MİLLETVEKİLİ
DOKUNULMAZLIĞI
VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Dr.
Ergun GÖKNEL
3
Kasım 2002 Milletvekili seçimleri öncesi ve sonrasında, bugün
Meclise girmiş iki
siyasal parti arasında bir mutabakat oluşmuş görünüyor.
Milletvekili ve hatta Bakan dokunulmazlığının kürsüde söylenen
sözlerle sınırlı kalması. Bu yolla Milletvekillerinin adli suçlardan
yargılanma yolu açılacağı gibi, siyasal aklanma (!) yolu da
kapanmış olacak.
Buraya
kadar her şey çok olumlu görünüyor. Şimdi başka bir açıdan
durumu inceleyelim. Dokunulmazlık zırhına bürünülmeden yargıya
intikal etmiş konularda iddianameler nasıl hazırlanacak? Sonra da
sanık durumundaki Milletvekili veya Bakan suçlu bulunursa kimin
tarafından ve nasıl ve ne şekilde ceza hükmüne varılacak?
Bugüne
kadar ki uygulamayı iki emsal örnekte
gözden geçirelim.
Eski
TBMM başkanı Mustafa Kalemli için hazırlanan ve yargıya intikal
eden iddianame TCK'nın 240. maddesine göre düzenlenmiştir Bu
madde "görevi kötüye kullanma" maddesidir ve dava açıldıktan
yedi buçuk yıl sonra zamanaşımına uğrar. Bir kaza eseri yedi
buçuk yıldan önce karar kesinleşirse verilecek hüküm,
hafifletici sebep bulunmamışsa bir yıl ile üç yıl arasındadır.
Teamüle göre verilecek ceza bir yıldır. Ve yargıç yetkisinde
olan indirim maddesi
uygulanarak ertelenebilir. Veya para cezasına çevrilebilir. Gerçekte
söz konusu suç için hazırlanan iddianamenin TCK 205.maddesine göre
hazırlanmış olması gerekir. Bu madde "ihaleye fesat karıştırma"
maddesidir. (Bu konuda uzman ve bağımsız hukukçuların düşünceleri
sorulabilir.) Bu halde zamanaşımı süresi On beş yıl olmakta,
alınacak ceza ise en az on yıl olmaktadır.
İkinci
örnek, şu anda ki çoğunluk partisi Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan hakkında düzenlenmiş
olan iddianamelerdir. Bunlardan çoğunluğu TCK 366.maddeye göre
hazırlanmıştır. (İhaleye hile karıştırma). Zamanaşımı süresi
yedi buçuk yıldır. Karar kesinleşirse verilebilecek ceza en
fazla bir yıl ile üç yıl arasındadır. Burada da erteleme veya
para cezasına çevrilme olanağı vardır. Aslında, düzenlenmiş
iddianamelerin TCK 205.Maddesine göre hazırlanmış olması
gerekirdi.
Daha
seçim olmadan ve AKP'nin parlamentoda tek başına hükümet
kuracak çoğunluğa sahip olacağı bilinmeden varılan bu sonuçlar
dahi ürkütücüdür. Elimizi vicdanımıza koyup, hiçbir yargı
mensubunu itham etmeden, gerçekçi olarak düşünelim. Bağımsızlığı
olmayan, her türlü maddi, manevi ve siyasi baskıyla karşılaşabilecek
hangi savcı ve hangi yargıç varolan yasaların gereğini yerine
getirebilir? Burada bir genelleme yapmak istemiyoruz, fakat gene de
bağımsız hareket edebileceklerin çok fazla sayıda olamayacağını
düşünebiliriz.
AKP'nin
bilerek veya bilmeyerek, fakat CHP'nin kesinlikle bilmeyerek ve
ileriye dönük düşünmeden yaptıkları bir hataya dikkat çekmek
istiyoruz. Yargının kesin bağımsızlığı sağlanmadan
dokunulmazlıkların kaldırılması veya sınırlandırılması hiçbir
anlam ifade etmeyecektir.
Geleceğe
dönük bir örnek yaratalım. AKP üyesi bir Milletvekili veya
Bakan ve hatta Başbakan olarak Recep Tayyip Erdoğan hakkında,
varolan koşullarda hangi savcı yasalara göre hazırlanması
gereken iddianameyi hazırlayacak ve hangi yargıç gereken cezayı
verebilecektir? Zor bir soru değil mi?
Lütfen
düşününüz ! Cumhuriyet Başsavcısının Erdoğan'ın AKP Genel
Başkanlığı için tedbir koyma isteği dahi Anayasa Mahkemesince
on beş gün sonra karar verilmek üzere ertelenmiştir. Bu karar
muhakkak hukuka ve tüm usullere uygundur. Gene de derin düşünürsek
seçim sonucunu beklemek gibi bir ihtiyatın elden bırakılmadığı
kanısını doğurmaktadır. Bir an için diyelim ki Anayasa
Mahkemesi Erdoğan'ın Genel Başkanlığı için tedbir uygulanmasına
karar verecek. Şimdiden en az üç uluslar arası ziyaret için hazırlanan,
Cumhurbaşkanı ile Başbakan atanması, CHP lideri Baykal ile,
kendinin Başbakan olması için, gerekli Anayasa değişikliklerini
görüşen bir Genel Başkan hakkında bu karar, bu baskı altındayken
nasıl verilebilir?
Unutmayalım
ki, !981 Anayasasına göre Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı
yedi kişilik Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun tabii üyeleridir.
Kurul Başkanı da Adalet Bakanıdır. Bu durumda yargıç ve savcılar için bağımsız karar verebilirler denebilir mi? Yargı tam
anlamıyla ve kesin olarak bağımsız mıdır? Bizce hayır...
O
zaman ne yapılmalı? Avrupa Birliğine uyum ve Recep Tayyip Erdoğan'ın
Milletvekili olabilmesi, ki bizce doğru bir adımdır, ve
dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda yapılacak Anayasa değişikliği
paketine kesinlikle yargı bağımsızlığı ile ilgili olarak
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili maddenin de
değiştirilmesi dahil edilmelidir.
Olmazsa
olmaz bağımsızlık koşullarından ilk akla gelenleri şöyle sıralayabiliriz:
*
Adalet Bakanı ve Müsteşarı veya diğer bir siyasi veya bürokrat
bu kurulun üyesi olarak düşünülmemelidir. Ve bu özellikteki kişilerin
kurul kararlarına karışma ve müdahale etme yetkisi hiçbir şekilde
olmamalıdır.
*
Kurul üyeleri yargı mensupları tarafından seçilmelidir. Başkanını
da kendi üyeleri arasından seçmelidir.
*
Kurul üyelerinin maddi bağımsızlığı temin edilmelidir.
*
Hakim ve Savcıların özlük işleri Kurul tarafında düzenlenmelidir.
Tüm atamalar Kurul tarafından yapılmalıdır.
*
Kurul, Adalet Bakanlığı dışında, yalnızca kendine ayrılan
bir mekanda çalışmalıdır.
Bu
şekilde bağımsız bir kurul tarafından denetlenen ve atamaları
yapılan Hakim ve Savcıların bağımsız olacaklarından ve bağımsız
karar verebileceklerinden emin olabiliriz. Aksi halde
dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa maddeleri yeniden düzenlense
bile Yargı nasıl, maddi, manevi ve siyasal baskılardan uzak karar
verebilir?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyesi tüm Milletvekilleri ve tüm siyasi
partiler gerçekten dokunulmazlıkların kaldırılmasını ve
milletvekillerinin adli suçlardan yargılanmasını istiyorlarsa,
yargı için kesin bağımsızlığı da sağlamalıdırlar. Yoksa
yapılan tüm değişiklikler, söylenen sözler ve vaatler siyasal
bir oyun olmaktan öteye geçemez
.
|