Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


ÇİMDİK

Abasıyla Sopası

Güçlü TİSK'imiz yine coştu.
Başkanı Refik Baydur beyefendinin ağzından gümbürdedi ;
"İş Yasası sümen altında bırakılarak, iş güvencesi devreye sokuldu. Devrin Başbakanı, bu gelişimin lokomotifi olmaya gayret etti. Böyle bir zihniyetin ciddi devlet anlayışıyla bağdaştığına inanmıyorum. Eğer hocaların hazırladığı iş yasası, 15 Mart 2003'ten önce uygulanmaya konmazsa, büyük bir işçi gurubu arkadaşımızın işinden ve ekmeğinden olacağını belirtmek istiyorum.
Bazı çevreler bunun tehdit olduğunu söyleyebilir. 
Ama gerçek budur."
Eskiler ne güzel buyurmuşlar !..
"Ayının kırk masalı var. Kırkı da ahlat üstüne."
Yazık !..
Sevgili patronlarımızın bir tek masalı var.
Ne yatırım üstüne... Ne üretim üstüne... Ne gelişme üstüne.
Varsa yoksa, "işçi atmak" üstüne.
Bu krizden pay kapma telâşıyla işçi atan... Atınca da, kendi kazançlarından olan eski patronların masalı, diyorduk.
Yanılmışız !.. 
Meğer Meclis'e 21 üye sokmakla övünen yeni patronların örgütü MÜSİAD başkanı Ali Bayramoğlu beyefendinin masalı da aynıymış.
"Böyle bir dönemde iş güvencesi, girişimciyi ayağına bağlı halatla geriye çekmek gibi olur. İş güvencesi, İş Kanunu ile birlikte uygulanmalı."
İşçimizi anladık !.. 
Yoksun, yoksul ve cahil. 
Sınıf olmayı geçin, işçi gibi davranmayı da bilmiyor, diyelim !..
Birikimli, varsıl ve bilgili sayın patronlarımıza ne buyrulur ?
Kapitalizmin liberali olsun, vahşisi olsun, sömürü... Ya da yumuşatılmış biçimiyle kârın temel kuralını... Hani şu, sınıf ya da senin için ne kadar çok insan çalışırsa, kazancın o kadar artacağını.
Bilgi çağında öğrendi de, yutturmaya mı çalışıyor ?
Her neyse haydi sevgili Türkiye patronları !..
Şimdi yolunuz da, önünüz de açık.
Durmadan gösterdiğiniz şu sopayı bir çıkarın, görelim.
"Krizde çıkardık ya !.." Diyene alkış !..
Sonra kim "bir gecede fukaralaştık," ağıtına oturdu ?
İşçiler mi ? 
Çimdikçi mi ? 
Yoksa siz mi ?
Yanıtı siz veremiyorsanız, Veri Araştırma vermiş.
Biz de mal bulmuş mağrîbî gibi üstüne atladık.
Bir bakıverin.

Vehbinin Kerrakesi

Seçim bitti.
AKP tek başına iktidar... CHP tek başına muhalefete kuruldu.
Ve vehbinin kerrakesi "yoksullukta eşitlendik," tatavasıyla ortaya çıktı. 
Bilmeyiz, bütün saptırma çabalarına karşın farkına vardınız mı ?
Veri Araştırma AŞ. geçtiğimiz hafta bir tahlil yayınladı.
Buna göre, 1994'te 27.2 kat olan yüzde 20'lik en üst gelir gurubuyla, en alt gelir gurubu arasındaki fark, 20.1 kata inmiş.
Ama yorumlara göre bu iyileşme zenginlikte değil, yoksullukta imiş. 
Aristo "oranlamayı..." İbn-i Haldun "göre"yi, boşa savlamış. Einstein "göreceliği," boşuna kanıtlamış.
Türkiye insanı kördür.
Ancak tuttuğunu beller.
Ve akıldaneler ne buyuruyorsa, aynen kabûl eyler.
Şöyle bir an durup incelese... Koparılan her türden kıyametin gizini de gizemini de çözüverecek ya !..
Ya o kadar zamanı yoktur... Ya da sabrı.
Madem akıl satnaya soyunduk, gelin biz durup bir bakalım.
En üst ve üst gelir dilimindeki yüzde 40 feryatta haklı.
Çünkü 1994'te 19.406 dolar olan en üst dilimin kişi başı geliri, yaklaşık 8 bin dolar azalarak 2002'de 11.602'ye düşmüş... 6.071 dolar olan üst diliminki yaklaşık 500 dolar eksiğiyle 5.530 dolara.
Değer değmez bilemeyiz, mızıldanmak herkesin hakkı. 4025 dolar olan orta yüzde 20'lik diliminki yaklaşık 60 dolar azalarak 3.967 dolara gerilemiş. 
O en yüksek ve üst gelir rant değil, üretim kaynaklı olsaydı aynı ölçüde geriler miydi, sorusundan vazgeçelim.
Gelir daralması hangi dilim için olursa olsun iyi değil. 
Üstelik toplum üst tabakasının geliri daralıyorsa, hem lüks, hem gereksinim tüketimini kısıtlar. Bu da üretime zarar vermese bile ithalât ve hizmet kesimlerinde çalışanları etkiler. 
Ve o üç dilimin üstteki ikisi haklı olmadığında da, güçlüdür.
Coşkuları da, ağıtları da bütün toplumu etkiler.
Tıpkı 3 Kasım seçimlerinde olduğu gibi.
Ama seçimler geçer... 
Herkesin saçı önüne düşer...
Ak mı kara mı belli olur.
Tıpkı Veri gurubunun araştırmasındaki gibi.
Buyrun şimdi burdan yakın. 
Hiçbir soygun edebiyatı yapmadan... Hiçbir gelir daralmasının iyi olmadığını bir kez daha belirterek... En üst gelir dilimindekilerin dramatik daralmasının altını çizelim.
Ama pek çok iç ve dış krizin üstüste yığıldığı son 8 yılda, üst ve orta dilim gelirlerindeki gerilemenin katlanılabilirliğini de belirtelim.
Üst gelir dilimi yaklaşık 500 dolar, yüzde 10 gerilemiş.
Haydi dolar ölçeğinde olduğundan, bunu da ağıt faslına koyalım 
Ama orta gelir diliminin yaklaşık 60 dolar, yâni yüzde 1,5 gerilemesini aynı ağıt destanın içine koyabilir misiniz ?
Diyelim onu da koyduk. 
Bunlara karşılık, alt yüzde 20'lik dilimin geliri 2.777 dolardan 2.780'e... En alt yüzde 20'ninki ise 1.639'dan 1.657 dolara çıkmış.
Buna ne buyrulur ?
En üst... Ya da üst gelir dilimindeyseniz, elbette öfke.
Haklı sayılmasanız da, haksız sayılmazsınız.
Orta... Alt ve en alt kesimdeyseniz ?
Artık çimdiğini kendiniz atın. 

Sezer ile Sabancı

Bir varmış, bir yokmuş...
Varsılın parası, yoksulun derdi çokmuş.
Evvel zaman içinde, bir Hacı Ömer Ağa varmış.
Bossa'nın... Akbank'ın... Ve kimbilir daha nelerin kurucusu.
Daha da öncesi var ama, onların da yeri zamanı gelir. Anlatırız.
İşte bu Hacı Ömer Ağa... Bossa'nın kurulduğu günlerde... İlgili oğlu hangisiyse... Diyelim Sakıp, daha erken uyanmış.
Erciyes Apartmanı'nın kapısından çıkmış. 
Tam karşıda bir payton. Sanki onu bekliyor. 
Atlar atlamaz ;
"Çek ortak, pavlikeye," demiş.
Paytoncu atlarını dehlemiş. Bossa'nın kapısına gelmişler.
Hacı Ömer Ağa, cebinden bir lira çıkarıp uzatmış.
Paytoncu bir liraya, bir Hacı Ömer'e bakmış. 
"Almam," diye geri atmış.
Okuması yazması yoktur ya !.. Tarifeyi kapan Hacı Ömer Ağa, mertek gibi 1'i göstererek; "Aha ortak !.." demiş. "Bak en uzak yerin tarifesi bir lira. Neden almıyor muşsun ?"
"Almam helbet !.. Sakıp ağam her binişinde, beş lira veriyor."
Der demez Hacı Ömer Ağa'nın tepesi atmış.
"Eyi !.." Demiş anında. "Çok bir eyi... Onun bubası Hacımer... Madem o beş veriyo, benden 50 kayme... Hadi bil bubamın adını."
Paytoncu bir Hacı Ömer Ağa'ya bakmış... Bir Fabrikaya. Lirayı kaptığı gibi basmış kamçıyı atlara.
Bayram değil, seyran değilken bunu niye anlattık.
Aynı gün aynı nitelikte iki olay, ikisini de örnekleyecek fırsat çıkardı. Görgünün zekâsıyla, gösteriş angutluğunu bütün çarpıcılığıyla çimdikleyelim dedik de !.. 
O ne mi ?
14 Kasım günü Sakıp Ağa artık aylık mı, yıllık mı her neyse bakım için bir tıp merkezine gitmiş.
Besbelli giderken de, medyaya haber vermiş.
Türkân Hanımefendinin değil ama, Sakıp Ağa'nın nasıl testten geçtiği bütün magazin sayfa ve programlarında yayınlandı.
Aynı gün aynı saatlerde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, bir tıp merkezinde imiş. 
Ankara'dan sessiz sedasız yola çıkmış. Medyasız, eskortsuz, sivil bir araçla kaç kent... Kaç köy... Nice uzun bir yol geçip annesinin kaldırıldığı Afyon Kocatepe Üniversitesi tıp merkezine koşmuş.
"Bubası Hacımer," olanın testinden anında herkesin haberi oldu.
Milletin babasının ziyaretiyse ertesi gün duyuldu.
Hangisinin davranışı daha doğru ve sağlıklı ?
Yatırım yapacağına, reklâm yapanınki mi ?
Özel yaşamını, devletinkinden ayırabileninki mi ? 


Tele-voleciler yandı

Biz sonunda "Küçük Amerika..." 
Amerika da, "Büyük Türkiye" olduk ya !.. 
Tele-voleciler toptan yandı.
Bilmeyiz duydunuz mu ?
ABD'nin DTÖ toplantısıyla ünlü Seatle'inde Kathie O'Keefe adında bir kadıncağız yaşarmış.
Aynı kentte Jack McCarthy adında bir emlâk kralı varmış.
Adam hem zengin, hem yaşlı, hem de evliymiş.
Ama gönül ot yemez, ok yer denilmiş.
Buncağızların gönülleri de birbirlerini çekmiş. 
Ve bu çekim, 20 yıllık bir muhabbetin bulutlarına tünetmiş.
Ne var ki, yaşlı sevgili bir gün tahtalı köyü boylamış. 
Karısı Margeret'le metresi Kathie boynu bükük kalakalmışlar.
Ama Margeret hanım, kocasının tanıklık edemeyeceğinden emin olur olmaz, elinde dilekçeyle mahkemeye başvurmuş.
İhtiyar Jack McCarthy'nin 20 yıl boyunca Kathie'ciğine armağan ettiği ne varsa... Ev, araba, giysi, takı... Ve belki de kaçamak gezilerin yarı masrafı... Yâni aklınıza ne gelirse, hepsinin bedelini geri istemiş iyi mi ?
Eh !..
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü karadır, demeyin.
Orada 90 yıllık bir yasa varmış. 
Bizde kimbilir kaç bin yıllık, "ölüm hak, miras helâl" kuralı. 
Hazır Amerika büyük Türkiye... Türkiye küçük Amerika.
Üstelik isteyenin bir yüzü... Vermeyenin iki yüzü kara.
Bu kadar benzerlikte, bütün kart zamparaların bütün karıları, bütün metreslerinden tazminat istemeye kalkarsa !..
Tanıkları da Tele-voleciler.
Yâni herşey belgesel.

 

 
sayfa başına dön