Büyük
kaybımızın acısının soğumasını beklemeden, dört elle
sarılalım Anday gibilere, izlerini sürelim, okuyalım,
okutalım, tanıyalım, tanıtalım... Ki bir çıkış
yolunun kapısını zorlayabilelim, giderek aralayabilelim o
kapıyı, açabilelim. Güneş ve hava girsin içeri.
Hemen
hemen dört kuşağı besleyip zenginleştiren, çok yönlü,
alabildiğine verimli bir kültür adamının ardında bıraktığı
boşluk, keşke sadece maddi varlığının, yaşayan Melih
beyin bıraktığı boşluk olarak kalsa, kalabilse. Ardında
bıraktığı eser toplamı onu elbette çoktan ölümsüz kılmıştır.
Ama keşke hemen, biyolojik ölümünü vesile bilerek, bugünden
itibaren yaşatmaya başlayabilsek onu. Kültür, düşünce
ve sanat hayatımızın gün geçtikçe artan sığlığına gür
bir ırmak gibi akar, bizi kendi engin ufkundan yansıttığı
ışıkla özlediğimiz aydınlıklara taşırdı. Anday'ın
çok yönlü üretkenliğinden başlamalıyım söze: şair,
oyun yazarı, romancı, denemeci, düşünür....
Öncü
şair
Altmış yıllık bir edebiyat serüveni içinde, şiirimizde
yaşanan köklü değişimin öncülerinden biri olmuş, sonra
da hep Türk şiirinin en önde gelen şairlerinden biri
olarak kalmıştır. 1940'lı yıllarda, 'Garip' hareketinin
şairlerinden biri olarak başladığı şiir serüveni, şiirimize
'Rahatı Kaçan Ağaç'tan 'Teknenin Ölümü'ne, 'Kolları Bağlı
Odysseus'tan taptaze bir şiir damarından fışkıran son iki
kitabı 'Güneşte' ve 'Yağmurun Altında'ya, başyapıt
niteliğinde eserler kazandırarak sürüp gitmiştir. Şiire
tarihi, mitolojiyi, felsefeyi getiren; ama bu son derece
tehlikeli yolda, şiir dilinin, şiir musikisinin, imge üretiminin
yordamından hiç ayrılmayarak yürüyüp düze -hatta
doruklara çıkabilen bir şair olarak okuruz onu. Şiirinde düşünceyi
duygudan, hayattan ayrı bir yere konumlamadığını, bir
poetikası olduğu halde, şiirini o poetikaya köle etmediğini
alımlamak önemlidir. Bunun için de, Melih Cevdet'in bütünselliğini
hep göz önünde bulundurmak gerekir.
En
iyi romancılardan biri
Bir edebiyat türünün tartışmasız ve vazgeçilmez ustası
olanlar, el attıkları diğer türlerde de belli bir düzeyi
tutturmakla birlikte, 'önce şair', 'önce romancı',' önce
oyun yazarı' vb.'dirler. Anday'ın şiir dışındaki
edebiyat türlerinde vermiş olduğu yapıtlara baktığımızda,
onun hiç şiir yazmamış olsaydı da o türlerdeki başarısıyla
seçkinleştiğini teslim ederiz. 'Aylaklar' ve 'Gizli Emir'
adlı romanları, tematik yapılarıyla kurgu ve biçem ustalıklarıyla,
Türk romanının ilk on ya da yirmi yapıtı içinde yer alırlar.
Tiyatronun
değerli kalemi
Aynı savı, Melih Cevdet'in oyun yazarlığı için yinelemek
mümkün. Gerçekçi tiyatro geleneğine eklemlenebilecek
oyunlarıyla olsun, absürd tarzı denediği oyunlarında
olsun, seçtiği problematikler, yarattığı atmosfer ve
derinlikli oyun kişileri Melih Cevdet'i tiyatro edebiyatımızın
en önemli yazarlarından biri olarak tanıtıyor bize. Bir 'İçerdekiler',
bir 'Mikadonun Çöpleri'... Belki bu sefer, ilk beş içinde.
Edebiyatımızın bu çok yönlü, verimli, derinlikli yazarını
gerçek anlamda tanımak, onun düşünür kimliğiyle mutlaka
tanışmayı şart koşuyor. Denemelerinde Anday'ın düşünsel
yapısının bütünselliğini oluşturan, onun bir aydın
olarak 'örnek' gösterilebilmesinin temelinde yatan çok yönlülüğü
buluruz. Ama 'biraz ondan-biraz bundan' çeşniciliği ile değil;
soran ve soruşturan, saptayan ve eleştiren, geniş bir
birikime ve sağlam bir uslamlamaya dayanan, aydın merakının
üretkenliği ile bütünlenmiş bir çok yönlülüktür bu.
Felsefeden müziğe, bilimden edebiyata, yaşama kültüründen
dünya görüşlerine uzanan, 'insani olan hiçbir şey'i dışta
bırakmayan bir çok yönlülük. Felsefenin mayasının katılmadığı
bir yazısı da neredeyse yok gibidir.
Melih Cevdet Anday'ın, Cumhuriyet rejiminin erdemlerinin
bilincinde olmanın da ötesinde, tam bir cumhuriyet
savunucusu olduğunu, demokrasi, hoşgörü, laiklik, din, boş
inançlar, yobazlık konularında son derece berrak yazılarla
okurunu eğittiğini, yönlendirdiğini görüyoruz.
'Aydınlanma' ve dolayısıyla aydınlatma, adeta karakteri
olmuştur. Eğitimin yaşamsal önemini ve yoksunluklarımızın,
kayıplarımızın hep eğitimsizlikten kaynaklandığını çok
iyi bildiği için, eğitimin sadece okullara, ders kitaplarına
emanet edilemeyecek bir süreç olduğunu düşünür. Her
denemesinden, farkına varmaksızın bir şey öğrenişimiz,
bu öğrenişten de ayrı bir keyif alışımız, Anday'ın
rastlantıya bıraktığı bir şey değildir.
Büyük kaybımızın acısının soğumasını beklemeden, dört
elle sarılalım Anday gibilere, izlerini sürelim, okuyalım,
okutalım, tanıyalım, tanıtalım... Ki bir çıkış
yolunun kapısını zorlayabilelim, giderek aralayabilelim o
kapıyı, açabilelim. Güneş ve hava girsin içeri.
Güneşte
Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana.
Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk
Kaygılandırır dilsiz bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti incelmiş yoldan
El salladı biri, belki tanıdık,
Belki değil, süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar
Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler, sığmaz bir araya
Dalgınlık, deniz ve sardunya.
Rüzgâr alıp götürdü balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz
Hangi derinlikte dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya.
Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin
Burun deliğine kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek başlarına.
Duvarda bir resim, resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman.
Breughel nasıl da toplamış bunca
Ortaklığı ve uyumu biraraya,
Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz.
Güneşte her şey çözülür gider bir yana.