Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


ÇİMDİK

Dostun Böylesi

Ali çok doğru söylemiş !..
Halimize öyle uygun ki !..
Hangisi mi ?
Hani; "Tanrı beni dostumdan korusun... Düşmanımla kendim başederim... " Sözü var ya o.
Şöyle biraz güncelleştirip siyasallaştıralım mı ?
Yunanistan Ege'de komşumuz. 
AB'de ortağımız. 
NATO'da müttefikimiz.
AB ülke ve adaylarının bazıları komşumuz. 
Bazıları dostumuz... Bazıları müttefikimiz. 
Ve birlik toplumsal hedefimiz.
O bir uygarlık projesi. 
Eşitlik, özgürlük, refah ve mutluluk stratejisi. 
Yâni birebir, ikili, toplu ilişkiler al gülüm ver gülüm olmalı.
Ve isteyen hakkını, istenen hakkı bilmeli.
O zaman en çetrefil sorun, kolaylıkla çözülür.
Yok taraflardan biri dostluk, ortaklık vaadiyle ötekini soymaya davranırsa, en kolay çözüm, en çetrefil sorun haline gelir.
Değil mi ?
İyi !..
Öyleyse şu Kıbrıs'a bir bakalım.
Hem de hiç kıvırtmadan açık açık koyarak.
Türkiye, o günün dünyasınca da haklı olarak asker göndermiş... Kıbrıs'ın yarısına el koymuş.
İtirazı olan var mı ?
Onu oradan çıkarmaya, sokmaması gereken Güney... Hatta yer ve zamanında sıvanabilseydi Kuzey Kıbrıslının... Yunanistan'ın... Ya da üyesi olduğu AB'nin gücü yetse, 25 yıl bekler... Elma şekeri, ya da hayâlî trenlerde, hayâli kompartımanlarla kandırmaya kalkar mıydı ?
Bekledi... Kalkıştıysa, isteyenler onlar.
Aldığını verecek olan Türkiye.
Buna karşın isteyişin terbiyesine bakar mısınız ?
Sanki dilenen Türkiye imiş gibi dayatan onlar... Uyması beklenen Türkiye.
Neymiş efendim, Rum lobisi Rum lobisi, BM'ni... ABD'ni... Çok daha etkili AB'ni avucunun içine almış.
Bunların aklı, Türkiye AB üyeliğine kalkışınca nerdeymiş ?
İş bu kadar açığa çıktıysa, eğilin de fıslayayım.
Türkiyenin başında işporta malı olsa, gel de al demeye koşulur.
Zaten ha ipe un serdi, ha değirmende yoğurt öğüttü. 
Türkiye kös dinledi mi, anlamını herkes anlar.
Kötüsünde sopa yemeyen var mı ?
Sonuç kesin.
AB'si, Yunanistan'ı, Güney Kıbrıs'ı şapa oturdu.
Şimdi umut,önce Rum,sonra Türkiye ve yeniden eski efendisine tutsaklığa niyetlenen Kuzey Kıbrıs cukkacılarında. 
Hadi İngiliz emperyalizmiyle bağımsızlık defteri dursun. 
Üçbuçuk EOKA eşkıyasını kovacağına, Rum tutsaklığından Türkiye... Ondan bıkınca yeniden Rum tutsaklığa sığınan... Ne Türk, ne Rum, kahraman Kıbrıslı kardeşimiz neyleyebilir ?
Gücün koşulu güçse, feryat figan ağıt yakar.
Rum kesimi cinlerinin de, Kuzey Kıbrıslı şavalağın da arkasına saklandığı sütrenin o yanı şeffaf.
AB'nin o koşula uyacak mecali olsa, Verheugen'i Ankara'ya göndereceğine, askerini Kıbrıs'a gönderir. 
Tıpkı Türkiye gibi, istediği yerin, istediği kadarını alır.
Değil mi ?
Onu yapamıyor da, Türkiye'nin üyelik talebini, biçimi, biçemi ne kadar usûlüne uydurulur uydurulsun, toprak talebiyle karşılıyorsa, dostluk da, müttefiklik de, pazarlık da yatar.
Tirenler, vaad istasyonlarının önünden geçer gider.
İş başladığı yere döner. 
Nitekim pazarlık yattı.
Olmayan tirenler, tutulmayacak vaadleri yüklenip gitti.
Şimdi 2003'teyiz. 
Bilmem öğrenebildik mi ? 
Toprak isteyen ya alır, ya eli böğründe kalır.
Orda Bor'un pazarı geçti.
Biz eşeği ABD'ne sürelim.
Bu büyük, güçlü ve aziz dostumuza ne buyrulur ?
Yakın komşumuz değil !..
Ama Atlantik ötesi dostumuz... NATO'da müttefikimiz.
Epeyce bir zaman var ki, Türkiye kendisinden dostluğun ikili ilişkilerinden gayrı bir şey istemiyor.
Ha bir de Sinoplu Diyojen misâli, gölge etmemesini.
Türkiye'den bir şeyler... Hatta üs, liman, yetmedi üstüne asker... Yâni can ve kan isteyen ABD. 
Karşılığı ne ?
Nasreddin Hoca'nın yaylak yoluna diktiği çalı.
Koyunlar geçecek de.. Yünler takılacak da.. Eğrilip dokunacak.. Dokunup satılacak da, Türkiye bir şeyler alacak !..
Siz buna AB istasyonunda kaçırılan tirenin, ABD istasyonunda yakalanabileceği vaadi de diyebilirsiniz.
Üstelik resmî-gayrıresmî bütün ağızları, tirenin kaçmak üzere olduğunu söylemez mi ?
Fukara Türkiye !..
AB'si, ABD'si senin gözünün üstünde kaşın var. Önce Ege'de şurayı veriver... Irak'ta burayı alıver... Sonra da Anadolu'da fazlasın... Bas git diye düşmanca gelseler, alacak sopayı eline, yer misin yemez misin, bire kadar kıracak.
Dayağı atan unutur da, yiyen unutmaz. 
Avrupası Amerika'sı bunu iyi biliyor. 
Hayalî tirenlerde, hayalî geziler uyduruyorlar.
Ola ki, bilet parasıdır diye, birşeyler veriverir.
Kös dinlerse ?!
Dinler a !..
O hayâlî tiren de, ötekinin yanına gider.


Pay


Hükümete aferin !..
SSK ve Bağkur emeklilerine zam yaptı.
Recep Tayyip Erdoğan'a aferin !..
Asgari ücreti az buldu.
Aman efendim aman !..
Varsıl kesimde kıyametler koptu.
Eli devlet hazinesinde cukka korosu açtı ağzını, yumdu gözünü.
Kişi başına 75-100 milyon nedir ki ?
Cici beylerle nâzenin hanımların kahve-berber bahşişi...
Ama işin aslı başka.
Öyküsü pek eskidir.
Yavuz Selim Cuma selâmlığına gidiyormuş. 
Bektaşi, atının dizgini yakalamış.
İrkilen hakana katı katı sormuş ;
"Biz kardeş değil miyiz ?" 
Yavuz hiç düşünmeden yanıtı bastırmış ;
"Kardeşiz !.."
"Öyleyse benim hakkımı ver."
Neylesin Yavuz ?
Duraksamadan elini kuşağına atmış.
Avucundaki mangırı uzatırken eğilmiş ;
"Sakın sesini çıkarma, öteki kardeşlerimiz duyarsa, payına bu da düşmez," diye fısıldamış.
Hesap o hesap.
Emekliye kişi başına yapılan 75-100 milyon bir şey değil. 
Ama o az milyon çok milyona dağıtılınca, katrilyonlar tutuyor.
Buna bir de, asgari ücretin Kopenhag kriterlerine yaklaşması eklenince, ne İstanbul yaklaşımına kaynak kalır. Ne banka hortumuna su. Ve ne de özelleştirme dümenine cukka.
Cici beylerle, nâzenin hanımlar haksız mı ?


Sil Baştan

Savsözlerimiz ne güzeldir.
İdeoloji zevzeklerinin binlerce sayfaya sığdıramadıkları bir tezi, dört sözcüğe sıkıştırıverir.
Alın size bir örnek.
"Kul sıkışmayınca, Hızır yetişmez."
İyi mi ?
Öyleyse gelin biraz açalım.
Alışkanlığın bütün itirazları başımız gözümüz üstüne.
Ülke ekonomi-politiği henüz tüm pisliğini temizleyemese...Tüm kuram ve kurallarını işletemese... Gizil gücünü tam anlamıyla hayata geçiremese de, kapitalist düzenin, rayına oturmak üzere.
Türkiye insanı, Osmanlı zıpırının saltanatı uğruna çökerttiği Ahi örgütünden bu yana... Yaklaşık 500 yıldır üretip satma yol, yordam ve yöntemini ilkkez yeniden öğrendi.
Ve son 20 yıllık ivme, Osmanlı çapuluyla, hazine cukkacılarını, IMF.. DB... Fon ve sendikasyon benzeri uluslararası tefecilere kurban eylerken, Anadolu Kaplanlarını türetti.
Gökyüzünün bulutlarıyla, yıldırım ve şimşeklerine kanmayın.
Kendini yeniden üretebilen bir toplum, üstyapının fırtınasına da kasırgasına da aldırmaz. 
Uygun üstyapıyı kuracağından emindir. 
3 Kasım bu hesaplaşmanın başlangıcıydı.
AKP farkındaysa, hem başını, hem gözünü açar. 
Tekkenin dar meydanından, pazarın er meydanına çıkar.
Düzenin gereğine uyar. 
Değilse ilk seçimde öncekilerin durumuna düşer.
Kapitalistleşme sürecine akıl satmak çimdikçinin işi değil.
Örgütleri var... Partileri var... Bilgiçleri, uzmanları var.
Kendi çalsın, kendi oynasın.
Biz gelelim savsöze.
Bütün bu ivme, Cumhuriyet'in "imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış kitle"sini, ister istemez imtiyazlı sınıflı bir toplum haline getirmekte.
Anadolu Kaplanları dün esnaftı. 
Küçücük dükânı... Daracık evinde baba oğul... Ana kız üretip kent pazarında sattığını, nerdeyse bütün dünyaya sundu.
Şimdi ya parça başı köy ve evlerde... Ya koca koca organize sanayi bölgelerinde üretip ürettirdiğini satıyor.
Siz yine manifaktüre takılın.
Öyle bile olsa, ücretli emeğin sömürüsüne geçilmiş... Lâmı cimi yok, sınıflaşma bütün hızıyla başlamıştır.
Sınıflaşma, sömürülenin aklını başına getirmesin mümkün mü ? 
Kul mutlaka sıkışır.
Ve ister istemez önce eş-dost... Akraba-soydaş duygularından arınarak yurttaş... Tek yurttaşlığın aczini görüp sınıf bilincine erişir.
Erişir erişmez de, gelsin toplumculuk... Gelsin sendikacılık.
Hızır'ı yetişmiştir.
Patronu üretecek... Satacak... 
İşçisi çatır çatır hakkını alacaktır.
Yoksa siz el gereciyle gerdeğin düğünü biterken... Hükümet koynunda köçek... Komprador kulağında çiçek sendikacılık şöleninin süreceğini mi sanıyordunuz ?
Aklınızla çok yaşayın.
Hele kul biraz daha sıkışsın !..
O zaman da bu sanı sürerse, o sendika ağalığına da... O sosyalist akla nasıl turp sıkılıyor hep birlikte görürüz. 

Magazincinin Magazini

Aydın Doğan'a helâl olsun !..
Genel yayın yönetmenleri Ertuğrul Özkök ve Mehmet Y. Yılmaz'la ne kadar öğünse azdır. 
Biri Abdi İpekçi'nin Milliyet'ini, Haldun Simavi Tan'ının kötü bir taklidi haline getirdi.
Çetin Altan.. Hasan Pulur.. Nail Güreli.. Hasan Cemal.. Güneri Civaoğlu benzeri zor yetişen değerlerin köşebaşlarında mı desek... Yanıbaşlarında mı, abezana yazılı resimli masturbasyon zurnikliğinde.
Ne Milliyet'in 50 yıllık okuru... Ne abezan taifesi yutmuş ki, ha gayret tirajı, vay hayret çöpüne gidivermiş.
Ustası Hıdır olanın, elinden gelen budur.
Bastırdıkça çuvallamak alınyazısı.
Ve kaçınılmaz gaf, Diyarbakır'daki uçak kazası.
Beylerimiz, toverslerde moverslerde oturup... Nerdeyse tuvalete uçakla gittiklerinden, pek bir ürkmüşler.
Magazinci varsıla vuramaz.
THY.na giydirse, beleş biletle, ilân reklâmdan olur.
Hükümete bindirse, cukkadan.
Elde kala kala, uçağın pilotu kalır.
Meğer o da hapçı değil miymiş ?
Cenazesinin kaldırıldığı gün basar manşeti... Hem günü kurtarır. Hem yaralı parmağa işemiş görünür.
Ağlayanın gözyaşına bakılsa, o adamlar o yerlerde durabilir mi?
Ertuğrul Özkök çok yaşasın.
Sedat Simavi'nin, "Türkiye Türklerindir," logolu Hürriyet'ini, Türkiye, Türklerden gayri AB'nindir... ABD'nindir... Küreselliğin, liberalizmindir, haline dönüştürdü.
Yetmedi !..
Ya da besbelli tutmadı.
Sayfalarını yalnız paralı ilânlara... Paralı bayanlara... Paralı adam ve kadınlara açtı.
Yetmedi !..
Ya da besbelli tutmadı.
Şimdi de yazarlarının horoz döğüşüne alkış çekiyor.
Umarız tutar da, millet... Pardon okur, Emin Çölaşan'la, Cüneyt Ülsever'in kayıkçı kavgasından pek hoşlanır.
Tepetaklak tiraj böylelikle taklaktepe olursa, gladyatörler o çok pahalı ekmeklerinin parasını kurtarır.
Fukara okur da, birbiriyle kapışanlara, yahu kardeşim... Sizi o köşelere getiren de, götüren de ben miyim ?
Ya patronun Aydın Doğan...
Ya yayın yönetmenin Ertuğrul Özkök.
Dönüp de Aydın Doğan'a, şu Petrol Ofisi, İş Bankası, Doğan Holding ortaklığı nasıl oldu ? 
İş Bankası'ndan alındığı söylenen yaklaşık 2 milyar dolar, ne zaman, neyle, nasıl ödenecek ?
Yoksa Petrol Ofis dağıttığı petrolün parasını Tüpraş'a ödemeyip olduğu gibi Doğan Holdinge mi aktaracak ?
Aktarsa bile 2 milyar dolarlık ciro yapabilecek mi ?
Ertuğrul Özkök'e dönüp ;
Şu şu ilişkiler içindeki arkadaşa köşe yazdırman doğru değil.
Senin mi, patronun mu o tür ilişkilerini düzenliyor ? 
Ben bunu araştırır, en kısa sürede de yazarım...
Desene, demeyi unutur.
Ve körlerle sağırlar, birbirini ağırlamayı sürdürür.
Yaşasın Aydın Doğan !..
Yaşasın Ertuğrul Özkök'le, Mehmet Y. Yılmaz.
Birbirlerine ne yakışıyorlar ama

 
sayfa başına dön