|
|
ÇİMDİK
Yakış, yakıştı !..
Sezar'ın hakkı Sezar'a !..
Doğrusu Yaşar Yakış'ı Dışişleri Bakanı yapana aferin !..
Sütre önünde cartcurt edip gerisinde olmadık halt karıştıran tüm ekselânsların gıcır gıcır papuçlarını dama atıverdi.
Neden mi ?
Ağzına sağlık !..
Onu her açışında, mektupçuluktan hariciye nezâretine... TBMM temsilciliğinden Dışişlerine dönüşmüş Bakanlığın aristokratlarını hop oturtup, hop kaldırıyor da ondan.
Haydi gelin onların pot saydıklarına bir bakalım.
Neymiş efendim ?
Anglo-Amerikan emperyalizmi Irak'ı işgale kalkıştığında, üsler ve havaalanlarını açarız, demiş...
Ve ülkede, kışladan camiye, okuldan medyaya kıyamet koptu.
Aradan 5 gün geçti.
Kendi bakanlığından yalanlama yedi.
Bir onbeş gün daha geçince n'oldu ?
Sütrenin gerisi, gazete manşetleriyle, Tv. ekranlarından taştı.
Meğer hazret doğruyu söylüyormuş.
Pazarlık başladı.
Uzlaşılır... Uzlaşılmaz ayrı konu.
Durum şeffaf ihale yasası gibi toplumun önünde ya !..
Neymiş Efendim ?
AB Kıbrıs'ı üyeliğe alınca, işgalci durumuna düşeriz, demiş.
Al sana bir pot daha !..
Ve yepyeni bir kıyamet.
İyi de, AB 13 Aralıkta Kıbrıs'ı aldı.
Ve Bakanımızın beyanı üzre, işgalci durumuna düştük.
AB'ne göre, Türkiye 1974'ten beri işgalci, doğrusu, bir yana...
15 gün öncesine kadar Kıbrıs, iki topluma aitti.
O günden beri, AB'nin tapulu malı.
Ve Türkiye bu kez, iki toplumun değil, AB'nin fuzûli şâgili.
Hukukçular çimdikçiden iyisini bilirler.
Fuzûli şâgil "cebr-î icrayla" kovulur.
Yâni iş oraya vardıysa, süngüyle.
Eee !..
Hani AB'nin jandarması ?
Yoook !..
Ama bir elinde elma şekeri... Bir elinde yaygara flâsteri...
Çocuğu kandırırsa, becerecek !..
Dışişleri Bakanı fena mı etti ?
Karşı tarafın iki kozunu da önceden açıkladı.
Bizim ödlek entel dantellerle, Kıbrıs'ın cukka heveslileri pek bir ürktüler... Pek bir telâşlandılar.
Ama, Türkiye kös dinledi.
Denktaş'la yandaşları kös dinledi.
Ve AB bir elinde elma-alma şekeri... Diğerinde Euro-yaygara destesi şallak mallak ortada kaldı.
Şimdi son umudu 28 Şubat.
Kıbrıs karışır... Türkiye yılar... Çocuk kanarsa, işi iş !..
Olmadı mı, Kıbrıs'ın Güneyi AB toprağı.
Helâli hoş olsun !..
Kuzeyi ?
Hem de Maraş'ı Omorfo'su... Karpas'ı Güzelyurt'uyla KKTC...
Dolayısıyla fuzûli şagilin işgalinde.
Eee sonra ?
AB'nin şâgili kovmaya mecali yok.
Ama, Türkiye'yi almamaya kudreti var !..
Aldı... Alıyor...
Alacak mıydı ki ?
Sakıp Ağa Makarnacı
Akıl için yol birdir.
Diyalektik, olumluyla olumsuzu...
Din, hayırla şerri bütünün cüz'ü tammı sayar.
Bizim Sakıp Ağa da, bu soyut kuramın tipik somutu.
Babasının... Devletin de olağanüstü katkısıyla, yerli hammadde kaynaklı... Yerli üretimi uluslararası rekabete açmak için kurduğu, (galiba Akbank'la Bossa dışında,) ne varsa... Uluslararası sermayenin acente esnaflığına açtı.
Önceleri pek hoşnuttu.
Yabancı ülkelerden, yabancı paralarla, yabancı mallar geliyor... Ağam her gelenden haracını... Pardon komisyonunu... Yine pardon kâr payını tıkır tıkır kesiyor... Kaç yabancı markanın temsilcisi... Pardon acentesi... Bir pardon daha, ortağı olduğunu, reklâmlarla açıklıyor...
Kredi mredi... Taksit maksit bostanına dalmış tüketim danaları, her türlü lâhanayı ninnisiz tükettikçe, liraları üstüste yığıyor...
Böyyük... Daha böyyük... En bir böyyük olmanın kıvancıyla, kasım kasım kasılıyordu.
Bir gece, sabaha karşı, ansızın döviz tavana vurdu.
Ağanın yabancı patronlu atelye... Fabrika... Mağaza... Banka ve alışveriş merkezlerindeki, yabancı
cici-bicilerin fiat ya da faizleri anasının... Anasının... Anasının nikâhını buldu.
Tüketicinin nefesi kesildi...
Taksitçilerin kesesi boşaldı.
Faizcinin kasası delindi.
Sakıp ağanın sesi kısıldı.
Rokfor peynirleri çöplüklere döküldü.
Belmain giysileri askılarda pinekledi.
Japon arabaları gümrüklerde bekledi.
Kendinin yalancısıyız !..
Koskoca Sakıp Ağamız, bir gecede servetinin yarısını yitirdi.
Ve galiba el gereciyle gerdeğe girmenin anlamını kavradı.
Geçtiğimiz günlerde epeydir başıboş kalan Piyale'yi satınalmış.
Hayırlı uğurlu olsun !..
Bundan öte yerli buğdaya dayalı, yerli makarna üretip başta İtalya olmak üzere dünyaya pazarlayacakmış.
Su sonunda yatağını buldu mu ?
Meğer Neymiş ?
Bir yaşımıza daha girdik.
Biz şimdiye MÜSİAD'ı, yanlış değerlendirmişiz.
Müstakil işadamı ve sanayiciler, diyorduk.
Müslüman işadamı ve sanayiciler, diyorduk.
Hatta zaman zaman aşka gelip Milli işadamı ve sanayiciler diye bile tanımladığımız oluyordu.
Öyle ya, o derneğin üyeleri Anadolu kaplanlarıydı.
Yerli üretimi, dünya pazarlarına sunarak, her yıl bir önceden... Her ay eskiyenden daha çok dışsatım yapıyor... Dış ticaret dengesini ülke yararına çeviriyor... Kendileri zenginleşirken, dış borç ödemesini kolaylaştırıyor... Türkiye'nin elini güçlendiriyorlardı.
Yanılıyormuşuz !..
En etkin yandaşlarından Başbakan Yardımcımız Abdüllâtif Şener'den Allah razı olsun !..
Geçen hafta yanlışımızı düzeltti.
Meğer hazretler, Maoist İşadamı ve Saniyici imişler.
Gerçi Mao da, milli komünizmin önderi.
O gözlükle bakıldığında, bizim değerlendirmemizle Başbakan Yardımcısının tanımı arasında pek fark yok !..
Ama, "ismiyle müsemmâ" eyleme onuru ona ait.
Bundan öte gerçek nitelikleriyle belirtmek bize ödev.
N'aber Maoist İşadamı ve Sanayiciler Derneği ?
Bunca yıl taşladığınız Şeytan'ın kimliğiyle görünmek hoş mu ?
Bizim pek hoşumuza gitti de !..
Aklıevvelin Aklı
Basın güllerimizle, medya bülbüllerimiz pek dertli.
Köşelerinde, ekranlarında her biri süt dökmüş kedi.
Ama kapalı kapılar ardında, birer aslan mübarekler.
Şimdi yeni bir iktidar var ya !..
Hem de hukukun yerine oy geçiriliverse, yaklaşık 70 milyon yurttaşın başparmaklarını kestirecek çoğunluğa sahip bir iktidar !..
Bir koşu eteğine seyirtmişler.
Dilekleri, her zamanki...
Ama adakları yok !..
Şu güçlü iktidar, şu medyaya bir çeki düzen veriverse !?
İstenen pek bir şey değil !..
Basın yayın patronu, özel çıkarına göre yayın yaptırmasın...
Yapmayın !..
İhbarsız, tazminatsız kimseyi işten atamasın...
Attırmayın !..
En azından zorunlu kadronun sendikalılığı sağlansın...
Türkiye Gazeteciler Sendikası, bu tür örgütlerin en eskilerinden biri... İstanbul'un göbeğinde... Cağaloğlu'nda... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin bir katında.
Bütün büyük basın yayın organlarının merkezi de İstanbul.
Bakanlıklarsa Ankara'da...
Oralardan kalkıp kapı kapı dilencilik edeceklerine, TGS'den içeri girip birer üyelik formu doldursalar !..
Sendika işyerlerinde çoğunluğu alıp toplusözleşme yapsa !..
Özel çıkara ilişkin yayın yaptırılamaz... Yasal gerekçe dışında hiç kimse ihbarsız tazminatsız işten atılamaz. Âdi suçlar dışında yasal gerekçe geçerliliği hakem kurullarının denetimine tâbidir, dese.
Âleme talkın veren akıldanelerimizin kendileri akla uymaz mı ?
Yapacağını başkasına yükleyenin gebeliğini ondan iyi kim bilir?
Ama cici beylerimizle nâzenin hanımlarımız kendi talkınlarına uyacaklarına, işyerlerine getirilen noterlerin ücretini avans diye patron kasasından alıp Sendikadan istifa eder... Sonra da iktidar kapılarında bizim yapamadığımızı, siz yapıverin, diye telef olurlar.
Telef olurlar !..
Çünkü iktidar muktedir olmaktır.
Ve çaylağı ustası her iktidar, 5 muktedir patronu tavlamanın 5 bin âciz aklıevveli tavlamaktan hem daha kolay... Hem çok daha etkin olduğunu iktidara geldiği gün öğrenir.
Ve zavallıların dileklerini, güçlü sırtına kamçı diye kullanır.
Bilmeyiz herşeyi bilenlere anlatabildik mi ?
|
|
|