McDonald's'ın
suyu ısındı mı?
Haluk
Şahin
Bu
soruyu sadece o küresel hamburgerci için değil, Coca Cola, Nike,
Disney ve Friends gibi diğer Amerikan simgeleri için soruyorum.
Ergin Yıldızoğlu'nun önceki gün Cumhuriyet'te çıkan manşet
haberi 'ABD tarzı tutmadı' diye ilan ediyor ve "Amerika'nın
markalar ve TV dizileriyle kurduğu kültürel hegemonya zayıflıyor"
diyor.
Verilen
bilgilere göre, o durdurulmaz sanılan McDonald's bile bu yıl
zarar etmiş, ABD'nin öteki 'kültürel ikonlar'ı da geriliyormuş,
Amerikan dizile-
rine
artık birçok ülkenin televizyonlarının 'prime time' denen en çok
seyredilen zaman dilimlerinde rastlanmıyormuş. Amerikan dizileri
artık kablolu televizyonların ya da geç saatlerin gettolarına sürgün
edilmiş. Ülkeler artık kendi yerli yapımlarını 'Made in USA'
yapımlara tercih ediyorlarmış.
Türkiye'de
yaşananlar da bu evrensel kalıba uyuyor. Türkiye'de de McDonald's
hızla küçülüyor. Türkiye'de de yerli diziler revaçta;
Amerikan dizilerine daha çok sapa saatlerde ve kanallarda rastlanıyor...
ABD'nin
hâlâ yükselmekte olan askeri ve siyasi gücüyle gerileyen kültürel
gücü arasındaki çelişki ilginç bulunuyor.
Ne
oluyor?
Sanırım,
dünya, kültürel kürselleşmenin yeni bir aşamasına girmiş
durumda. Oyunun kuralları bir kez daha değişiyor.
Geriye
dönüp baktığımızda, küreselleşmenin ilk aşamasının
'emperyalizm' şeklinde dünyayı yeniden biçimlendirmeye çalıştığını
görüyoruz. Bu aşamanın kültürel çehresi 'Avrupalılaşma'
olarak görünüyordu.
İkinci
Dünya Savaşı ile birlikte bu aşama sona erdi. Yeni küreselleşme
dalgası Amerika'nın önderliğinde hegemonyasını kurdu. Bu
dalganın kültürel lokomotifi McDonald's'ı, Coca Cola'sı, 'blue
jean'i ve TV dizileriyle Amerikan kültürü oldu.
İlk
dalganın kültürü ikinci dalganın kültürüne (bazı direnişler
hâlâ devam etse de) yenik düştü.
Şimdi
başlayan üçüncü küreselleşme aşamasının efendisiyse bir ülke
ya da coğrafi bir bölge değil, doğrudan doğruya uluslarüstü
sermaye. Büyük 'convergence' ya da bütünleşme, dalgasıyla bu türden
sermaye ABD'yi de aştı, kendi üst egemenliğini kurdu.
Şimdi
onun satışa sunduğu kültür ön plana çıkıyor.
İkinci
küreselleşme aşamasında kültürel iletişimin üç evresi (içerik
üretimi, dağıtımı, iletişim makineleri) ayrı ellerdeydi.
Ancak, 1980'lerden itibaren bunların üçü hem teknolojik, hem de
finansal olarak bütünleşti. Ortaya ulus-üstü dev eğlence
imparatorlukları çıktı.
Cumhuriyet'teki
haberde, dünyanın pek çok yerinde en çok seyredilen programlar
arasında Amerikan programlarının sayısının azaldığı
belirtiliyor. Bu doğru, ama yanıltıcı. Çünkü karşımıza
'yerli' yapım olarak çıkan programların çoğu Amerikan
formatlarıyla, Amerikan anlayışlarıyla, Amerikan kavramlarıyla
çekilmiş melez diziler, programlar...
İşte
en alaturka görünüşlü yerli yapımlarımızdan Çarkıfelek: O
aslında Amerika'nın 'Wheel of Fortune' programının Türkiye'ye
uyarlanmış
hali
değil mi? Bu uyarlamayı yapmak için bile programın 'sahip'leriyle
uzun uzun görüşüp anlaşmak gerekmedi mi?
Türkiye'deki
popüler televizyon haberciliğin arkasında da ABD'de 'happy talk'
formatıyla başlayan 'habeğlence' (infotainment) akımının
parmak izlerini ('kan izleri' demek daha doğru olabilir) görmüyor
musunuz?
'Yerli'
diye sınıflanan öbür televizyon programlarının çoğunun arkasındaki
Amerikan kalıplarını göremiyorsanız içinde yaşadığımız dünyanın
şifrelerini iyi okuyamıyorsunuz demektir.
Aynı
şeyi McDonald's ve diğer kültürel ikonlar için de söyleyebiliriz:
Evet, belki McDonald's'ın önlenemez sanılan yayılması durdu ama
bizim diğer yeme içme yerlerimiz McDonald's'laşmadı mı?
Artık
küreselleşme kültürünün ille 'Made in USA' damgası taşıması
gerekmiyor. O kadar yaygın ve egemen ki, artık milliyet tanımlaması
ona dar geliyor. ABD'de çeşitli çevrelerin ulus-üstü devlerin
üretip yaydığı kozmopolit kültürden şikâyet etmeye başlaması
anlamsız mı?
Radikal'
den alınmıştır.
|