“Bir
İşçi ve Köylü Hükümeti” sloganıyla bağlantılı
olarak, “Avrupa Birleşik Devleti” sloganını ileri sürmek
için, benim fikrimce, zaman uygundur. Avrupa’nın gelişiminin
en yakıcı sorunlarına yalnızca bu iki sloganı birleştirmekle
kesin, sistematik ve ilerici bir cevap elde edebiliriz.
Son
emperyalist savaş temelde bir Avrupa savaşıydı. Amerika
ve Japonya’nın münferit katılımı, bu savaşın
Avrupalı karakterini değiştirmedi. İhtiyaç duyduğu şeyleri
elde eden Amerika, Avrupa’daki şölen ateşinin üzerinden
elini çekti ve evine döndü.
Savaşı
güdüleyen motor güç, kapitalist üretici güçlerin
Avrupa ulusal devletlerinin çerçevesini aşan gelişimi
idi. Almanya, daha sonra dünya iktidarı için İngiltere’yle
ciddi olarak mücadeleye başlamak üzere, Avrupa’yı
“organize etmeyi”, yani Avrupa kıtasını kendi kontrolü
altında ekonomik olarak birleştirmeyi kendisine görev biçti.
Fransa’nın amacı Almanya’yı parçalamaktı.
Fransa’nın küçük nüfusu, baskın tarımsal karakteri
ve ekonomik tutuculuğu, Fransız burjuvazisi açısından,
gerçekte Hohenzollern’lerin askeri aygıtı tarafından
desteklenen Alman kapitalizminin üstesinden gelemeyeceği
ispatlanan, Avrupa’yı organize etme sorununu düşünmeyi
bile imkânsız kılıyordu. Muzaffer Fransa şimdi efendiliğini
Avrupa’yı Balkanlaştırarak sürdürüyor. Büyük
Britanya, her zamanki gibi işini geleneksel ikiyüzlülük
maskesinin arkasından yürüterek, Fransa’nın Avrupa’yı
parçalama ve tüketme politikasını teşvik ediyor ve
destekliyor. Sonuç olarak, talihsiz kıtamız, parçalanmış,
bölünmüş, tüketilmiş, altüst edilmiş ve Balkanlaştırılmış,
bir tımarhaneye çevrilmiştir. Ruhr’un istilâsı, uzak
erimli bir hesabın eşlik ettiği (Almanya’nın son yıkımı)
şiddetli bir cinnet örneğidir; psikiyatrlara hiç de
yabancı olmayan bir bileşim.
Savaşın
temelinde, üretici güçlerin gümrük duvarları ile
engellenmemiş daha geniş bir gelişme arenasına olan
ihtiyacı yatar. Benzer şekilde, Avrupa ve insanlık için
bu kadar vahim olan Ruhr’un işgalinde, Ruhr kömürü ile
Lorraine demirini birleştirme ihtiyacının çarpıtılmış
bir ifadesini buluruz. Avrupa, Versailles’ın dayattığı
devlet ve gümrük sınırları içinde ekonomik olarak gelişemez.
Avrupa, ya bu sınırları kaldırmaya ya da tümden bir
ekonomik çöküş tehdidi ile yüzleşmeye zorlanmaktadır.
Fakat egemen burjuvazinin kendi yarattığı bu sınırların
üstesinden gelmek için benimsediği yöntemler, yalnızca
mevcut kaosu arttırmakta ve bölünmeyi ivmelendirmektedir.
Burjuvazinin
Avrupa’nın ekonomik yaşamının restorasyonunun temel
sorunlarını çözmekteki yetersizliği, Avrupa’nın emekçi
kitleleri için hiç olmadığı kadar açık hale
gelmektedir. “Bir İşçi ve Köylü Hükümeti” sloganı,
işçilerin kendi çabalarıyla bir çıkış yolu bulmak
amacıyla artan girişimlerini karşılamak üzere tasarlanmıştır.
Artık kurtuluş yolunu daha somut olarak göstermek, adını
koyalım, kıtamızın ekonomik çöküşten ve güçlü
Amerikan kapitalizmine köle olmaktan kurtuluş yolunun yalnızca
Avrupa halklarının en sıkı ekonomik işbirliğinde yattığını
ileri sürmek zorunlu hale gelmiştir.
Avrupa’nın
ekonomik can çekişmesi, –Avusturya’yı satın aldığı
gibi– Avrupa’yı da yok pahasına satın almasını
kolaylaştıracak bir noktaya ulaşıncaya değin sessizce sırasını
bekleyen Amerika, Avrupa’dan uzak duruyor. Ancak Fransa
Almanya’dan uzak duramaz, aynı şekilde Almanya da
Fransa’dan uzak duramaz. Avrupa sorununun can alıcı
noktası da, çözümü de burada yatıyor. Bunun dışındaki
her şey arızidir. Emperyalist savaştan çok önceleri,
Balkan devletlerinin bir federasyon içinde olmaksızın
varolma ve gelişme yeteneğinde olmadıklarını kavramıştık.
Bu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çeşitli parçaları
ve Çarlık Rusya’sının şu anda Sovyetler Birliği dışında
kalan batı kesimleri için de aynı şekilde doğrudur.
Apeninler, Pireneler ve İskandinavya, Avrupa’nın gövdesinin
denizlere uzanan kollarıdır. Bağımsız olarak
varolamazlar. Üretici güçlerinin gelişiminin bugünkü düzeyinde
Avrupa kıtası, korkunç dünya savaşı felâketinde kanıtlandığı
ve Ruhr işgalinin çılgın nöbetinin de gösterdiği
gibi, ekonomik bir birliktir; elbette içine kapalı bir
birlik değil, derin iç bağlara sahip olan bir birlik.
Avrupa coğrafi bir terim değildir; Avrupa ekonomik bir
terimdir, dünya pazarıyla –özellikle mevcut savaş
sonrası koşullarda– karşılaştırılamayacak ölçüde
daha somuttur. Balkan yarımadası için federasyonun
zorunlu olduğunu çok öncesinden kavradığımız gibi, şimdi
de Balkanlaştırılmış Avrupa için federasyonun zorunlu
olduğunu kesin ve açık olarak saptamanın zamanı gelmiştir.
Geriye,
düşünülmek üzere, bir yanda Sovyetler Birliği ve diğer
yanda da Büyük Britanya sorunu kalıyor. Sovyetler Birliği’nin,
Avrupa’nın federatif birliğine ya da kendisinin böyle
bir federasyona bağlanmasına karşı olmayacağını söylemeye
gerek bile yoktur. Böylece de, Avrupa ve Asya arasında güvenilir
bir köprü sağlanmış olacaktır.
Büyük
Britanya sorunu çok daha fazla koşullara bağlıdır;
kendi devrimci gelişiminin ilerleyiş temposuna bağlıdır.
“İşçilerin ve Köylülerin Hükümeti”, Avrupa
anakarasında İngiliz emperyalizmi yıkılmadan önce
zafere ulaşacak olursa –ki gayet mümkündür– o zaman
Avrupa İşçiler ve Köylüler Federasyonu zorunlu olarak
İngiliz kapitalizmine karşı yönelecektir. Ve doğal
olarak, İngiliz kapitalizmi yıkıldığı anda, İngiliz
Adaları Avrupa Federasyonuna memnunlukla kabul edilecek bir
üye olarak girecektir.
Şu
sorulabilir: Neden bir Dünya Federasyonu değil de bir
Avrupa Federasyonu? Ancak konunun bu tarz konuluşu çok
fazla soyuttur. Elbette ki, mevcut teknolojik düzeye bağlı
merkezileşme derecesiyle dünyanın ekonomik ve politik
gelişimi, birleşik bir dünya ekonomisine doğru çekilme
eğilimindedir. Ancak biz şu anda geleceğin sosyalist dünya
ekonomisi ile değil Avrupa’nın şimdiki çıkmazına bir
çıkış yolu bulmakla ilgileniyoruz. Parçalanmış ve yıkılmış
Avrupa’nın işçi ve köylülerine, devrimin
Amerika’da, Avustralya’da, Asya’da veya Afrika’da
nasıl gelişeceğinden oldukça bağımsız bir çözüm önermeliyiz.
Bu görüş açısından bakıldığında “Avrupa Birleşik
Devletleri” sloganı, “Bir İşçi ve Köylü Hükümeti”
sloganı ile aynı tarihi düzlemde yerini alır; bu bir çıkış
yolu, bir kurtuluş umudu gösteren ve aynı zamanda emekçi
kitleler için devrimci itilim sağlayan bir geçiş sloganıdır.
Tüm
dünya devrim sürecini aynı cetvelle ölçmek yanlış
olur. Amerika savaştan zayıflayarak değil, güçlenerek
çıktı. Amerikan burjuvazisinin iç istikrarı halen hayli
fazladır. Amerikan burjuvazisi, Avrupa pazarına olan bağımlılığını
asgariye indirmektedir. Amerika’da devrim, –Avrupa’dan
ayrı ele alındığında– bu nedenle onyılların konusu
olabilir. Bu, Avrupa devriminin kendisini Amerikan devrimi
ile aynı hizaya sokması gerektiği anlamına mı gelir?
Kesinlikle hayır. Eğer geri Rusya, Avrupa’da devrimi
beklemedi (ve bekleyemezdi) ise, Avrupa Amerika’daki
devrimi çok daha az bekleyebilir ve bekleyecektir.
Kapitalist Amerika tarafından (ve hatta belki de ilk başta
Büyük Britanya tarafından) kuşatılmış İşçilerin ve
Köylülerin Avrupası, kendisini koruyabilecek ve pekişmiş
bir askeri ve ekonomik birlik olarak gelişebilecektir.
Avrupa’nın
yıkımını körükleyen ve onun gelecekteki efendisi
olarak müdahale etmeye hazır olan Amerika Birleşik
Devletleri’nden kaynaklanan büyük tehlikenin, Avrupa’nın
birbiri ardına yıkıma uğrayan halklarını bir “Avrupa
İşçi ve Köylü Birleşik Devletleri” içinde birleştirmek
için çok önemli bir bağ teşkil ettiği gözden kaçırılmamalıdır.
Avrupa ile Birleşik Devletler arasındaki bu karşıtlık,
Avrupa ülkelerinin ve güçlü Atlantik ötesi cumhuriyetin
nesnel durumlarındaki farklılıklarından organik olarak
ileri gelir ve hiçbir şekilde proletaryanın uluslararası
dayanışmasına veya Amerika’daki devrime karşı yöneltilmez.
Dünya çapında devrimin gecikmiş gelişiminin
sebeplerinden biri, aşağılanmış Avrupa’nın, zengin
Amerikalı amcasına olan bağımlılığıdır (Wilsonizm,
Avrupa’nın en çok kıtlık çekilen bölgelerinin hayırsever
beslenmesi, Amerikan “borçları”, vs.). Avrupa halk
kitleleri, savaşın yıktığı kendi güçlerine olan güvenlerini
ne kadar çabuk yeniden kazanırlar ve “Avrupa İşçi ve
Köylü Birleşik Cumhuriyetleri” sloganı etrafında ne
kadar sıkı toplanırlarsa, Atlantik’in her iki yakasında
da devrim o kadar hızlı gelişecektir. Tam da proletaryanın
Rusya’daki zaferinin Avrupa komünist partilerinin gelişimine
verdiği güçlü itilim gibi ve hatta karşılaştırılamayacak
kadar büyük bir ölçüde, Avrupa’da devrimin zaferi de
Amerika’da ve dünyanın her yerinde devrime hız
verecektir. Kendimizi Avrupa’dan soyutladığımızda,
Amerikan devrimini fark etmek için onyılların sislerinin
içine gözlerimizi dikmek zorunda kalsak bile, yine güvenle
şunu ileri sürebiliriz ki; tarihsel olayların doğal
dizilimiyle, Avrupa’da muzaffer devrim bir kaç yıl içinde
Amerikan burjuvazisinin iktidarını tuzla buz etmeye hizmet
edecektir.
Yalnızca
Ruhr sorunu, yani Avrupa’nın yakıt ve demir sorunu değil,
aynı zamanda tazminatlar sorunu da “Avrupa Birleşik
Devletleri” yapısına uygun düşmektedir. Tazminatlar
sorunu, saf bir Avrupa sorunudur ve hemen önümüzdeki dönemde
ancak Avrupalı araçlarla çözümlenebilir ve çözümlenecektir.
İşçi ve Köylü Avrupa’sı, dış tehlikelerle tehdit
edildiği sürece –kendi savaş bütçesine sahip olacağı
gibi– kendi tazminat bütçesi olacaktır. Bu bütçe,
artan oranlı gelir vergisi, sermayeye konan vergiler, savaş
sırasında yağmalanmış servetlere el konması vs. üzerine
oturtulacaktır. Bunun taksimi Avrupa İşçi ve Köylü
Federasyonunun uygun organlarınca düzenlenecektir.
Biz
burada, Avrupa cumhuriyetlerinin birleşmesinin ilerleme hızına,
kendisini ifade edeceği ekonomik ve anayasal biçimlere ve
İşçi ve Köylü rejiminin ilk döneminde merkeziliğin ne
dereceye kadar sağlanacağına dair spekülasyonlara müsamaha
göstermeyeceğiz. Tüm bu tasarımları, halihazırda
Sovyetler Birliği’nin ilkin Çarlık Rusya’sında kazanılmış
deneyimlerini hatırlayarak güvenle geleceğe bırakabiliriz.
Kesinlikle açık olan şey gümrük duvarlarının kaldırılıp
atılmak zorunda oluşudur. Avrupa halkları Avrupa’yı,
birleşik ve artan ölçüde planlı bir ekonomik yaşam
alanı olarak görmelidirler.
Gerçekte
geleceğin Dünya Federasyonunun bütünleyici bir parçası
olarak bir Avrupa Sosyalist Federasyonundan bahsediyor olduğumuz
ve böylesi bir rejimin ancak proletarya diktatörlüğü
tarafından meydana getirilebileceği ileri sürülebilir.
Ne var ki, bir “İşçi Hükümeti” sorununun tartışılması
sırasında yapılan uluslararası analiz tarafından çürütülmüş
olsa da bu düşünceye cevap vermekte yine de duraksamayacağız.
“Avrupa Birleşik Devletleri” sloganı, “İşçi (veya
İşçi ve Köylü) Hükümeti” sloganına her açıdan
tekabül eden bir slogandır. Proletaryanın diktatörlüğü
olmaksızın bir “İşçi Hükümeti”nin gerçekleşmesi
mümkün müdür? Bu soruya ancak koşullu bir cevap
verilebilir. Her durumda biz, “İşçi Hükümeti”ni
proletarya diktatörlüğüne doğru bir aşama
olarak görürüz. Bu sloganın bizim için muazzam değeri
de burada yatmaktadır. Ancak “Avrupa Birleşik
Devletleri” sloganı da kesinlikle benzer ve paralel bir
anlam taşır. Bu destekleyici slogan olmaksızın
Avrupa’nın esas sorunları havada asılı kalacaktır.
Ancak
bu slogan pasifistlerin ekmeğine yağ sürmez mi? Bugünlerde
bu tehlikeyi, sloganı reddetmek için uygun bir zemin
olarak görecek böylesi “solcuların” varolduğuna
inanmıyorum. En nihayetinde 1923’te yaşıyoruz ve geçmişten
az çok bir şeyler öğrendik. “İşçi ve Köylü Hükümeti”
sloganının bir demokratik-SR’cı yorumlanışından
duyulan endişeler gibi “Avrupa Birleşik Devletleri”nin
pasifist yorumlanışından korkmak için de aynı nedenler
ya da nedensizlikler vardır. Elbette ki biz, “Avrupa
Birleşik Devletleri”ni bağımsız bir program olarak,
barışı sağlamak ve yeniden inşayı başarmak için her
derde deva bir ilaç olarak ileri sürersek ve eğer bu
sloganı birleşik cephe, “İşçi Hükümeti” sloganlarından
ve sınıf mücadelesinden yalıtırsak, kesinlikle,
demokratikleştirilmiş Wilsonizme, yani Kautskizme ve hatta
daha alçakça (Kautskizmden daha alçakça bir şeyin
varolduğunu farz edersek) bir noktaya varırız. Ancak
tekrar ediyorum, 1923’te yaşıyoruz ve geçmişten az çok
bir şeyler öğrendik. Komünist Enternasyonal şimdi bir
gerçekliktir ve o, sloganlarımızla birleştirilmiş mücadeleyi
başlatacak ve kontrol edecek bir Kautsky olmayacaktır.
Bizim sorunu koyuş yöntemimiz Kautsky’nin yöntemi ile
taban tabana zıttır. Pasifizm, hedefi devrimci eylem
zorunluluğundan kaçınmak olan akademik bir programdır.
Bizim formülasyonumuz, tam tersine mücadeleye sevk
edicidir. Almanya’nın işçilerine, Komünistlere değil
(onları ikna etmek gerekmiyor) ama genel olarak işçilere,
ve ilk önce de bir işçi hükümeti için savaşmanın
ekonomik sonuçlarından korkan sosyal-demokrat işçilere;
kafaları hâlâ tazminatlar ve ulusal borçlar sorunları
ile karışmış Fransız işçilerine; işçi rejiminin
kurulmasının ülkelerini yalıtılmışlığa ve ekonomik
yıkıma götüreceğinden korkan Almanya’nın, Fransa’nın
ve tüm Avrupa’nın işçilerine diyeceğiz ki: geçici
olarak yalıtılsak bile (ki Avrupa Doğu ile Sovyetler
Birliği gibi muazzam bir köprüye sahipken kolayca yalıtılamaz),
Avrupa bir kez gümrük duvarlarını kırdığında ve
kendisini Rusya’nın bitmez tükenmez doğal zenginlikleri
ile ekonomik olarak birleştirdiğinde, sadece kendisini
korumakla kalmayacak, aynı zamanda kendisini pekiştirebilecek
ve güçlendirebilecektir. “Avrupa Birleşik Devletleri”
–tamamen devrimci bir perspektif– bizim genel devrimci
perspektifimizde önümüzdeki aşamadır. Bu, Avrupa ve
Amerika’nın konumları arasındaki derin farklılıktan
ileri gelmektedir. Bu farkı görmezden gelen her kim olursa
olsun, ister istemez, doğru devrimci perspektifi basit
tarihsel soyutlamalarda boğacaktır. Doğal olarak, İşçi
ve Köylü Federasyonu kendi Avrupa evresinde durmayacaktır.
Söylediğimiz gibi, bizim Sovyetler Birliği’miz
Avrupa’dan Asya’ya ve Asya’dan Avrupa’ya bir çıkış
sunmaktadır. Biz bu nedenle burada yalnızca bir aşamayı,
öncelikle bizim içinden geçmek zorunda olduğumuz muazzam
tarihi önemdeki bir aşamayı tasarlıyoruz.
1]
Bu çok önemli makale, Ruhr krizi sırasında Troçki tarafından
yazıldı. Makalenin politik çizgisi, basımından kısa
bir süre sonra, hatırı sayılır bir muhalefete rağmen,
KEYK tarafından resmen benimsendi. Troçki, 1928’de,
“Avrupa Birleşik Sovyet Devletleri sloganının,
Almanya’da devrimci bir patlama beklendiği ve Avrupa’da
devletlerarası ilişkiler sorununun muazzam derece yakıcı
bir karakter kazandığı 1923 yılında, tüm önyargılara
rağmen kesin olarak benimsenmesi, kazadan başka bir şey
değildi. Avrupa ve gerçekte dünya krizinin her yeni şiddetlenmesi,
temel politik problemleri öne çıkarmak ve Avrupa Birleşik
Devletleri sloganına çekicilik kazandırmak için
yeterince keskindir” diye yazar. Bu slogan Komintern
literatüründe 1926’ya kadar yer almıştır.
|