Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


NAZIM HİKMET’İN BİZİM RADYODA YAPTIĞI KONUŞMALARI TÜSTAV KİTAPLAŞTIRDI.

04.07.1958 GÜNLÜ KONUŞMASI ADNAN MENDERES’İN IRAK’A MÜDAHALE ETMEK İÇİN SINIRA ASKER YIĞMASI ÜZERİNE YAPILMIŞTIR

Sayın dinleyiciler,

Stokholm’da, silahsızlanma ve uluslararası işbirliği Kongresi toplandı. Bu kongreye yetmişten fazla milletin 1700'e yakın temsilcisi­nin katıldığını da bildirmiştik. Kongre dün bitti. Şimdi Stokholm’daki özel muhabirlerimizden aldığımız röportajı dinleyeceksiniz.

On altı Temmuz sabahı silahsızlanma uluslararası işbirliği kong­resinin toplandığı büyük, ama çok büyük salona giren bütün temsil­ciler kaygılı, öfkeli ve kararlıydı. Amerika’nın Beyrut’a asker çıkar­dığını bir gün önce öğrenmişlerdi. On altı Temmuz haberleri arasın­da, Adnan Menderes hükümetinin, Bağdat paktını savunma bahanesiyle, Türkiye Irak sınırına asker yığdığı da vardı. Adnan Mendere­s’in, bile bile Amerikalılara hizmet ettiğini ben de bir çoklarımız gi­bi biliyorum. Ama hem milletimizin, hem de bütün insanlığın varlı­ğıyla böyle delicesine oynıyabileceğini yine de aklım almıyordu. Si­lahlı kuvvetlerimizin Irak’ın iç işlerine karışması üçüncü dünya sa­vaşının başlangıcı olabilirdi. Bu savaşta yok olacak, hem de toptan
yok olacak, milletlerin başında biz varız. Kafam durmadan işliyor­du. Başımızdakiler bir atom harbinde bizi toptan yok ettirmeğe gi­debilirler. Çünkü onlarda ne yurt, ne millet sevgisi var. Ama biz, biz
Türk milleti böyle körü körüne yok olmağa razı mıyız? Halkımız eli
ayağı bağlı koyun gibi mezbahaya sürüklenmeğe razı olacak mı?
Ben bunları düşünürken, kongre başkanlık divanını seçti. Divan, he­men bir toplantı yaptı. Lübnan ve Irak olaylarını konuştu. Bütün
dünya milletlerine bir çağrı yayımlamağı kararlaştırdı. Kongre he­men toplandı. Çağrıyı oy birliğiyle kabul etti. Bu çağrı, Amerikan
emperyalizminin Lübnan’a asker çıkarmasını şiddetle protesto edi­
yordu. Amerika’nın Lübnan’ın iç işlerine karışmasına, orta doğuyu
çok tehlikeli bir harp ocağı haline getirmesine karşı bütün dünya
milletlerinin harekete geçmesini istiyordu.

Kongrenin ilk oturumunun ikinci önemli olayı Dünya Barış Kon­seyi başkanı Profesör Jolio Küri’den gelen demecin okunması oldu.
Profesör hasta olduğundan toplantıda hazır bulunamıyordu. Demeç
atom bombası denemelerinin durdurulması üzerinde bilhassa ısrar
ediyordu, atom bilgisinin en ünlü, en büyük uzmanlarından olan
Profesör Jolio Küri, "Denemeler hemen durdurulmazsa bütün in­sanlığın varlığı tehlikededir" diyordu. "Milyonlarla insanın zehir­lenmesi, çeşitli hastalıklara yakalanması, çocukların ana rahminde ölmeleri tehlikesi, denemenin yapıldığı yerlerden çok uzaklarda da baş gösterebilir, diyen profesör kongreden ve her aklı başında insan­dan, atom bombası denemelerinin durdurulması için ellerinden ge­leni yapmalarım istiyordu.                                                                      

            Profesör Jolio Küri’nin demeci alkışlarla karşılandı. Bu alkışlar bu kocaman salonda temsil edilen yetmişten fazla milletin barışı ko­rumak isteklerini belirtiyordu.

Salona yukarı kattan bakıyorum, Araplar, Çinliler, İngilizler, Hintliler, Fransızlar, Venezüellalılar, Sovyetler Birliği heyeti, Almanlar hem doğu hem batı Almanları, İsveçliler, Birmanyalılar, Ja­ponlar, Avustralyalılar, Norveçliler, Afrikalılar, Meksikalılar, say­makla tükenir mi yetmiş yedi milletten insan yan yana oturuyor. Be­yazlar, karalar, sarılar, yan yana oturuyor. Mısır, Cezayir milliyetçi­leri, Leh komünistleri, buda rahipleri, katolik papazları, hocalar, müftüler, iş adamları, köylüler, işçiler, kitaplarını okuduğumuz dün­yanın adları dillere destan bilginleri yan yana oturuyor. Kılıkları, kı­yafetleri, renkleri, dilleri, dinleri, hükümet şekilleri birbirinden ayrı bu bin yedi yüz insan bir tek istekle toplanmış: Barışı korumak, bü­tün insanlığı yok edecek olan atom harbini önlemek, atom harbini hazırlayan soğuk harbi durdurmak, milletlerin birbirlerini ezmeme­sini, sömürmemesini sağlamak, her millete istediği rejimi seçmek hakkını kabul etmek, şu küçücük dünyamızda tıpkı bu salonda oldu­ğu gibi, yan yana, kardeş kardeş oturmak. Olduğum yerden salona bakıyorum. Sabahleyin aldığım kara haberlere rağmen yüreğim umutla dolu.

Bu rası Bizim Radyo

Sayın dinleyiciler Stokholm’daki özel muhabirimizin röportajını dinlediniz

 

Nâzım Hikmet’ in  31.7.1959 günü Bizim Radyoda yaptığı konuşma

Bizim Başımızı Belâya soktuğunuz

yetmiyor mu? Kerkük olaylarını

hazırlıyan, kışkırtan bizim yurt

bavullarıdır

Türkiye sınırları içinde yaşayan Türklerin başını belâya soktuğu­nuz yetmiyor mu, efendiler? Bizi aç, sefil, işsiz ilâçsız, okulsuz bıraktınız. Canımızı, millî şeref ve haysiyetimizi, malımızı mülkümü­zü, millî bağımsızlığımızı sattınız, efendiler. Türkiye'yi bir Amerikan sömürgesi haline getirdiniz. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra;. yaptığımız millî kurtuluş hareketiyle bütün dünyanın, hele sömürge ve yarım sömürge halklarının hayranlığını, saygısını kazanmıştık. Türk denince, Millî Bağımsızlığı için can vermesini bilen bir millet akla geliyordu. Türk denince, Cumhuriyet inkılaplarımızı anıyordu bütün dünya. Siz işte böyle bir mirasın başına geçtiniz. Ve ismet pa­şalarınızla Mendereslerinizle el ele verip, adımızı lanetle andırtır ol­du bütün dünyaya. Türk denince, dünya milletlerinin, hele bağımsız­lıkları için dövüşen halkların gözü önüne bir jandarma geliyor bu­gün. Yakın ve orta doğuda Amerikan emperyalizminin menfaatlarını korumak için silahlanmış, emir kulu, bir jandarma. Siz yurdumu­zun, en şerefli tarih sayfalarımızın, milletimizin cellâtlarısınız, efen­diler. Bize ettikleriniz yetmiyormuş gibi sınırlarımızın dışında yaşıyan soydaşlarımızın da başlarını belâya sokuyorsunuz. Kıbrıs'ta Türklerle Rumlar yüzyıllardır kardeş kardeş yaşıyordu. Bir tek is­tekleri vardı: Yabancı bir devletin, her hangi bir emperyalizmin, üs­sü olmamak. Bir yandan siz, bir yandan Yunan hükümeti Kıbrıs'ta­ki Türklerle Rumları birbirine düşürdünüz. Maksadınız, adanın in­giliz emperyalizmi, yani Küçük ağamızın elinde kalmasıydı. Kıbrıs halkının, (Türkünün Rumunun), kanlı bıçaklı düşman olmaları ba­hasına, bu maksadınıza şimdilik eriştiniz. Kına yakın! Ama bilin ki Kıbrıs Türkleriyle Rumları yine kardeş olup sizleri, efendilerinizle birlikte, cehennemin dibine yollıyacaktır. Irak'ta bir inkılap oldu. Irak halkı, arabı, kürdü, Türkü, omuzdaşınız Nuri Saidi ve avenesi­ni başından defetti. Biz de nasıl bir zamanlar sultanı, halifeyi ve yüz ellilikleri başımızdan defettiysek... Irak halkı millî bağımsızlığını sağlamak için tedbirler almağa başladı. Amerikalı ağalarınız başta olmak üzere emperyalistler telâşa düştü. Kendileri doğrudan doğru­ya Irak'a saldırmaktan çekindi. Süveyş kanalında, Lübnan'da ağızla­rı yanmıştı. Uşaklarını, sizi, harekete geçirdiler. Türk yurdunun Türk milletinin hayını sizler, Amerika dolarıyla beslediğiniz casus­larınızı, ajanlarınızı Irak'ta kargaşalıklar çıkarmağa memur ettiniz Yan yana kardeşçe yaşıyan ve Irak inkılabından kardeşçe faydala­nan Arap, Kürt, Türk Iraklıları birbirine katmağa uğraştınız. Türk­men Aşiretlerinin derebeylerini kışkırttınız. Kardeşleri kanlı bıçaklı ettiniz. Kıbrıs'ta oynadığınız kanlı oyunu Irakta da oynamak istiyor­sunuz. Irak'ın başına sizin gibi satılık uşakların geçmesini istiyorsu­nuz yine. Ama zahmetiniz boşuna efendiler. Defolmak sırası size geldi. Biz (Türk Milleti), yakında sizi ağalarınızla birlikte başımız­dan defedeceğiz. Ve Türkiye adının yine sevgiyle, saygıyla anılma­sını sağlıyacağız!..

 

 

 
sayfa başına dön