...

......

Ana Sayfa

Arşıv Katkıda Bulunanlar Yararlı Lınkler E-Maıl
BİR BARIŞ BEYANNAMESİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ (2)

Alev ATEŞ

Cumhuriyet Arşivinden Alınmıştır.

BARIŞSEVERLER CEMİYETİ Genel Başkanı Behice BORAN Duruşmada


"Aziz Türk Halkına,
Adnan Menderes Hükümeti, Kore'de harp etsin diye 4500 Türk çocuğunu general Mac Arthur'un emrine veriyor.

Adanan Menderes Hükümetinin bu kararı Türk Milletine nasıl gösterilirse gösterilsinAmerikan menfaatleri uğuruna harbe katılmamız demektir. Hükümet bu kararını Amerika'nın zoru ile vermiştir. Çünkü :15 Temmuz'da Birleşmiş Milletlerden gelen telgraflahükümet, Birleşmiş Milletler Anayasasının bu gibi işlerde üyelere tanıdığı haklara dayanarak doğrudan asker gönderemeyeceğini ima yollu bir karşılık vermişti. Zaten 
Birleşmiş Milletlerin bu müracaatını 52 üye devletten en az 12'si 
cevaplandırmış ve onlar da bir tek kara askeri göndermemişlerdir.

Dahası var : Kore'de harp etmek için gönüllü toplamaya kaltkıştığı zaman Dış İşleri Bakanı Fuat Köprülü bir Fransız gazetecisine mülakat vererek bazı komşularımıza karşı bir tahrik olur diye gönüllü göndermeye hükmüne razı olamayacağını söyledi. Demek oluyor ki Adnan Menderes Hükümeti kara askeri göndermeyi ilk önceleri doğru bulmuyor, kendisini buna mecbur sayıyordu.

Derken, Amerikan senatörü Cain 23 Temmuz'da Ankara'ya geldi. Dış İşleri Bakanı Fuat Köprülü, Milli Savunma Bakanı Refik İnce ve Genel Kurmay Başkanı  Nuri Yamut ile konuştu. Bu konuşmalardan sonra memleketin muhtelif yerlerinde bulunan Bakanlar alelacele Ankara'da toplanarak Kore'ye 4500 Türk çocuğunu göndermeye karar verdiler. Ardından da senatör Cain gazetecilere verdiği bir mülakatta (Bu harpte piyade kuvvetlerinin rolü büyüktür. Diğer milletlerden kara kuvveti istememizin tek sebebi Amerikanın yıpranmamasının teminidir) diyerek işi içyüzünü meydana koydu, yani bu işin Amerika'nın zoru ile yapıldığını açıkladı.

Kore'deki savaşa, Türk Milletinin katılmasında istikbalimiz ve güvenliğimiz bakımından hiçbir fayda yoktur. (Biz şimdi Kore'ye asker göndermezsek, bizim başımız dertte kaldığı zaman Amerika da bize yardım etmez) diyenlere yakın zamana kadar Dışişleri Bakanlığı yapmış ve milletler arası işleri içinden takip etmiş olan Necmeddin Sadak cevap veriyor : (Bu işler bir menfaat işidir, hissi sebepler rol oynamaz, eğer o gün Amerika'nın çıkarı varsa bize yardım eder, yoksa etmez) diyor.

Kaldı ki, bugün karşılaştığımız hadise de gösteriyor ki, mesele bize 
Amerika'nın (YARDIM) edip etmemesi değil, fakar bir üçüncü cihan harbine yol açacak maceralara sürüklemek istemesidir. Bundan da anlaşılıyor ki, Kore'ye asker göndermekte Türk Milletinin herhangi bir menfaati yoktur. Türk Milletinin istiklali ve güvenliği dünya barışına sıkı sıkıya bağlıdır. Kore'ye asker göndermek ise Türk Milletinin nasıl bildirilirse bildirilsin, herhalde barışçı bir hareket değildir.

Bütün dünya milletleri ve bu arada Türk milleti de barış severdir. Türk halkının menfaati dünya barışının bozulmamasındadır. Bu barışın bozulmaması için de Kore'de ki iç savaşın barışçı yollar bulunarak hemen sona erdirilmesi gerekir. Türk Milletine yaraşan ve gerçek menfaatlerine uygun düşen şeymesela Hindistan Başbakanı Nehru'nun yaptığı gibi barışçı teklifler yapmaktır.

Biz "Barışseverler Cemiyeti" bunları tüm halk efkarına bildirirken onun en samimi düşüncelerini belirttiğimizi her Türk vatanseverinin bizimle aynı fikirde olduğuna inanıyoruz. Adı söylenmeden, bir harp ilanı demeye gelen Adnhan Menderes hükümetinin bu kararını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin reddeceğini umuyoruz. Çünkü anayasamıza göre, gerekince harp ilan etmek yetkisi sadece Büyük Millet Meclisine aittir.

Milli menfaatlerimize ve dünya barışının korunmasına teamamen aykırı olan bu kararı şiddetle protesto ederiz."50 milyonu aşkın ölüyü ve yanmış bir dünyayı miras bırakan 2. Dünya savaşının fiilen bitmiş olmasına karşın ABD'nin Japonya'nın iki kentine yaptığı atom saldırısı, insanlığın yaşadığı en büyük trajedi olmasının yanı sıra , tüm dünyada barış hareketlerinin de bir anda yükselmesine ve "Barış için Savaşım" verilmesi zorunluluğunu da tetiklemişti. Yoksa, Japonya örneğinde görüldüğü gibi ABD emperyalizmi, sivil halkı kendi çıkarları için amansızca katledebiliyordu. İşte bütün dünyada olduğu gibi barışın tek düşmanı ABD ile mücadele edilmesi gerektiğini, bunun zorunlu olduğunu gören Türk aydınları da 14 Temmuz 1950 de "Türk Barışseverler Cemiyeti" ni kurmuşlardır. Örgütün kurucu ve ilk yönetim kurulu üyeleri, Behice Boran (Başkan), Adnan Cemgil (Gen. Sekreter) Nevzat Özmeriç, Osman Toprakoğlu, Vahdettin Barut, Reşat Seviçsoy ve Muvakkar Güran'dır.

Genel Başkan Behice Boran'nın özlü anlatımıyla, "Barış davası ancak halk 
kitlelerinin alakası ve gayretleriyle kazanılabilinir"di. Barışı 
kundaklayanların başında ABD'nin geldiği halka anlatılmalıydı. Bu nedenle Barışseverler Cemiyeti yukarıda alıntıladığımız bildirisini meclise gönderirken öte yandan da tüm İstanbul'da dağıtmaya başlamıştı. Fakat "BARIŞ istemenin bir bedeli vardı. Nihat Sargın ( O dönem İstanbul Yüksek Tahsil Gençliği Derneği yöneticisi, daha sonra TİP Genel Sekreteri) Barış Cemiyeti üyelerinin bu bildiriyle başlarına gelenleri çarpıcı bir şekilde şöyle özetliyor : "Barışseverler derneği kurulduktan az sonra yeni DP hükümeti Kore savaşına Amerikanın yanında katılmaya, bunun için de tam teçhizatlı 5 bin kişilik bir birliğin Kore'ye gönderilmesine karar verdi. Katılırlarsa NATO 'ya alınabuilcekleri fısıldanmıştı DP ileri gelenlerine. Hükümet karar vermişti vermesine, ama Anayasa uyarınca bir savaşa ancak Meclis karar verebilirdi. TÜRK BARIŞ SEVER CEMİYETİ Kurucu Yönetim Kurulu bu gerçeği ve bunun dışında da genel barış isteklerini dile getiren bir bildiri yayınladı. Kurucular bizzat dağıttılar. Boran'a Eminönü köprü başı düşmüştü. Ve de ertesi gün tutuklandılar. İstenildiğinde adliye mekanizması da çok süratli çalışabilir.İddia askeri suç niteliğinde olduğu için Ankara Askeri Siyasi Mahkemesi Savcılığı dosyaya el koydu. Bir hafta sonra Anhkara'ya gönderildiler; erkekler o zamanlar Soğukkuyu'da bulunan Askeri cezaevine, Boran ve diğer bir kadın kurucu üye, mütercim Rasih Güran'nın eşi Muvakkar Güran da Askeri cezaevinde kadınlar koğuşu bulunmadığından Ulucanlar cezaevine. Neydi suç : Meşhur 161. Madde. Yani harp esnasında ammenin (kamunun) telaş ve heyecanını mucip olacak (gerektirecek) derecede asılsız, mübalağalı (abartılı) veya maksadı mahsusa müstenit (özel maksada dayalı) olarak havadis ve haberler yayan veya milli menfaatlere zarar verecek herhangi bir faaliyette bulunan kimse 5 yıldan az olmamak üzere ağır hapisle cezalandırılır.... Meşhur dedim, gerçi daha önceleri de hiç uygulanmamış değildi, ancak milli menfaatlere Demokrat Parti iktidarının özellikle ilk döneminde bu madde daha doğrusu "milli menfaatlere zarar verecek herhangi bir faaliyet" fıkrası, istenen her hareket,söz ve yazının kolaylıkla içine sokulabileceği bu fıkra başta Kore savaşına karşı çıkanlar olmak üzere o kadar çok kullanıldı ki sonuçta 141-142 ve 159 gibi herkesçe bilinir tanınır oldu."

Bu alıntıda da tespit edildiği gibi, BARIŞ istemek, meclis kararı olmadan savaş ilanın yasa dışı olduğunu belirtmek, ABD 'nin emperyalist kimliğini halka açıklamak bugün de her alanda kullanılan "milli menfaatlere" aykırılık iddiasının ne denli dehşet verici tek yanlı bir ölçüt olduğunun, kimlerin yararına kullanıldığının altını çizmek gerekir.

Sonuçta oldukça uzun ve çekişmeli süren davalar sonucunda Barışseverler 3 yıl 9 ay mahkumiyet alırlar ancak askeri temyizin bozması ile 15 aya hüküm giyerler.

Günümüzde de egemen sınıfların kendi aralarındaki çelişkilerin somutlandığı bir alan olarak "Ulusal çıkarların" globalizmin tespit ettiği ve dayattığı noktalar da değil doğrudan globalizm karşıtlığında aramak gerekir. 

Barışın anti emperyalist bir analizden geçmeden korunamayacağını 50 yıl öncesinden tespit etmiş sosyalistler in ne denli haklı olduğunu dünyanın getirildiği nokta ispatlamıyor mu ?


..................................... ..............................