|
|
AKP’
nin ACİL EYLEM PLANI
24 OCAK KARARLARININ DEVAMIDIR
Fatih
YAŞLI
3
Kasım seçimleri halkın uzun yıllardır süren neo-liberal
iktisat programlarına duyduğu öfkenin sandığa yansıması ve
bir kopuş isteğinin yüksek sesle dile getirilmesiydi bir bakıma.
Anavatan Partisi (ANAP), Doğru yol Partisi (DYP), Demokratik Sol
Parti (DSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) bu iktisat
politikalarının kararlı savunucuları ve uygulayıcıları
oldukları ve seçimdeki mutlak yenilgileri ile Adalet ve Kalkınma
Partisi'nin (AKP) seçim stratejisini bu iktisat politikalarının
eleştirisi üzerine inşa etmiş olması ve kazandığı zafer
göz önünde bulundurulduğunda bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
"AKP'nin
planı, egemen iktisat politikalarının teyidi"
Ancak AKP'nin ne sınıfsal ne de politik olarak durduğu yerin,
egemen iktisat politikalarından herhangi bir kopuşu gerçekleştirmeye
el vermediği aşikar bir şekilde ortadadır. 17 Kasım 2002
tarihinde Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanan Acil
Eylem Planı (AEP) bu aşikar durumun bir belgesi olarak değerlendirilebilir.
Acil Eylem Planı hükümetin uygulayacağı iktisat politikalarına
ilişkin bir taahhütname niteliği taşıyor. AKP iktidarı 1 yıl
içerisinde uygulayacağı iktisat politikalarını 1 ay, 3 ay, 6 ay
ve 12 aylık vadelere bağlayarak, belirtilen politikaların
belirtilen süreler içerisinde gerçekleştirileceğini taahhüt
ediyor.
Böylece AKP, önceki hükümetlerin niyet mektupları aracılığıyla
yaptığını kendi kendine yapmış oluyor. Bu nedenle Acil Eylem
Planı'nı bir tür oto-stand by olarak değerlendirmek pek de
yanlış olmayacaktır.
AEP bir ay içerisinde Mali Milat uygulamasının ortadan kaldırılacağını
söylüyor. Bu, AKP'nin uygulayacağı iktisadi politikaların
anlaşılması bakımından bir hayli manidar. Çünkü böylece
AKP'nin ekonominin kayıt altına alınması gibi bir önceliğinin
olmadığı belirtilmiş oluyor. Ayrıca Mali Milat uygulamasının
kaldırılması ile yastık altında tutulan ve kaynağı belirsiz
paraların yeniden dolaşıma sokulması amaçlanıyor.
AEP'nin vergilemeye ilişkin üç taahhüdü söz konusu. Buna
göre vergi yükünü tabana yayan önlemler alınacak, vergi
mevzuatının basitleştirilmesi sağlanacak ve vergi barışı
projesi hayata geçirilecek. Son iki ifadenin muğlaklığı bir
yana vergi yükünün tabana yayılması ile ne kastedildiği de
belli değil.
Plan'da sermaye ve emek gelirlerinin vergilendirilmesindeki
adaletsizliğe ilişkin herhangi bir ifade yok. Finansal sermaye
gelirlerinin kapsamlı bir şekilde vergilendirilmesi ya da asgari
ücretin vergi dışı bırakılması gibi somut birtakım
politikalara hiç değinilmiyor bile.
Kamu harcamalarına ilişkin alınacak tedbirler, Hazine Tek
Hesabı gibi, prosedüre dair birtakım düzenlemeler olmaktan
öteye gitmiyor. Kamu harcamalarının bileşiminin değiştirilmesi
ve bütçeden eğitime, sağlığa ve sosyal güvenliğe giden payın
artırılması gibi sosyal politikalar AEP'nin gündeminde görünmüyor.
"Özelleştirmeye
devam edilecek"
AKP'nin parti programında da belirtildiği gibi özelleştirme,
AEP'de sağlıklı işleyen bir serbest piyasa ekonomisinin olmazsa
olmaz şartı olarak kabul ediliyor ve üç ay içerisinde yeni bir
özelleştirme stratejisi ile birlikte hızlı bir özelleştirmeye
gidileceği belirtiliyor.
AEP'nin yatırımlara ilişkin politika öngörülerine baktığımız
zaman, bu öngörülerin arz yönlü bir iktisadi anlayıştan izler
taşıdığını görüyoruz. Bu bağlamda 3 ay içerisinde
sermayeye yeni teşviklerde bulunulacağı, yatırımcılara
bedelsiz arsa tahsisatı yapılacağı ve yabancı sermayenin üretken
yatırımlarda bulunması için gereken önlemlerin alınacağı
belirtiliyor. Amaç, neo-liberal iktisat politikalarına uygun
bir şekilde, ekonominin arz edenler tarafındakileri destekleyerek
istihdamı ve milli geliri artırmak. Ayrıca AEP'de, kriz mağduru
birçok işletmenin de yeniden ayağa kaldırılması için gerekli
düzenlemelerin yapılacağı, bu düzenlemelerin neler olduğu net
bir şekilde açıklanmadan belirtiliyor.
AEP'deki "sanayimizin uluslararası rekabet edebilecek bir
verimliliğe ulaşması ve Türkiye'nin dünyaya açılıp dünyadaki
ekonomik sisteme tam entegre olmuş bir ülke haline gelmesi için
ihracatın gelişmesi büyük önem taşımaktadır" şeklindeki
ifade; Türkiye'nin, uluslararası işbölümü içerisinde
kendisine biçilen misyona uygun olarak, ihracata dayalı birikim
stratejisini sürdürmeye devam edeceğini ortaya koyuyor. Bunun
için ise yeni bir stratejik plan yapılarak, Eximbank'ın etkinliğinin
artırılacağı ve ihracatçılara kredi kolaylığı getirileceği,
ayrıca ihracat maliyetlerinin düşürülmesi için gereken düzenlemelerin
yapılacağı belirtiliyor.
AEP'deki enerji politikasına ilişkin düzenlemeler de bu bağlamda
değerlendirilebilir. Enerji piyasasının rekabete açılarak,
enerji fiyatlarının düşürülmesi, böylece üretim
maliyetlerinin de aşağı çekilmesi hedefleniyor.
AEP'nin madencilik sektörüne ilişkin açıklamalarında da
maliyetlerin düşürülmesi ve yatırımcılara ucuz hammadde sağlama
kaygısının öncelik taşıdığını görüyoruz.Ayrıca
Plan'da madencilik sektörünün özelleştirilmesine ilişkin düzenlemelerin
1 yıl içerisinde yapılacağı belirtiliyor.
AEP'nin ulaşım sektörüne ilişkin öngörüleri, ülkemizde yıllardır
uygulanan yeni sağ politikaların ötesinde bir anlam taşımıyor.
6 ay içerisinde 15 bin kilometrelik duble yol yapımına başlanacağı
gibi somut bir taahhüdün yanında, alternatif ulaşım politikaları,
"Demiryolu, denizyolu ve havayolu altyapısı entegre bir anlayış
içinde geliştirilmesine yönelik proje 1 yıl içinde gerçekleştirilecektir"
şeklindeki muğlak bir ifade ile geçiştiriliyor.
Açlara yardım
edilecek ama nasıl?
AEP'nin tarım politikasına ilişkin öngörüleri ilk bakışta
IMF politikalarının dışında gibi görünüyor. Plan, tarımda
temel gıda ürünlerinin üretilmesine devam edilmesi gerektiğini
ve verimli tarım arazilerinin sürekli işlenir durumda tutulmasını
öngörüyor. Ancak, IMF'nin tarıma ilişkin politikalarından olan
"doğrudan gelir desteği" uygulamasının aksaklıkları
giderilerek devam ettirileceğini söylüyor. Ayrıca sanayii de
olduğu gibi tarımda da çeşitli vergi indirimleri aracılığıyla
maliyetlerin düşürülmesinin hedeflendiğini görüyoruz.
AEP'de, 1 yıl içerisinde çeşitli "sosyal"
politikaların uygulamaya konulacağı belirtiliyor. Buna göre
ilk üç ay içerisinde açlık sınırının altındaki aileler
belirlenecek ve bu ailelere yönelik yardım programları uygulamaya
konulacak. Ancak bu yardım programlarının içeriğinin ne olduğu
( para yardımı, gıda yardımı?) ve ne şekilde finanse edileceği
belirtilmiyor. 1 yıl içerisinde ise uygulanacak bütün sosyal
politikalarda gelir dağılımını düzenleyici unsurların göz önünde
tutulacağı, bunun hangi mekanizmalarla gerçekleştirileceği şeklindeki
somut önermelere değinilmeksizin belirtiliyor. Bu bağlamda eğitim,
sağlık sosyal güvenlik alanında yapılması düşünülen düzenlemeler
de prosedüre ilişkin değişiklikler olmaktan öteye gitmiyor.
AEP'de, arz yönlü düzenlemelerin dışında, istihdamın artırılmasına
yönelik iki somut proje görünüyor. Bunlardan ilki 15.000 km
duble yol yapımı, diğeri ise konut seferberliği. Ancak bu iki
proje ile kaç kişiye iş sağlanabileceği meçhul ve her iki
projenin de ancak kısa vadede ekonomiyi canlandırabileceği, uzun
vadede bir anlam ifade etmediği aşikar.
Özetle, Acil Eylem Planı bu haliyle, egemen iktisat politikalarının
alternatifi olabilecek bir nitelik taşımıyor. Aksine bu plan,
24 Ocak Kararları doğrultusunda şekillenen birikim
stratejisinin, AKP iktidarında da ufak tefek revizyonlarla
birlikte devam ettirileceğinin bir kanıtı olarak gözlerimizin önünde
duruyor.
Bianet’ten
alınmıştır.
|
|
|