Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


  
Apaçık

  Asker Kafası

 Erol TOY

 Kim ne derse, desin.

 Ben, sivil-asker bizim emekli bürokratlara bayılıyorum.

 Mübarekler onca yıllık devlet deneyimi... Onca bilgi birikimi  içinde ya ömür boyu gözü açılmadık sığırcık yavrusu olarak kalmış. Ya âlemi kör, herkesi sersem sanma güdüleri emekli olduktan sonra bile değişmez huy haline gelmiş.

 Ülke ve toplum bir açmazla karşılaşmaya görsün.

 Örneğin Kıbrıs sorunu... Halâ olası Irak savaşı, gibi...

 Emekli generallerimizle, diplomatlarımız anında ortalığa saçılıp kimi televizyon ekranlarında... Kimi gazete köşelerinde öyle asmalar buduyorlar ki, izlemesi de, okuması da bir ömür.

Bir şeyin altını öncelikle ve kalın kalın çizeyim.

 Her Türkiye yurttaşının, saçması uçuğu da içinde, her fikir ve düşüncesini, her ayrıntısıyla ifade etmesi temel ilkemdir.

 Zaten farketmişsinizdir.

 Okuması da, izlemesi de bir ömür, diye tanımladım.

 İfade edilen fikir ve düşünceyi suç saymak, görev günlerinde... Hatta belki şimdi bile onların düşüncesi olsa da, benim fikrim aynı.

 İfade edilen fikir ve düşünceler, sadece ve sadece yarar sağlar.

 Elbette karşıt fikir ve düşüncelere de aynı özgürlüğün tanınması koşuluyla, diyen olabilir.

O da başım gözüm üstüne.

 Ama özgürlük, bireyin de, toplumun da başını vura vura elde ettiği bir değerdir. Ve bilincinde özgür olanı tutuklayacak zından... Yüreğinde tutsak olanı özgürleştirecek yasa yoktur.

Bu kadar varvarayı da bana bağışlayın.

 Gelelim püf noktasına.

 Savaş askerlerin... Çözüm diplomatların uzmanlık alanıdır.

 Bu iki açmaz tek ya da ayrı ayrı zamanda sözkonusu olduğunda, basınımızın da, yayınımızın da bilirkişi olarak askerlerle diplomatlara koşmaları... Rütbe ve makam sahipleri ağızlarını yasal fermuarlarla kapatmışsa, emeklilerine başvurmaları... Onların da konunun çözüm ve sonuçları konusunda ayrıntılı da olsa bilgi,birikim ve deneyimlerini anlatmaları... Hem toplumu, hem yönetenleri aydınlatmaları doğaldır.

 Yarara kimin itirazı olabilir ?

 Öyleyse yazının girişindeki afur tufur neydi ?

 

Diyen, açıklayınca hak verecek mi bakalım ?

 Yinelemek zararsız.

O köşelerle ekranlar, emekli generallerimizle, diplomatlarımızın en az bencileyin emekli yazarlar kadar. Hele konu uzmanlık alanlarına ilişkinse, çok daha fazla haklarıdır.

 Gıcığım kesinlikle ona değil !..

 Lâflarıyla, yazılarının onda dokuzunu dolduran suçlamalara.

 Örneğin birkaç yıl öncesine kadar, ordu... Ya da Dışişlerinin üst düzeylerinde bulunmuş bir emekli general Irak savaşı... Diplomat Kıbrıs çözümü  üzerine konuşup yazıyor.

 Daha sözün ya da yazının başında halkın ahmaklığından girip... Yoksulluk... Yoksunluk... Cehalet... Ve daha da ağırı, kurnazlık, ürkü ya da çıkarı gereği yüreksizliğini...

 Siyasetçinin nasıl bir vurguncu... Nice bir soyguncu... Ne kadar bilgisiz ve acemi olduğunu betimlerken, beceriksizlik ve tesliminin boyutlarını uzun uzun anlatmıyor.

 Ağızları açık ayran budalaları da izlerken, ne değerlerin ne kolaylıkla harcandığına yana yana kül olmuyor mu ?

 Cinlerim tepeme çıkıyor.

 Ama iyi hoş !..

 Varsın emeklilerimiz de kendilerini fasulya gibi nimetten saysın Nasılsa budadıkları asma üzüm verecek.. Yananların mumu yaralarına merhem olacak değil.

 Varsın dilediklerini, diledikleri kadar yazıp söylesinler.

 Diye kendimi tutuyorum.

 Ama araya sıkıştırdıkları sözlerle, estirilen hava, bu pek sayın kişiler ya TSK ya da Dışişleri'nin bilip de söyleyemedikleri... Beterin beteri temizleme ya da önlemeleri gerekirken ortak oldukları pislikleri döküp saçmıyor mu ?

 İşte o zaman tepem atıyor.

Ve kendi kendime mırıldandığım soruyu, şimdi de İnadına tık tıkçıları aracılığıyla hepsine, herkese açık açık sormadan edemiyorum.

 

Pek sayın ekselânslarım !..

 

Bu ülkenin dış politikasını yıllardır halk mı yönetiyordu, siz mi?

 

Ve pek sayın komutanlarım !..

 27 Mayısı... 12 Martı bir kenara bırakın. 12 Eylül 1980'den beri bu ülkenin siyasetini..Daha özgün deyimiyle ekonomi-politiğini.. Hem de roman yurttaşların nasıl sepet öreceğinden, güvenlikçi kardeşlerin kimin başına çorap öreceğine. Kimden niye borç alınacağından, örtülü ödenekten kime ne peşkeş çekileceğine. Kiminle stratejik ortak ve dost... Kim ya da neyle stratejik rakip ya da düşman olunacağına siviller mi, askerler mi, halk mı karar veriyor ?

 Yalan söyleyeni de, doğru sormayanı da değişen, değişmeyen bütün maddeleriyle yürürlükteki 1982 Anayasası çarpsın mı ?

 

 

 
sayfa başına dön