|
|
İMPARATORUN
YUMUŞAK KARNI
Ergin
YILDIZOĞLU
Fransa
ve Almanya Irak'ta bir savaşa karşı olduklarını açıkladılar.
NATO, Irak savaşına ilişkin hazırlıklarını erteledi. Bu gelişmeler
karşısında, ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, ''Avrupa, yalnızca
Almanya ve Fransa'dan oluşmuyor. Onlar eski Avrupa. Diğer Avrupa
ülkeleri ABD'den yana'' demeciyle, Almanya ve Fransa'yı önemsemediklerini
vurgulayarak gerginliği tırmandırdı. Görünen o ki, ABD'nin,
kimsenin keyfini beklemeye gereksinimi ve sabrı yok!
'Muazzam
güç'
ABD,
11 Eylül'den sonra, Afganistan'ı işgal etti. Orta ve Güney Doğu
Asya'da, Afrika'da, Latin Amerika'da yeni askeri üsler kurdu, sınır
ötesi operasyonlar, yargısız infazlar gerçekleştirdi. Dünyanın
enerji kaynaklarının merkezinde muazzam bir askeri yığınak yaptı
ve Irak'ı işgal etmeye kararlı. İmparatorun yayılması yalnızca
askeri bir olgu da değil. Jean de Maillard'ın Le Monde
Diplomatique 'de işaret ettiği gibi, İmparator kendi ekonomisinin
kurallarını, kültürel normlarını da baskıyla yaygınlaştırıyor.
11 Eylül'den sonra, ABD, güvenlik gerekçesiyle uluslararası mali
işlemler üzerinde olağanüstü bir denetim kurdu. Artık
uluslararası işlem yapan bankalar, her işlemlerini ABD
otoritelerine bildirmek zorundalar. Şimdi, ABD yetkilileri, dünyadaki
fon akışını yakından izliyebiliyorlar. ABD uluslararası
ticaret üzerinde de benzer bir denetim kurmaya çalışıyor. Bugün
ABD'ye yalnızca ABD tarafından onaylanmış 20 limandan konteyner
göndermek mümkün. Bu listeye girmek isteyenler, ABD'nin güvenlik
kurallarını, ABD gümrük görevlilerinin yerinde denetim hakkını
kabul etmek zorundalar. ABD'de işleme konmaya başlanan yeni güvenlik
yasaları, ''topyekûn bilişim farkındalığı'' projesi,
ABD'nin küresel iletişimin tümünü izlemeyi hedeflediğini gösteriyor.
Maillard 'in gözlemlerine, ABD'nin bazı devletlerin eğitim
sistemlerine, örneğin, Pakistan ve Suudi Arabistan'ın dini
okullara mali desteği kesmesini isteyerek, doğrudan müdahale
etmesini de ekleyebiliriz. (Washington Times 9/11/2002).
Karşımızda,
kendisinden sonraki 20 ülkenin toplam askeri harcamalarına eşit
bir askeri bütçeye sahip, küresel çapta ve hatta uzayda hâkimiyet
kurmaya başlayan bir imparatorluk, muazzam bir güç, direnilemez
bir irade var! Ancak, korkup sinmeden önce, İmparatorun gücü
hakkında daha gerçekçi bir yargı oluşturmaya çalışmak
gerekir: ABD bu gücü, sürekli genişleme sürecini
(imparatorluklar sürekli genişlemek zorundadırlar) nasıl finanse
ediyor? Bu finansman sürdürülebilir mi? Bu finsmanın iki temel
kaynağı olduğu söylenebilir, ekonomik büyüme ve dışardan
gelen sermaye. Üstelik bu ikisi belli tarihsel koşullarda örneğin
1990'larda olduğu gibi birbirini destekleyerek bir ''saadet
zinciri'' de oluşturabilir. 2000 başındaki resesyon bu ''saadet
zincirini'' tehlikeye sokmuş, kopma olasılığını gündeme
getirmişti. Sonra ABD ekonomisi bu resesyondan çıkmaya başlayınca
bu tehlike hafifledi. Biz birçok kez yazılarımızda bu ekonomik
toparlanmanın temelinin çok zayıf olduğuna, yeniden resesyona dönüşebileceğine
işaret ettik: ABD ekonomisi 1990'lardaki büyüme sırasında oluşan
aşırılıkları (köpükleri) temizlemekte büyük zorluk çekiyordu.
Sorunun
adı dolar!
Yılbaşından
bu yana, ekonomik veriler bu ''saadet zicirinin'' yeniden zayıflamaya
başladığını gösteriyor. İmparatorun uluslararası gücünün
bir ifadesi olan doların Kasım 2002'den bu yana Euro ve Yen karşısında
sürekli gerilemekte olması bu zayıflamanın ivme kazandığını
da düşündürüyor. 18 Ocak'ta International Herald Tribune 'de
yayımlanan bir analiz doların uluslararası döviz piyasalarında
1999'dan bu yana en düşük düzeyine indiğine işaret ettikten
sonra, piyasaların, beklentilerini yeniden gözden geçirdiğini,
doların gerileme hızının artacağını varsayarak tutum almaya
başladıklarını aktarıyordu. Geçen hafta başında Wall Street
Journal 'de yayımlanan bir başka yorum, doların düşmeye devam
etmesinin beklendiğini yazdı. Her iki yorum da neden olarak ABD
ekonomisine ilişkin verilerin yeniden bozulmaya başlamasıyla,
yaklaşan savaşı gösterdi. Hafta ortasında bir başka Wall
Street Journal yazarı, doların bu trendini ''1987'den beri en
sert gerileme'' olarak niteledi; zayıf doların, ABD hisse
senetleri ve tahvillerinin getirilerini düşürerek Avrupalı ve
Asyalı yatırımcıların 11 Eylül'den sonra başlattıkları
paralarını ABD'den çekme eğilimini güçlendirdiğine işaret
etti. Bunu ABD borsa indesklerinde son haftalardaki gerilemelerden
de izleyebiliriz.
Doların
gerilemesinin nedenlerine bakarsak: Geçen hafta açıklanan
verilere göre kasım ayında ABD ekonomisi tarihinin en büyük dış
ticaret açığını verirken aralıkta da sanayi üretimi gerilemiş.
Böylece önde gelen ekonomik analiz kurumları dördüncü üç aylık
dönemde ABD ekonomisine ilişkin büyüme tahminlerini daha da düşürerek
yüzde 1.1 ila yüzde 0.5 arasına çektiler. J. P. Morgan Chase
'den Bill Sharp 'da ''iki dipli resesyon'' tartışmalarının
yeniden gündeme geldiğini, Morgan Stanley Dean Witter baş
ekonomisti Roach, ''iki dipli'' resesyon olasılığının
arttığını, 4. dönemde büyümenin kolaylıkla negatif olabileceğini
vurguladı. Köpük sonrası ekonominin sorunları, sanayide
kapasite fazlası, tüketici talebindeki gerileme, yatırımlarda ve
işsizlikte olumsuz gelişmelere işaret ediyor, ABD ekonomisinin
geleceğine ilişkin karanlık bir tablo çiziyor.
Bu
ekonomik iklim, bütçedeki ve cari hesaplardaki açığın kapatılmasını
zorlaştırıyor, İmparatorluk projesinin (askeri harcamalar, yeni
güvenlik sistemleri vb..) finansmanını gittikçe zorlaştırıyor.
Bu görüntü de yatırımcıları dolara karşı spekülasyona
zorluyor. Böylece, ''saadet zincirinin'' yerini de bir ''fasit
daire'' almaya başlıyor. Financial Times 'dan Martin Wolf 'un
7 Ocak yazısında vurguladıgı gibi dolar artık tehdit altında.
Doların tehdit altında olmasının bir nedeni daha var: ABD'de özel
ve kamu sektör borcu 1980'de toplam 4 trilyon dolardan 2002
sonundan 31 trilyon dolara çıktı. (Boron's online 20/01).
Uluslararası
yatırımcılar (John Hopkins Üniversitesi'nden Prof. Joseph
Quinlan, ''Şu anda Asyalılar ABD'nin bankacısı durumundadırlar''
diyor) bu kredi köpüğünün daha fazla sürdürülebileceğine
inanmıyorlar. Tüm bu manzara Bush yönetiminin ''imparatoluk
projesi'' nin mali karnının çok yumuşak olduğunu, kolaylıkla
delinebileceğini gösteriyor.
Bu
koşullarda, kimi analistler, ABD yönetimine, operasyonu, Irak'ın
yalnızca petrol alanlarını işgal etmekle sınırlamasını önerdiler.
Böylece, ABD hem, Bağdat'a girmeden, yalnızca kuşatarak rejimin,
can ve mal kaybına neden olmadan içerden çökmesini sağlar, hem
de kendi borçlarını finanse edecek muazzam bir nakit kaynağına
kavuşur.
Yeni
Irak petrol idaresi, petrolü ancak dolar karşılığı satacağını
açıklarsa, dolara olan talebi canlandırabilir. Böylece ABD diğer
ülkelerin petrol imtiyazlarına da dokunmaktan kurtulur. Buna karşılık,
Irak'ın yeniden inşası için oluşturulacak fon da dolar
cinsinden, özellikle ABD mallarına talebi arttıracak bir biçimde
düzenlerek ABD'nin kredi reytingi güçlendirilebilir. Ancak, bu
yaklaşımı savunanlar, ''Bu sorunları çözer mi, yoksa,
gerileyen bir İmparatorluğun son nefesi mi olur? Bilmek zor''
diyorlar.
|
|
|