 bin... Erbakan-Kutan'ın
Bursa'da 4, Ankara'da 2 bin... Devlet Bahçeli'nin Kırklareli'de 4,
Tekirdağ'da 3 bin... Mesut Yılmaz'ın Samsun'da 10 bin... Murat
Bozlak-Akın Birdal'ın İzmir'de 10 bin... Haydar Baş'ın
Erzurum'da bin kişi toplayabildiğini belirtirken, Deniz Baykal'ın
Eskişehir'de 5, İzmir'de 80 bin kişi topladığı karşılaştırmasını
yapıyordu.
24
Ekim Hürriyet'inde Bekir Coşkun alıyor ; "Hayalet Seçmek"
başlığıyla seçimi kazanacak AKP'nin Başbakan adayı bulunmamasının
enfes bir ironisini yapıyor... Milliyet'te Hasan Cemal, "Sekiz
anket, sekiz sonuç!"taki bileşenleri toplayarak ; "AKP
inip CHP çıkabilir," dedikten sonra yazısını ; " Bir
ve iki numara belli:
AKP
ile CHP.
Ötekiler
baraj savaşında...
Ne
düşünüyorsunuz ?" Diye bitiriyordu.
26
Ekim'de yine Milliyet'te Güneri Civaoğlu ; "3 Kasım ve
son" başlıklı yazısında ; "AKP kendi artıları
nedeniyle değil diğer partilerin eksileri nedeniyle ipi göğüslemek
üzere koşuyor. Şu satırlar yazılırken Kamuoyu araştırmalarına
göre birinci parti görünen AKP, ikinci parti CHP'nin neredeyse
iki katına yaklaşan oyu alacak gibi görünüyordu.
AKP
tek başına iktidar olabilir." Bankosunu ; "Yeter ki...
Son bir haftada yüzde 6 oy yitiren ve barajın kıl payı üstündeki
GP daha da aşağılara düşmesin... Baraj altında kalmasın."
Dileğiyle bitiriyor.. Taha Akyol;"Din, siyaset, hukuk"ta
AKP ile SP'ni karşılaştırıyor... Hurşit Güneş ; "AKP sağanağına
karşı CHP sığınağı"na yığılmanın erdemini anlatıyordu.
Ama
27 Ekim Hürriyet'inse Muharrem Sarıkaya, "Anketçilerin
Anketi"ni yaparak, yüzde 8'e varan farklardan söz ediyor...
Erhan Karaesmen 26 Ekim'de Cumhuriyet'te anketlerin doğruluğunu
belirttiği dizisini 28 Ekimde bitirirken ;
"Bu
satırların yazarınınki dahil, çeşitli kesimlerden yurtsever, dürüstlük
ve ulusallık yanlısı epeyce bir yurttaşın, CHP'ye, bazı kızgınlıkları
da olsa, bu seçimle ilgili temennileri CHP'nin birinci parti olmasıdır.
Hatta tek başına iktidar olabilmesidir." Dedikten epeyce
sonra ;
"Bu
yazı dizisi boyunca iki kez değinilmiş olan yurttaş sessizliği
ve suskunluğunun tahmin edilenden daha büyük bir kararlılık
psikolojisine işaret ediyor olması durumunda ve ilk kez oy
kullanacak 3.5 milyon genç seçmenin siyasal davranışlarındaki
belirsizlik dolayısıyla, yukarıda yürütülen ve kendine göre
belli bir rasyonelliğe sahip açıklamaların dışında seçim
sonuçlarına yol açılması durumuna da varılabilir.
Her
durumda Türk yurttaşının ülkesine bağlılığı ve ilk bakışta
kendini çok fazla belli etmeyen o derin sağduyusunun günün koşullarına
uygun bir seçim sonucuna götüreceğine inanılmalıdır. "
Diyordu.
Seçimin
sonuçları ortada.
Şamarı
patlatan kayıtsız koşulsuz egemen.
Onu
da çimdikleyecek halimiz yok ya !..
|