Kötü
Haber Haftası
Ergin
YILDIZOĞLU
Hayır,
Kopenhag fiyaskosundan söz etmeyeceğim. Bunun böyle olacağını
bilmiyor muyduk? Türkiye'yi AB'ye neden almayacaklarını bir kez
daha tartışmanın ne anlamı var? Benim sözünü ettiğim kötü
haberler başka. Dünya ekonomisi bir taraftan bir resesyon, diğer
taraftan bir savaş süreci içinde ilerliyor, çelişkilerini
derinleştirerek ve biriktirerek. Geçen hafta bu iki sürece ilişkin
bir seri kötü haber, işlerin iyice sarpa sarmaya başladığını
gösteriyordu.
Binmiş
bir alamete...
Geçen
haftayı borsalar ve dolar düşerek, petrol ve altın artarak kapadı.
Analistler bu gelişmeleri, uluslararası siyasi belirsizliklere ve
ABD'de tüketici fiyatlarının kasımda beklenmedik bir biçimde yüzde
0.4 gerilemesine (deflasyon) ve şirketlerin kârlılık durumlarındaki
zayıflıklara (depresyon) bağladılar ( UPI 14/12/02 ).
Halbuki
genelde uluslararası istikrarsızlık dönemlerinde dolar hep yükselirdi.
Bu kez yılbaşından bu yana Euro 'ya karşı yüzde 15, Yen'e karşı
da yüzde 8 gerilemiş durumda. Bu kez uluslararası yatırımcılar
bir taraftan savaş beklentisi içinde, diğer taraftan ABD'deki
deflasyon ve devalüasyon eğilimlerine bakarak, dolar kâğıtlarından
çıkıyor ve Euro'ya geçiyor ya da kendi evlerine dönüyorlarmış
( Herald Tribune 14/12/02). Bu bizim küresel mali genişleme döneminin
bittiğine ilişkin tezimizi destekliyor ama, bunun sevinilecek bir
yanı yok. Sermaye, böyle kârlı alanları kaybederek evine dönmeye
başladığında kabak genellikle önce emekçilerin başına
patlar, sonra gündeme saldırgan milliyetçilik gelir.
Ama
bunlar, deyim yerindeyse görüngüsel biçimler. Bu biçimlerin altında,
derinlerde, içeriğe ilişkin bir düzeyde yaşananlar, uzun erimli
ve belirleyicilik dereceleri yüksek olduğu için çok daha önemli.
Dünya Bankası 'nın geçen hafta 11 Aralık'ta yaptığı açıklama
bu düzeyde olanlara biraz olsun yaklaşmamıza olanak veriyor.
Gelecek yıla ilişkin ekonomik büyüme öngörüsünü, yüzde
2.5'e çeken Dünya Bankası, dünya ekonomisinin gelecek yıl
yeniden bir resesyona düşebileceğini söylüyor (dünya
ekonomisinin resesyon sınırı negatif büyüme değil, yüzde 2.5)
( Financial Post. 12/12/01). Ancak Dünya Bankası'nın söylediklerine
bakınca biraz daha farklı bir durum çıkıyor ortaya. Bankaya göre
dünya ekonomisi 2000 yılında yüzde 4 büyüdükten sonra, büyüme
oranı 2001'de yüzde 1.1 gerilemiş (resesyon). Bu yıl da yüzde
1.7'yi geçmeyecekmiş (resesyon). Aslında iki yıldır resesyondayız,
seneye de çıkamıyoruz!
Geçen
hafta Avrupa Merkez Bankası da, Avrupa için gelecek yıla ilişkin
büyüme oranlarını yüzde 2.1- 3.1 aralığından yüzde 1.1 ve
2.1 aralığına geri çekti. Banka gerekçe olarak uluslararası
istikrarsızlığı ve mali piyasalardaki zayıflıkları gösterdi
(Financial Times 12/12). 1970'lerde resesyon ve enflasyon birlikte
yaşanıyordu, Şimdi iki yıldır resesyon ve deflasyon birlikte yaşanıyor.
Kısacası,
galiba dünya ekonomisi, 1929'dan bu yana, ilk kez bir depresyona
girdi. Yine bir küreselleşme ve serbest piyasa inşası girişiminin
sonucunda...
Kamuoyunun
pek farkında olmadığı ama insanın iliğini donduran bir başka
gerçek daha var ve bu deflasyonist eğilimlerle birleşince tam
anlamıyla bir ekonomik kıyamet senaryosuna açılıyor. Geçen
hafta Standard and Poors , bankaların borç düzeylerine ilişkin
bir uyarıda bulundu. S&P diyor ki, Almanya, İngiltere ve
ABD'de bankalar, gayrimenkul fiyatlarındaki ani bir düşüşe karşı
çok kırılgan bir mali yapıya sahipler; ama bu kırılganlığın
ne düzeyde olduğunu söylemiyor. Ben geçen ay bir köşede bulup
sakladığım bir bilgiyi hatırlayınc a, S&P'nin neden
bahsettiğini kavradım. O bilgi de şu: Krediler üzerinde çıkarılan
türevler (Verilen kredinin alacağına mahsuben başka borç enstrümanları
yaratarak alacaklı zinciri içine başkalarını da katmak) 1998'de
toplam 50 milyar dolardan, 2002 Aralık ayı itibarıyla 2.4 trilyon
dolara çıkmış. En çok da Japon, Çin ve Alman bankalarının bu
türevlere açılmış olduğu bi ldiriliyor (Washington Post
16/11/02). Demek ki borsa ve ev piyasası köpüğünün yanı sıra,
kredi piyasasında da muazzam bir köpük oluşmuş. Bence durum şöyle:
Dünya ekonomisinde üst üste küp dizmişler en alttakinin de üç
ayağından ikisini kırmışlar. Bakalım ne zaman yıkılacak?
Zehirli
gaz, nükleer bomba ve diğer güzellikler
Geçen
haftalardaki piyasaların reflekslerine bakınca, bu sorunun cevabının
uluslararası siyasi gelişmelerde, bir savaş olasılığında yattığı
kolaylıkla söylenebilir. Geçen hafta, uluslararası siyasi ilişkilerde
savaşa giden sürecin hızlandığını gösteren siyasi gelişmelerle
doluydu. Analistlere göre de borsalardaki sert gerilemelerde,
ekonomik etkenlerden daha çok bunlar rol bir oynadılar (UPI) .
Yukarıda değindiğim gibi Avrupa Merkez Bankası da bu kanıdaydı.
Bu
gelişmeleri kısaca elden geçirirsek, 12 Aralık günü Washington
Post 'a bakanlar çok ilginç, bir o kadar da korkutucu iki haber gördüler.
Washington Post 'a göre ABD'' bir biyolojik saldırı karşısında
atom bombası kullanabileceğini söylüyor, böylece uluslararası
ilişkilerde yeni bir düzleme geçildiğini gösteriyor ve ''önleyici
vuruş'' politikasına da yeni bir anlam getiriyordu. İkinci habere
göre de Bush yönetiminin elinde El Kaide 'nin geçen ay ya da ekim
sonunda ırak'tan ''VX'' olarak bilinen sinir gazı aldığını gösteren
güvenilir bir rapor vardı. Bu ikinci haber, daha sonra bir ölçüde
yalanlandı ama, Bush yönetiminin akıl hocalarından Willim
Kristol ( Weekly Standard 'ın editörü) ''Biz zaten aylardır bunu
söylemiyor muyduk?'' diyerek çoktan haberin üzerine atlamıştı
bile.
Daha
sonra, 13 Aralık günü ABD yönetimi Irak'ın hazırladığı
silah raporunun boşluklarla dolu olduğunu söyleyecek (
International Herald Tribune ). Bir gün sonra da Bush yönetimine
yakınlığıyla bilinen Washington Times ''ABD Irak'ın silah
raporunu reddetti'' diye yazacaktı. Bu haber, ABD yönetiminin Irak
savaşının başlaması için artık yeterli şartın oluştuğunu
düşündüğünü ima ediyordu. 13 Aralık günü iki korkutucu
haber daha vardı. International Herald Tribune, Kuzey Kore rejimi ,
ABD'nin petrol akışını kısıtlamasına karşılık, nükleer
enerji programını yeniden başlatacağını yazdı. Uydudan çekilmiş
bir fotoğrafı da sitesine koyan CNN 'e göre İran'ın nükleer
silah programı vardı. Böylece ''şer ekseni'' hafta sonuna kadar
tamamlandı ve nükleer bela olarak karşımıza çıktı. Hatta Los
Angeles Times 'a göre Kore, ABD için çok daha büyük tehlikeydi
(14/12).
Dünya
ekonomisi çok tehlikeli bir uçurumun eşiğinde duruyor. Kredi köpüğü
delinirse oluşacak depremin yanında 1929 bunalımı olağan bir
resesyon gibi kalacak. Tam bu ortamda, hızla bir savaşa doğru
gidiyoruz.
Cumhuriyet'ten
alınmıştır.
|