Yayın
Yönetmeni'nden
12 Kasım 2002 gününü
69. sayımız bazı teknik aksaklıklar nedeni ile salı günü yerine cuma günü
yayımlanabildi.
Okurlarımızdan özür dileriz.
***
AKP iktidarının ilk hükümeti (58.TC hükümeti) ilan edildi.Basından izlediğimize
göre, Başbakan Abdullah Gül Büyük Doğu teşkilatının üyesiymiş gençliğindeve
de doğal olarak Necip Fazıl Kısakürek hayranıymış.Etkisinde kaldığı diğer
düşün insanları ise: Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Prof.Sabahattin Zain ve
Prof.Dr.İdris Küçükömer olarak sıralanıyor. Garip bir raslantı bu kişiler benim
de tanıdığım hatta oldukça yakından tanıdığım kişiler. Merhum Cemal Meriç'in,
kısa bir dönem bile olsa, özel öğrencisi olmak onurunu taşıyorum. Tüm eserlerini
okudum. Sezai Karakoç SBF öğrenciliğinde ağabeyimin sınıf arkadaşıydı ve o
yılların Ankara edebiyat çevresinin en beğenilen ve sevilen şairiydi. Sezai ağabeyi
şair olarak da düşün insanı olarak da izledim ve izliyorum. Prof.Sabahattin Zaim ben
öğrenciyken asistan olarak hocamdı. Prof.Dr. İdris Küçükömer ise hem fakültede
Dr. asistanı olarak hocamdı hem de sonraki yıllarda Türkiye İşçi Partisinde
birlikte çalıştığım partidaşımdı. Onun da tüm eserlerini okudum.
Bu sayılan kişilerin ortak özellikleri yerli olmalarıdır. Tanzimat kafasına,
"taklitçiliğe" ve batıya her zaman karşı çıkmışlardır.
Başbakan Abdullah Gül ise, yine basından izlediğim kadarıyla, ABD ve AB
yanlısıdır. Başında bulunduğu hükümetin ilk hedefi de AB'ye girmektir.
Dünya Ticaret Örgütü, ABD'yi, Avrupa Birliği'ni dolayısıyla da Dünya
Bankasıyla İMF'yi kullanıp Türkiye'ye baskı yaparak kapitalist batı dünyasına tam
entegrasyonunu sağlamaya çalışmaktadır. Üstelik çok da başarılıdır. Başbakan
Abdullah Gül'ün bu duruma hiç itirazı yoktur. Tam tersine, kapitalist batıya
entegrasyonu hızlandırmak ve ne olursa olsun AB'ye girmek için bütün gücüyle
çalışacağını açıklamıştır.
İşte ben bu çelişkiyi anlıyamıyorum.Ya basındaki haberler yanlış, yani
Başbakan adı geçen kişilerden feyz almamıştır ya da yine takiye ile karşı
karşıyayız.
Bu takiye işine Erbakan'dan beri alışığız da doğrusu yukarıda adı geçen
kişiler adına üzüldüm ve utandım.
***
AB konusunda, AKP bizim post-modern lerimizden bile hızlı çıktı. Tayyip kapı
kapı dolaşıp yalvarıyor bizi AB'ye alın diye. İşi o raddeye getirdi ki ramazanı,
orucu falan bile bir yana koydu, goy goyculuk yapıyor.
Üstelik Tayyip'in arkasındaki destek müthiş.Seçimlerde ona oy vermemiş olan
post-modernler şimdi koro halinde onu destekliyorlar. Tek AB'ye girelim de nasıl olursa
olsun, Kıbrıs'ı mı vermek gerekiyor? Ver gitsin.
Ilımlı İslam mı, demokrat müslümanla mı yoksa radikal İslamla mı olur, olur.
Kiminle olursa olsun girelim AB'ye ...
Laiklik mi? Boşver.
Hukuk Devleti mi? Zaten yoktu ki...
Tayyip'de bu durumdan pek memnun, küçük dağları ben yarattım pozunda.
Ama gelin görün ki AB işi yokuşa sürüyor. Eski Fıransa Cumhur Başkan'ından sonra
Papa'da Hiristiyan Avrupa'da Müslüman Türkiye'nin ne işi var dedi. (Nedense bizim
basın Papa'nın haberini özellikle vermedi)
Şimdi de AB'nin genişlemeden sorumlu ismi "Türk Ordusu politikaya karışıyor,
Bu olmaz" dedi. Bizim post -modernler Tayyip ve de AKP'liler AB'nin her istediğini
yaparlar da iş "ordu"ya gelince ne olur bilemem.
Gerçi, Tayyip'in ve de post-modernlerin gönlünden geçen Harp Okullarını kapatıp
yerine, Kara İlahiyat, Deniz İlahiyat, Hava İlahiyat fakülteleri açıp şöyle
şalvarlı poturlu, sakallı, takkeli, zabitanlı, mehter takımlı bir ordudur ama ona
epey zaman var daha.
AB hikayesi, AKP, Tayyip ve post-modernler hikayesi oldukça şenlikli ama AKP
kendisine oy vermeyen post-modernlerle sarmaş dolaşken kendine oy veren emekçi halk
yığınları kapitalist batı'ya entegrasyonun bedelleri sırtlarına yüklendikçe
feryadı basıp kızılca kıyameti kopartacaklar.
İşte asıl o zaman şenlik başlayacak. |