Apaçık
Görünen
Köy
Öz
mü biçimi, biçim mi özü belirler ?
Materyalizm,
idealizmin bu tarihsel gevezeliğini öz diye kestirir
Ama
henüz sınıfların kesin hatlarla ayrışmadığı Türkiye üzerine
düşünen, içiçe geçmiş kuram ve kavramlarla boğuşmak...
Karmaşayı ayıklayıp özle biçimi ayırmak zorundadır.
Anadolu
dilediğinde geçit, istediğinde kilit olduğu uygarlıkların
filidir. Kör tuttuğunu benzetir. Açıkgöz tutamadığını.
Bu
yüzden, biçimin özü belirlediğine inanan da, özün biçimi
belirlediğine güvenen de kanıt ve tanık bulmakta zorlanmaz.
Çok
taze ve çarpıcı bir örnekten yola çıkalım mı ?
Son
seçimin sonuçlarını gösteren renkli haritayı bir anımsayın.
Belleğinizde
canlanan ne ?
Kıyılar
CHP... Taşra AKP.
Elbet
o kıyıların henüz sımsıkı taşraya bağlı varoşları da.
Ve
3 Kasıma kadarki ekonomi-politik kadroların tasfiyesi.
Bu
sonucu şöyle değerlendirebilir miyiz ?
Altyapı
3 Kasımda işini bitirdi.
Ve
işbirlikçi ceylânları Anadolu Kaplanlarına yedirdi.
Artık
moda tanımıyla TÜSİAD out... MÜSİAD in.
Göstergesi
de her gün gözlerimizin önünde.
Dolçe
vitanın tele-volesi yerine, tesettürün toplu namazı.
Bilmem,
o gösterge ya da gösterileri yabancılaşma-geleneksel bağlamında
incelemek içimize siner mi ?
Sinsin
sinmesin, biçimi biçimcilere bırakıp öze gelelim.
İster
komprador kapitalizmi... İster dışalıma dayalı işbirlikçi
sermaye... İster metropol... Kıyı ya da tüketim baronları
deyin, büyük patronlarımız bunalımdan çöküşe yalpalarken,
Apaçık'la Çimdik inat ve ısrarla her ay, dışsatım (yine) arttı
tefini niye çalıyordu.
Kısaca
gözatalım.
Anadolu
ve Rumeli, Osmanlı saltanatı için tehlike arzeden Ahi örgütünün
dağıtılmasından bu yana... (1933-38 Sanayi planıyla ürünü KİT'ler
sayılmazsa,) Dört yüzyıldır uzak kaldığı endüstri ilişkileriyle
yeniden tanışıyordu. Bilimcilerimizin çoğu atölye
merkantilizmi... KOBİ entegrasyonu...Ahi ya da Bektaşi geleneğinin
dirilmesi saysa da son yirmi yılda büyük ivme kazandı.
İstatistikler
ortada.
Ama
rakamlarla uğraşmak bilimin işi diyorsanız. Metropollerin
vitrinlerine bir göz atma zahmetine katlanın.
Ya
yabancı... Ya özenseler bile buram buram Anadolu taşrası kokan tüketim
mallarıyla burun buruna gelir... Dış ülke görmüşlerin, Avrupa
ve Amerika vitrinlerinde de aynı görünümle karşılaştığının
tanıklığını işitmez misiniz ?
Eğer
burdan bakarsanız bunun anlamı açık.
Anadolu
ve Rumeli hanidir... Özellikle de son 5 yıldır... Kendini yeniden
üretmekle yetinmemiş... Ürünlerini hem kendi, hem işbirlikci
kapitalin kaynaklarında dolaştırma... Yâni pazarlama ve satış
yollarını keşfedip derinleştirmeyi becermiştir.
Yine
akıl mı karıştırdım ?
Oysa
biçimciliğe sığınıp aç, çıplak, cahil kıronun... Kurak...
Çorak ve köhne kırından, kıyının lumpen varoşlarına;
"Son çıkan elektriği söndürsün," özdeyişiyle yığılması...
Viskiyle lâhmacun yiyip güzelim kentleri kuşatması. Şalvarla AB
kulvarında koşarken Arabesk dinlemesini yorumlamak...
Magandalığın kaba gücüyle, kara paranın yoz sefahatini
eleştirmek ne kadar kolaydı değil mi ?
İş
ekonomi-politiğe gelince, birden herşey değişiyor.
Çünkü
3 Kasım hem biçimde, hem özde milât.
Tele-vole
yerine tesettür. Dolçe Vita yerine toplu namaz biçim. İşbirlikçi
sermaye yerine lök gibi iktidara oturan ulusalı öz.
Bu
gerçek ilk kez 3 Kasımda tümüyle ayrışıp apaçık görünüyor.
Seçimin
sonucu da, Meclis'in yapısı da kesin.
Kırsalla
gelenekçi varoş tek başına iktidar.
İşbirlikçi
sermayeyle lâik metropol tek başına, muhalefet.
Tıpkı
son beş yılın ekonomi-politiğinde değişen yapı gibi.
Özetleyelim
mi ?
İşbirlikçi
sermayenin rekabetten ödü kopar. Tekelcidir. Ama dış kaynakla lüks
tüketim heveslerine bağımlılığından dayanıksızdır. En küçük
dalgalanmayla bunalıma girer.
Ulusalsa
yerli kaynakla, temel gereksinime dayandığından rekabetçidir.
Çünkü hem iç paylaşımda hem dış rekabette pişmiştir. Biçimsel
görünümü ne kadar ilkel ya da gelenekçi olursa olsun özü
demokrasiye koşuludur.
Mayıs-Kasım
arasını bir anımsayın.
İşbirlikçi
sermayenin demokrasi ve ahlâka aykırı girişimlerinin tamamı seçimi
engellemeye dönüktü. Yüzüne gözüne bulaştı.
Ulusalın
bütün ağızları seçim diye tutturmuştu. Kazandı.
Galiba
DSP ile MHP'nin anlamadığı... Beni de yanıltan bu oldu.
Tek
başına iktidar ve muhalefetle güçlendirir umduk.
Çünkü
onların ilk uygulaması... Benim son tahlilim doğruydu.
1999
seçiminde, CHP böldüğünden DSP... DYP böldüğünden MHP'nin
tek tek azını... Ama toplamda fazlasını aldığı oy coğrafyası
Kasım 2002 seçimindeki AKP'nin aynıydı.
İlginçtir
kimse bölemediği için CHP'nin fazlasını aldığı oy coğrafyası
da ANAP'ın aynısı.
Ve
yine anımsayın.
Ortaklığın
ilk evresi ANAP'ın coğrafyasına karşın pek parlaktı.
Ekonomi-politiğin soygundan üretime dönüşeceğine ilişkin girişim
ve umutlar birbirini izliyor. Ulusal sermayenin ivmesi keskinleşiyordu.
İlkin
deprem vurdu.
Ardından
işbirlikçi sermayenin paniği.
ANAP'ın
mızıkçılığı...
Sonrasında
Şubat krizi...
Ve
IMF teslimiyeti.
Değişimin
doğası acımasız.
Seçmen
elinin ayarı yok.
Bezirgân
turları... Toplu namazlar... Tesettür gösterileri iyi !..
Şimdi
AKP tek başına iktidar. Ve biçim öze uygun.
Ama
AB için Kıbrıs ve AGSP... ABD için Irak ve petrol... IMF içinse
küresel rekabetin ulusal kaynaklarını kısıtlamak önemli.
Teslimiyetin
kokusu çıktığı an, onun da işi biter.
Ve
o durumun üç yıl sonraki adayı gerçek soldur.
Anadolu
Kaplanlarının çaresi yok.
Ekonomi-politik
ivmenin kaçınılmazı kentleşmedir...
Gerçekleşti
sayılır. Sınıflaşmadır... Başladı. Eğitimdir. Her ilde bir
üniversite yoksa, mutlaka bir yüksek okul var artık.
Yâni
fabrikaları, sendikaları, üniversite gençliği... Ve elbette
varoşları yoğunlaşan Anadolu ve Rumeli kentleri 68'ler İstanbul'uyla
benzeş... Üstelik yaklaşık 4 yılda bir seçmesini... Hem de acımasız
ve bağışsız seçmesini iyi bilen bu yeni kitle ve sınıfları,
artık hangi biçim teslimiyete zorlayabilir ?
Ne
dersiniz ulusal solcular ?
Tahminde
yanılabilirim.
Ama
tahlil doğru mu ?
|