Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

 

TİTİZ BİR ÇALIŞMA :

BİR SİYASAL DÜŞÜNÜR OLARAK 
AYBAR VE DÖNEMİ

 Uğur CANKOÇAK

Politikacı ve aydınlar arasında bağımsızlığı modası geçmiş boş bir milli gurur sayanların gün geçtikçe artması... mütareke yıllarındaki teslimiyetçi havayı hatırlatmaktadır. M.A.Aybar 1949"

Son birkaç yıldır Türkiye'de sosyalist hareketlerle ilgili hangi yazıyı okusak, kimi açıkça kimi utangaçça telaffuz etse veya  ismini bile anmamaya dikkat etseler de Aybar' ın görüşlerinin ne denli haklı çıktığını görüyoruz.

 Ve son olarak İletişim Yayınlarından peş peşe yayınlanan iki kitap, bir kez daha ama bu sefer uluorta konuşmaya meydan vermeyecek içerikleriyle dikkatleri topladı. "Bir Siyasal Düşünür Olarak Mehmet Ali Aybar"  ve  "Sosyalizm Üzerine Düşünceler" adındaki bu kitaplar üzerine Cumhuriyet Kitap iki yazı yayınladı. Ben özel olarak Cüneyt Akalın' ın  tanıttığı Barış ÜNLÜ' nün eseri  üzerinde yeniden durmak istiyorum.

 Yeniden diyorum, zira Akalın'ın bu kitap tanıtım yazısının  ideolojik yanlılıktan kaynaklanan bir yetersizlikle "malul" olduğu kanısındayım. Bu da Aybar' a haksızlıktan çok kitabın yazarı Barış Ünlü' ye haksızlıktır. Haksızlıktır, çünkü Akalın eski tortuların itisiyle sayın ÜNLÜ' ye de bir "Aybar' cı" muamelesi yapmış ve sanki ideolojik tartışmaya girmiş. Kısacası, biz eskiler Aybar ve benzeri  öncülere haksızlık etmekte pek ustayızdır ama genç insanların doğru yönelimlerini ve çalışmalarını da kendi yetersizliklerimize kurban etmemeliyiz.

Şimdiye kadar hiç kitap tanıtım yazısı yazmadığımı da belirttikten sonra gelelim kitaba;

Önce bu kitap sadece bir siyasal düşünürü anlattigi için yani sadece sinirli da olsa bir  biyografi olmaktan ötede  Türkiye sosyalist hareketinin son  elli yillik geçmişini de neşterleyen bir çalişma özelligi taşidigi için önemli.  Zira yalnizca sol aydinlar açisindan degil, sag ideoloji sahiplerinin de kabullendigi gibi TİP'in Genel Başkanlığına Mehmet Ali Aybar'ın gelmesiyle Türkiye'de  siyaset tümden degişmiş ve hiçbir şey eskisi gibi sürememiştir.  Işte böylesi bir dönem ve bu dönemin yapicisi ve tanigi olan öte yandan bütün Türk siyasi hayatini allak bullak eden ama bunun bedelini kendi de allak bullak edilerek ödetilen TIP ve bu gelişimi saglayan Aybar,  bu kitapta yaşadigi ortam ve kişilik bütünlügü çok iyi kurularak yetkinlikle tanitilmiştir. Yani Bariş Ünlü istedigi hedefe ulaşmiştir. Çünkü Aybar'in çocuklugundan itibaren geçirdigi tüm zaman dilimlerindeki  politik iklimin Aybar'i nasil etkiledigini ve Aybar'in da giderek bu süreçleri nasil etkiledigini  titizlikle incelemiş ve başarıyla anlatmıştır .   Ötesi,  bu antropolojiden yararlanacak olan siyaset bilimcinin, sosyologun, politikacinin ve en önemlisi sosyalistlerin basiretine kalmiş bir iştir.

 

Barış Ünlü eseri  için eksiksiz olmayan biyografi diyor. Eksiksiz biyografilerin sadece tek adam iktidarlari için "vazgeçilmez" oldugu saptamasi üzerinden hareketle çalişmasini E.Hallet Carr'in  büyük adami "tarihi sürecin hem etmeni hem de ürünü olan sivrilmiş birey" tanımını  esas alarak yürütüyor. Tarihi yapan ve tarihin oluşturduğu yapısıyla Aybar  kimdi, neden ulusal bağımsızlığın tutkulu bir yandaşı, bey takımından olduğu halde neden yılmaz bir sosyalizm savaşçısı idi ? Ünlü, bu soruların yanıtlarını araştırırken ilk bölüme Aybar'ın, İttihat Terakki'den, Hareket Ordusu komutanlığından gelen ve Teceddüt Fırkasından Kemalizm'e uzanan bir çizgide ama her zaman siyasetle iç içe yaşamış bir aile geçmişini koyuyor. Ve o dönemleri de yetkin biçimde ve özetle çiziyor. İşgal orduları gemilerinin boğaz sularındaki görünümünün  Aybar'ın sonraları çok vurgulu biçimde ele alınan bağımsızlık tutuksunu nasıl ateşlediğini de anlatmayı ihmal etmiyor. Bu konu Aybar'ın kendisi tarafından da ve diğer araştırmacılar tarafından da önemle belirtilir.

 Fakat  solun  diğer tarih yazıcılarının aksine Ünlü bu saptamayı Aybar'ı sadece bir ulu bağımsızlık savaşçısı haline döndüren yanılsamalarından uzak ele alıyor.  Gerçekten de kitabın en önemli özelliği bağımsızlık ve sosyalizmin ayrılmaz bir diyalektik yapı oluşturduğunu, Aybar'ın kişiliğine bağlı olarak ve bu kişiliğin bu iki kavramı yaşamı içinde ve teoride belli senteze ulaştırmasının da öyküsü olmasıdır. Bunun önemi şurada; öncelikle Aybar'ın ve yaşdaşlarının yaşadıkları süreç Türkiye 'nin bağımsızlığını savaşarak kazandığı süreçtir. Bağımsızlığın kazanılması bir ulus devletin yaratılmasını bağlamında da ele alınmalıdır.  Ancak daha sonraları altını çizdiği gibi sadece bağımsızlığın kazanılması için verilen mücadele, bu mücadeleyi veren en geniş ve en yoksul kesim insanlarının "yöneten" olmasına  dönüşmüyorsa  hüsranla sonuçlanmaktadır.

 Nitekim Türkiye bu engellendiği için tam bağımsızlık ülküsünü gerçekleştirememiş ve ABD emperyalizmine bağımlı bir ülke haline sokulmuştur. Ancak Ünlü'nün yaptığı çalışmadan öğrendiğimiz gibi Aybar'a göre  ABD emperyalizmi kendi doğasının gereğini yerine getirmektedir. Ancak bu olgunun ülkeyi kasıp kavurmasının nedenleri arasında "...politikacı ve aydınlar arasında bağımsızlığı modası geçmiş boş bir milli gurur sayanların sayısının gün geçtikçe artması" da vardır ve bu aydın davranışı "mütareke yıllarındaki teslimiyetçi havayı hatırlatmaktadır". 1947 yılındaki ABD yardımının başlatılması ile açtığı anti-emperyalist bağımsızlık savaşını ölene kadar devam ettiren Aybar'ın bağımsızlık tutkusu sosyalizm anlayışına da temel olmuştur.

Ancak bu sosyalizm,yıllarca tek model olarak dayatılan sosyalizmden çok farklı olacaktır. "Tek gerçeğe inanmamak denen demokrasi" zaten sosyalizmin vazgeçilmezidir. Bilimsel olmasının özü bu zorunluluğu yaratmaktadır. Bilim tek gerçeğe saplanıp kalamaz, kalmamalıdır. Yani özetle söylemek gerekirse, sosyalizm insanlığın kurtuluşu için tek çıkar yoldur. Ama,ülkelerin kendi tarihsel ve sosyolojik koşullarının belirlediği,o ülkeye özgü bir sosyalizmdir sözü edilen.Bu sosyalizm mutlaka ve öncelikle demokrattır, güler yüzlüdür, çoğulcudur, özgürlükçüdür. Özellikle özgürlükleri temelinden çekerseniz,tüm sistemler gibi sosyalizm de yıkılır gider. Ünlü'nün bu araştırmasıyla derli toplu bir biçimde edindiğimiz görüşleri ile Aybar'ın inandığı sosyalizm enternasyonalisttir ama bağımsızlık üzerinde temellenmelidir. Tüm dünya sosyalist partileri tam bir eşitlik ve kardeşlik içinde birliktelik kurabilirlerse gerçek anlamıyla enternasyonalist olabilirler.

 İşte tam da günümüzde  despotik bir milliyetçiliği sosyalizm diye yutturma çabalarına temel edinmek istenen bu görüşleri, Ünlü'nün kitabında ayakları üstüne oturtabiliyoruz. Ünlü'nün de çok yeride saptadığı gibi Aybar'ın sosyalizm anlayışı tümüyle "Türkiye'ye özgüdür" ama kesinlikle despotik bir milliyetçi devlet teorisi değildir. Kaldı ki Aybar'a göre 'devletçilik'  kullanan sınıfa göre iyi veya kötü olarak nitelenebilir bir güçtür, bir sistemdir. Türkiye gibi "ceberrut devlet" anlayışını  Osmanlı'dan devralmış bir yapıdaki ülkelerin ne klasik partilerle ne de klasik devlet açımlamaları ile kendine mecra bulması, yeni ve ilerici sistemler yaratması olanağı yoktur. Sosyalist partilerin bürokratlaşmaları ve iktidarları ile de bu bürokrasiyi devletin yapısına giydirip, bunu  sosyalizm olarak sunmaları da kapıdaki görünen tehlikedir.

 Ancak bu nokta sayın Ünlü'nün kafasında tam çözümleyemediği bir düğüm oluşturmuş.Ama bu konuda da Aybar'ın yazdıklarını tam olarak yansıtıyor. Yani ortada Aybar'a yapılmış bir haksızlık ya da yanlış yaklaşım var demiyorum. Sadece örgütlerin yapısının iktidarlarını da belirlediği konusunda çok düşünülmemiş olduğunu sanıyorum. Örneğin "mekanik-determinizm" ya da "kendiliğindecilik" konusunda sorulan sorulara verdiği (göndermediği) yanıtlardan

Aybar'ın red ettiği tarihsel kategorileri  (Stalinist anlamıyla) aslında tam anlamı ile red edememiş olmasıyla açıklıyor. Ve bu da  aslında Aybar'a daha önce yöneltilen aklı başında birkaç eleştiriden birine dayanmaktadır. Aybar' ın bir üretim biçimine dayalı örgütlenmeden söz ederken "farklı üretim tarzlarının yarattığı  örgüt biçimlerinin farklılıklarını tam olarak ortaya koymaması"  ve genel bir Marksist formülü tekrarladığı varsayımına dayandırmaktadır. Oysa örgüt sosyolojisi ile ilgilenenler çok iyi bilir ki Marksizmin sözünü ettiği ve iktidar ile arasında doğrudan ilişki kurulabilen tek örgütlenme biçimi kapitalizme ait örgütlenmedir. Zaten Marx' ın da kafasındaki tüm  örgüt şemaların "komün" üzerinden ve çokta belirgin olmayan yapıda olduğunu kabul etmeliyiz. Ama yazarın  "Aybar, kapitalist toplumdaki örgütlenme biçiminin merkezci, dikine hiyerarşik, tepeden inme disiplinli olduğunu söylemiş ama buna örnek buna verememiştir. Egemen sınıflar doğaları gereği büyük çoğunluğu daha fazla sömürmek isteyebilirler politikaya, yasalara, basına ideolojiye vb. egemen de olabilirler ancak bunu merkezci, dikine hiyerarşik ve tepeden inmeci disiplinli örgütlerle yaptıkları şüphelidir." Saptaması gerçekten de kitabın bütünlüğü içinde garip bir yanlış dizgi gibi duruyor.Oysa,TİP vedaha da çok SDP'nin tüzük ve programı tümüyle Marks'ın bizce örgüt konusunda flu olan görüşlerinin somutlanmasıdır.Bu küçük örnek bile , Ünlü'nün "örgüt sosyolojisi"  üzerine diğer konularda olduğu kadar derinlemesine düşünmemiş olmasından kaynaklanıyor sanıyorum. Kaldı ki kendisinin de bir yerde belirttiği gibi, 1. 2. Ve 3. Enternasyonallere bakış açısındaki farklılar ve üst yapı kurumları ile alt yapı arasındaki ilişkilerin zaman içinde nasıl üst yapı kurumlarının belirliyeciliğine doğru evrildiği ve bunların hiç birisinin burjuva düzenin kurumlarıdır diyerek bir kenara atılamayacağının altını çizmesinin, örgütün üretim biçimi ile olan ilişkisinden ve sınıfın mücadelesinden kopartılamayacağını, bu kazanımların tümünün sınıfın kazanımları olduğunu söylemenin nasıl bir çelişki oluşturduğunu saptamasını da doğrusu kitaptan anlayamıyoruz. 

 

Yakın tarih içinden birisinin "siyasal düşünür"  yanını ve eylemlerini anlatırken anlatana bağlı olarak doğrulanan veya tam tersine karşıtlıklar bularak onu çürüten yaklaşımlara dayanak bulmak çok olanaklıdır. Bu da post-modern eleştirinin ve anlatının zamansızlık-uzamsızlık gibi o günü bugün üzerinden açıklayabilmek istemesinin oluşturduğu karmaşaya neden yaratmaktadır. Bunu araya sıkıştırır gibi söylememin nedeni, kitap üzerine yapılan haksız bir post-modernlik suçlamasına karşı çıkmak içindir. Zira Ünlü gerçekten de iyi bir durum-çevre-olay-koşullar gibi ve daha bir çok faktörü  doğru bir tanımlama yapabilmek için kullanmış.  En azından bu nedenle bile araştırmacıya post-modern yakıştırması bence yersiz.

 

Belki, 1962 yılında TİP Genel Başkanlığının hemen ardından "değişik konuşmaları merak uyandıran" bir politikacı olarak Aybar'ın kendini ve aydını nasıl tanımladığını anımsarsak kafamızda taşlar daha bir yerli yerine oturur sanırım. Şöyle diyor Aybar ; "İşçi sınıfımızı küçümsemeyelim; ona güvenelim. Toplumcu aydınlar olarak onun tarihsel öncülüğünde toplanalım. Onun dışında köksüz kaldığımızı, boşa dönen bir vida olduğumuzu anlayalım. Nazari bilgimizi onun hayattan gelen bilgisiyle yoğurmadıkça yaratıcılığa ulaşamayacagimizi bilelim." 

 

Bağımsız düşünebilmenin tek bilimsel yöntem olduğunu bilen ve tarih içindeki yerini bu saptamaya göre düzenleyen bir Siyasal Düşünürü ve bir eylem adamını son derece yetkince anlatılmış yakın tarihi ortamı içinde inceleyen dürüst ve mutlaka okunması gereken bir  tarih-araştırması  yapmış Barış Ünlü. Öyle ki bu az rastlanır bilimsel titizliği bizi yeni eserlerini bekletiyor.

Cumhuriyet' ten alınmıştır.

Bir Siyasal Düşünür Olarak M. Ali AYBAR
Barış ÜNLÜ
İletişim Yayınları

 
sayfa başına dön