TARZI
HAYATTAN LİFE STYL'E
Rıfat
N.BALİ
12
Eylül 1980 sonrasında başlayan yeni dönemde en büyük hedef
siyasi, toplumsal ve ekonomik bir yeniden yapılanmayı gerçekleştirmekti.
Kısa
sayılabilecek bir sürede gerçekleşen bu yeniden inşa sürecinde
piyasa ekonomisinin kural tanımaz yanı galip geldi ve Türkiye son
yirmi yılda çoğu zaman kuralsız, denetimsiz, kimi zaman anarşik
bir görünüm arz eden bir büyüme sürecine tanık oldu. Bu zaman
zarfında bankacılık, finans, medya, iletişim ve dış ticaret
sektörleri çalışanları başta gelmek üzere orta ve üst düzey
yönetici işadamlarının gelirleri 1980 öncesine göre büyük ölçüde
arttı. Bunda iş dünyasının nitelikli yönetici ve personele yüksek
ücretler ödemeye başlaması da etkiliydi.
Medya
sektöründe de benzeri bir değişim yaşandı, büyük sermayenin
bu sektöre girmesi sonucunda dergi, gazete, radyo ve televizyon dünyasının
yıldız isimleri hayalini bile kurmadıkları gelirleri elde etmeye
başladı. Özal'ın topluma kazandırdığı "hesabını
bilme" bilinciyle de insanlar tasarruflarını İMKB'de, günlük
faizde, Hazine bonosunda, dövizde değerlendirerek azami rant elde
etmeye uğraştı, bunda da çoğu zaman muvaffak oldu. Bir diğer
değişim tüketimin haz alınacak bir olgu haline getirilmesiydi.
Mahrumiyetten
tüketime
Köşe
yazarları yıllarca tasarruf etme ve "yerli malı"
kullanma telkinleriyle büyüyen ve mahrumiyeti hayat tarzlarının
bir parçası haline getiren insanlara sürekli para harcamayı,
seyahat etmeyi, lüks ürünler satın almayı tavsiye ettiler. Para
harcamanın ayıp olmadığı, aksine modern ve kentli insanların
doğal bir hali olduğu söylenerek "tüketici olmak" bir
meziyet şeklinde sunuldu.
Sadece
iş, finans ve medya dünyasının yönetici ve çalışanları için
değil, kredi kartı ve taksitli ödemelerle yaşamaya alışan
toplumun önemli bir kesimi için de yaklaşık yirmi yıl devam
eden bu hayat tarzı, 2001 yılının başlarında aniden durakladı.
Bunun nedeni 19 Şubat 2001 günkü MGK toplantısında Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan
gerginliğin ardından ortaya çıkan ekonomik krizdi.
Ekonomik
kriz ve durgunlukla birlikte Serdar Turgut'un başlattığı "Öteki
Türkiye" tartışması ivme kazanarak devam etti.
Basın
kriz ortamına da çarçabuk ayak uydurdu. Bir zamanlar Uzakdoğu ve
Amerikan mutfağının Türkiye'deki en iyi örneklerini sıralayan,
hangi kredi kartının daha yüksek limite sahip olduğunu yazmak için
birbirleriyle yarışan gazeteciler, bu kez kredi kartı borçlarının
nasıl ödeneceği, ruhsal denge bozulmadan ekonomik krizin nasıl
atlatılabileceği, hangi esnaf lokantasının orta sınıfa hitap
ettiği, ekonomik kriz nedeniyle işlerine son verilenlere kimlerin
psikolojik danışmanlık hizmetleri verdiği gibi konularda yayın
yapmaya başladı. (1)
Basın
da 'krizini' yaşadı
Basında
yaşanan bir diğer değişim medya çalışanlarının kriz öncesindeki
kıpır kıpır neşeli hallerinin yerini depresyona bırakan bir
durgunluğa bırakmasıydı. Artık dergilerde hangi lokantalarda
hangi ünlü kişiyle ne yendiğinin anlatıldığı yazılar
yerlerini işlerini kaybeden genç kadınların karamsarlığını
dile getiren yazılara bırakmaya başladı. (2)
Kriz
insanların yaşam tarzını da etkiledi. Gelir düzeyi yüksek kişiler
bile toplumun geneline hakim olan karamsar havaya aykırı düşmemek
ve tepki almamak için ağız birliği yapıp harcamalarında
kesintiye gittiklerini söylemeye başladılar. (3) Krizden fazla
etkilenmeyen eğlence sektörünün müdavimleri bile duyarlılık gösterip
ortadan çekilerek eğlencelerini evlerde düzenlemeyi tercih
ettiler. (4)
Ekonomik
krizin toplumda böyle derin bir etki yaratmasının ardındaki en
önemli nedenlerden biri, geçmişteki benzeri krizlere kıyasla,
ilk kez bankacılık, medya ve iletişim sektörlerinde yaşanan
toplu işten çıkarmalardı . Haluk Şahin'in ifadesiyle basın ve
televizyon alanında "hormonlu dönemin sonu"na gelinmişti.
(5)
Bu
daralma ortamında işlerini muhafaza edebilenlerin, mesleki dayanışma
göstererek, meslektaşlarını günün birinde görevlerinin başına
geri dönecekleri konusunda teselli etmeleriyse, işsiz kalanların
yarasına pek merhem değildi. (6) Görevine son verilen kimi
insanlar, artık medya mensubu olmamanın verdiği toplumsal prestij
kaybından dolayı da büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
İşlerine son verilenler arasında yaşanan bu hayal kırıklığı
zincirleme bir dalga halinde tüm medya sektörüne yayıldı.
Meslektaş
ve arkadaşlarının işlerine son verilmesinin sektör çalışanları
üzerinde yarattığı moral çöküntü ve yarından emin olmama
duygusu sonucunda medya, geçmişteki benzeri krizler esnasında takındığı
tavra kıyasla çok daha karamsar bir tablo çizdi. Ekonomik krizin
sadece medya ve iletişim sektörlerini değil, bankacılık, finans
ve sanayi sektörlerini de derinden etkilemesi üzerine, 1992 yılında
Amerika'da yaşayan genç Türklerin Türkiye'ye geri dönmelerini
hedefleyen "Tersine Beyin Göçü" projesini başlatan GYİAD
bu kez gençlerin yurtdışına gitme arayışlarını destekledi.
(7) Aslında seksenli yılların başından itibaren Türkiye'yi
etkisi altına alan Amerikan kültürü ve Amerika hayranlığından
ötürü gençliğin önemli bir kesimi ilk uygun fırsatta
Amerika'ya yerleşmeyi zaten hep hayal etmekteydi. Krizle birlikte
yaygınlaşan işsizlik, bu özlemi daha da hızlandırdı.
Ekonomik
kriz ve durgunluğun seçkinlerde yarattığı en büyük etki hayal
kırıklığıydı. Aslında seçkinler yıllardan beri bürokrat ve
siyasetçilerin Türkiye'yi yönetmekten aciz olduklarına dair bir
kanaat besliyorlardı. Nitekim Ahmet Altan 1985 yılındaki bir yazısında
Türkiye'nin düzlüğe çıkabilmesi için, Özal döneminin
"yap-işlet-devret" mantığına uygun bir şekilde, yurtdışından
yönetici ithal etmesini savunuyordu:
"Dışarı
gidip geldiğinde hep aynı şeyi fark ediyor insan, dünyanın en güzel
memleketlerinden birine sahibiz ama bu ülkenin doğal güzelliğiyle
bu ülkeyi yönetenlerin arasında ters bir oran var. Yöneticilerin
ve onları yönetici yapan toplumun düzeyi, ülkenin doğal güzelliğinin
çok daha gerisinde.
Bu
çelişkiyi görünce, insan yöneticiliğin ırk ve vatandaşlık
birliğini aşan uluslar arası profesyonelliğe dönüşmesi
gerektiğini düşünüyor. Aynı kendilerine hangi ulustan olursa
olsun en iyi antrenörleri transfer eden futbol kulüpleri gibi ülkeler
de yöneticiler transfer etmeli belki de.
İstanbul'a
bir yönetim kurulu seçmeliyiz. Mesela, o da bütün dünyayı araştırıp
en iyi belediye başkanını kente transfer etmeli.
Polis
müdürlükleri, belediye başkanlıkları, valilikler, hatta başbakanlıklar
uluslar arası bir profesyonellikte olmalı,her ülke dünyayı araştırıp
kendine en iyi polis müdürlerini, belediye başkanlarını,
valileri, hatta başbakanları transfer etmeli."(9)
Bu
öngörü ekonomik krizin başlamasının hemen akabinde Kemal Derviş'in
ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevine atanmasıyla bir ölçüde
gerçekleşti. Ancak kimi işadamı için bu da yeterli değil, İshak
Alaton gönlündeki lideri şöyle tarif ediyordu:
"Genç,
dünyayı kucaklayabilen, çağdaş, sosyal demokrasiyi önemsemiş,
Türkiye'yi kanatlandıracak ve yirmi birinci asra taşıyacak
yetenek ve ufuklara sahip ideal bir insan, isim isterseniz yok, arıyorum
ama bulamıyorum . Türkiye'de bulamazsam Avrupa'dan ithal etmeyi düşünüyorum."
(10)
Ekonomik
kriz sonrasında özel sektörün reklam ve tanıtım giderlerinde
ciddi kısıtlamalara gitmesi ve bankacılık ve finans sektörünün
daralması, reklam, iletişim ve halkla ilişkiler sektörlerini büyük
sıkıntıya soktu. Reklam ajanslarının reklam verenleri harcamaya
teşvik etme amacıyla başlattıkları kampanyada yer alan tanınmış
simalar arasında Sakıp Sabancı ve İshak Alaton da vardı. Böylece
bu iki işadamı "bilge insan" konumlarına yakışır bir
şekilde zor zamanlarda da topluma moral verme, yön gösterme görevini
bir kere daha üstlendiler. (11)
Beyaz
Türkler nasıl yaşar?
2001
yılının başında kendini gösteren ekonomik krizden en çok
etkilenenin seksenli ve doksanlı yıllarda büyük bir gelişme gösteren
sektörler olması toplumsal piramidin üst kesiminde yer alan ve
sayıları ihmal edilemeyen yüksek gelirli bir kesimi ciddi şekilde
sarstı.
Bu
aynı zamanda toplumun harcama düzeyi en yüksek olan kesimiydi.
Bir başka deyimle "Beyaz Türkler"di. Birkaç ay önce üstü
açık spor arabalarıyla, Yeşilyurt'ta veya Boğaz yolunda gezinen
çiftler aniden gelir kaybına uğrayarak ve hatta işsizlikle tanışarak
kendi kendilerine "Yolun sonuna geldik. Eğlence galiba bitti.
Paranın gözü kör olsun" diye mırıldanır oldular.
Seksenlerden
sonra ön plana çıkan bu yeni sınıfın bir süre için mütevazı
ve geçmişe kıyasla daha parıltısız bir yaşam sürdüreceği
kesin. "Eğlence" şimdilik kaydıyla çok yavaşladı.
Partiye gelenler sıkıntı içinde birer ikişer evlerine dağılmış
gözükmekteler. Ancak ekonominin biraz istikrara kavuştuğu ve
tekrar canlanmaya başladığı an bu kesimin eğlenceye kaldığı
yerden devam edeceğini düşünmek için çok fazla öngörü ve
geniş ufuk sahibi olmak şart değil.
Notlar
1
Adil Küçük ve Veri Araştırma A.Ş., "Öteki Türkiye",
Radikal, 25-31 Mart 2001.
2
Elif Genç, "Cosmo Kızının Kriz Günlüğü",
Cosmopolitan, Mayıs 2001, sayı 110,s. 58-60.
340
3
Melis Danişmend, "Şölen bitti". Vizyon, Mayıs 2001,
sayı 130, s. 32-35 / Ersin Süzer ve Asude Şengül, "Planlarımızı
tatile gönderdik". Tempo, 2-9 Mayıs 2001, sayı 699.
4
Nur Çintay ve Çağdaş Ertuna, "Sosyete eve. çekildi",
AfetdcI, 19-25 Nisan 2001, sayı 509,s.25-28.
5
Haluk Şahin, "Hormonlu dönemin sonu", Radikal, 25 Mart
2001.
6
Murat Birsel, "Kriz 20'li yaşlarda vurunca", Sabah, 21
Mart 2001 / Ertugrul 02-kök, "O enkazın altından dimdik çıktık",
Hürriyet, 2 Mart 2001.
7
"Şimdi yurtseverlik gitmektir!", Aktüel, 29 Mart-4 Nisan
2001, sayı 506, s. 30-32.
8
Bu kanaati ifade eden bir yazı için bkz Melih Aşık, "Tüymek
isteği", Milliyet, 8 Temmuz 2001.
9
Ahmet Altan, "Memlekete dönüş", yeni yüzyıl, 24
Temmuz 1995. Bu yazıya bir eleştiri için bkz. Nuray Mert,
"Kartpostal insanları", Radikal, 22 Mart 2001.
10
Asude Şengül, "Gönüllerdeki liderler", Tempo, 29
Mart-4 Nisan 2001, sayı 694, s. 34-35.
11
"İletişim Platformu" adını taşıyan bu kampanyada yer
alan diğer kişiler AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, TEMA Başkanı
Hayrettin Karaca, Türkan Şoray, Fatih Terim, Tarkan ve Demet Akbağ'dır.
Bu kampanyaya eleştirel bir bakış için bkz. Ece Temelkuran,
"O gemide ben de olsaydım!", Milliyet, 29 Haziran 2001 /
Zeki Coşkun, "Vapurdakiler-İskeledekiler", Radikal
Cumartesi, 7 Temmuz 2001.
*
Yazı, Rıfat N. Bali'nin İletişim Yayınları'ndan çıkan 'Tarzı
Hayattan Life Style" kitabından alınmıştır
Bianet'ten
alınmıştır.
|