Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 
 

Yağdı Yağmur, Çaktı Şimşek

Halil NEBİLER

  Kelimesi kelimesine anımsamıyorum, Plekhanov mu söylemiş yoksa Mayakovski mi demiş, o da hatırımda değil. Üç aşağı beş yukarı şöyle bir şey: "Şiir on ton madenden bir gram uranyum elde etme uğraşısıdır"

Yani büyük bir edebiyat bilgisi, dünya ve insana yönelik inanılmaz bir duyarlılık, sabır; ki kuyumcu sabrı gerektirir daha bir  çok meziyetin yanında.

İyi şiir yazabilmek için çok acı (ama aşk acısı, ama mahpushane, ama bilmemne) yetmez. İyi şiir yazabilmek için çok sevmek (ama halkını, ama

ülkeni, ama sevgilini ama bilmemkimi) yetmez. İyi şiir yazabilmek için çok duyarlı (ama ülkene, ama sevgiline, ama çevreye, ama halkına, ama bilmemne) olmak yetmez.

İyi şiir yazabilmek için çok bilgili olmak da yetmez.

Hepsinin bir arada olması gerekir.

Donanımlı ve insan olmak gerekir.

Sokakta karşılaştığımız insanların çoğu aşık olmuştur.

Sokakta karşılaştığımız insanların çoğu ülkesini, halkını bizden daha fazla seviyordur. Eminim. Sokaktaki insanların çok azı derin bir edebiyat

bilgisine sahiptir. Eminim. Sokakta karşılaştığımız insanların çok azının da "ben şairim" diye ortalıkta dolaşmadığını da biliyorum.

Oysa bu ülkenin onlarca kentinde, bu kentin onlarca ilçesinin onbinlerce evinde, yüzbinlerce insan duygulandıkça, sevgilisine özlem duydukça, başbakana kızdıkça kaleme sarılır ve şiir yazar. Hiç biri de çıkıp şiir kaseti yapmaz, televizyonda şiir okumaya kalkmaz.

 Bunu kim yapar?

 Şiirin "ş"sinden anlamadığı halde meydana fırlayıp "şiir okuucaam" diyenler, bir gün meşhur olma düşüyle evde kalan kenar mahalle kızlarıdır.

Gerçekten bilme-düşünme-yaratma süreciyle hiç ilgisi olmayan ama "yırtıcam abicim" hırsıyla yanan, Amerikalıların "aç ve adaleli" diye tanımladığı, sokak serserileridir.

Deyim Zülfü Livaneli'nin diye biliyorum, başkasınınsa özür dilerim, "orta zekalılar cenneti" haline getirilmiş bir ülkenin en orta zekalılarının işidir bunu yapmak.

Şarkı sözü yazarlarının işidir.

Şair;

"Şairler de değilse

Koyver!

Sevdiklerim onurluydular."

Diyen Behçet Necatigil'dir.

Necatigil'e saygı duruşu...

 

Bilirsiniz. Çoğu zaman bir "şair"in yazdıklarını şarkıcılar terennüm etmek ister ama uymaz. Bir şeylerini, bir yerlerini şiirin, değiştirirler.

 Çünkü, Dede Efendi "Yine bir gülnihal/ Aldı şu gönlümü" sözlerini kimseden satın ya da ödünç almamıştır Osmanlı'nın ilk valsini yaparken. Müziğin ve şarkı sözünün onurunu korumuştur.

 Ha! Halk şiiri?

O başka...

Değme şair çıka ortaya söyleye: Ben bundan güzelini yazarım, diye...

Ne diyor Aşık Ali İzzet:

"Seher vakti burda kimler ağlamış Çimenler üstünde göz yaşları var"

 Değme şair çıka ortaya söyleye: Ben bundan lirik yazarım, diye...

"Sen yağmur ol ben bulut/ Maçka'da buluşalım"

 Değme şair ortaya çıka söyleye: Ben dünyaya bundan

daha duyarlıyım, daha cesurum, diye...

Ne diyordu Aşık Mahsuni:

"Amerika katil, katil"

 Ama bunlar  "biz halk ozanıyız" da demiyorlar ki o taraftan yanıt verelim.

Hayır. Şairiz diyorlar.

 Şimdi bunlara tam halk deyimiyle yanıt vermek

gerekiyor.

Yağdı yağmur, çaktı şimşek, herkes şair oldu.

 "Biz üç kişiydik, sen, ben, bilmemkim" diye başlayan

şeyler şiir değildir. Şarkı sözüdür.

 "Sevinç sızmaz incinir de / Ürker aç bakan gözlerden/ İstemsiz bükük boyundan/ İncindiğin yerdir gurbet" şiirdir, Yüksel Pazarkaya şairdir.

 "Siz geçip gidersiniz/ Açık yaralar gibi/ Kalır kıyılarımızda/ Ayak iziniz" şiirdir, evet, Şükrü Erbaş şairdir. Hem de hasından.

 "Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan yüreğimi bu telaş/ Sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da/ Gelip alacaklar

kitaplarımı, daktilomu, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını duvarda/ Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola/ Dünyanın öbür

ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları/ Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor Vietnam'da/ Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum

havaya/ Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz/ Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalattçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislam!/ Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bunu söyleyeceğiz bin defa!" şiirdir. Ataol Behramoğlu şairdi.

 

"Hayatta ben en çok babamı sevdim/ Karaçalılar gibi yardanbitme bir çocuk/ Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek-/ Nasıl koşarsa ardından bir devin,/ O çapkın babamı ben öyle sevdim" şiirdir, Can Yücel şairdi. Hem

de hasından.

"Çocuklar korkunç allahım/ elleri yüzleri saçları/ bebek yaparlar haçları/ kıvrılmış uyuyorlar/ yok sana ihtiyaçları" şiirdir ve eşhedüenlailaheillallah Fazıl

Hüsnü Dağlarca şairdir.

 

"Ben seni bilmemneyinin nesinin olasılığı için sevdim"

tarzında şeyler şiir değildir, bunları geveleyenler de

şair değil, gecekondu kızlarının kalplerinden para

kazanmaya çalışan medya şarlatanlarıdır.

 

Bu yüzden iyi bilin;

"Doğdun/ Üç gün aç tuttuk/ Üç gün meme vermedik sana/

Adiloş bebem/ Hasta düşmeyesin diye,/ Töremiz böyle

diye,/ Saldır şimdi memeye/ Saldır da büyü.../ Bunlar,

engerekler ve çıyanlardır/ Bunlar,/ Aşımıza ekmeğimize

göz koyanlardır,/ Tanı bunları,/ Tanı da bülü..."

şiirdir, Ahmed Arif Allaha Şükür şairdir.

 

"Bir çift güvercin havalansa..." şiirdir, Melih Cevdet

Anday'ı tartışmam bile.

 

"Cumartesi çiçek/ Düşürmem elimden/ Pazara solacak/

Elimde ölecek" şiirdir, Necati Cumalı şairdir.

 

"Bir şehir terkedilirken/Ya şehir ya ölüm

terkedilmelidir" şiirdir, Halim Yazıcı şair.

 

"sanırım geleceğim, ellerimle başa çıkabilirim/

yürüyüşümü değiştirdim, paçama çamur sıçratmıyorum/

kuşkulanıp koşsam anlarlar o kumral kızı sevdiğimi/

aradığım adresleri çıkarabilirler gezindiğim

garlardan/ korkarım eleverir beni avuçlarıma sürdüğüm

maviler/ telefona davransam, çeviremem numarayı, sesim

tutuklanır" şiirdir. Akif Kurtuluş şairdir.

 

Ben şahitlik ederim ki;

"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında/ Bir

teneffüs daha yaşasaydı/ Tabiattan tahtaya kalkacak

olan bir çocuk gömülüdür/ Devlet dersinde

öldürülmüştür" şiirdir ve Ece Ayhan şairdir.

 

Bedri Rahmi şairdir. Der ki;

"Şiirin hasını ayak seslerinden tanırım/ Ne zaman bir

köy türküsü dinlesem/ Şairliğimden utanırım."

 

Recep Tayyip Erdoğan da şair, o kepçe kulaklı

televizyoncu da şair, bizim savaş muhabiri de

kayınbirader de...

Böyle olmaz. Bunlar gücünü tekelci medyadan alan şarkı

sözü yazarları, ne iş yaptıkları tam da belli olmayan

medya maydonozları.

 

Sanattan tarif edeyim onlar için:

"Sanat insanın ve dünyanın estetik düzeyde yeniden

yaratılmasıdır"

Şiir tam da budur. Hep en estetiktir. O yüzden "şiir

gibi" deriz. Hep en yenidir. O yüzden şaşırırız. Hep

en insanidir. O yüzden sevecen buluruz. Hep en

muhaliftir. O yüzden Nazım Hikmet "Şiir rüzgar olup

perdeyi kaldırmalıdır/ Şiir Şah İsmail'in kamber tayı

olup/ Alıp seni sırtına/ Düşmana saldırmalıdır şiir"

der.

 

Yani şiir Aydın Doğan'la Dinç Bilgin'in

televizyonlarındaki maskaralıklar değil. Orada olup

biten, şiirin yozlaştırılması, içinin boşaltılması,

şiir diye halka "hüp diye içime çekerim seni"nin kapı

komşusunun yutturulmasıdır.

Bütün bunlar büyük sermaye adına ve halka karşı

yapılır.

İzzet Yasar "Baba ve kaşıkla beslediği sanatçıları/ hamaratlıklarıyla kalacaklardır" demiş ya onun gibi işte.

 

Aslında Türk halkının orta zekalılar cenneti haline getirilmesine güveniyorlar.

Evet, Türk halkı ilkokul dördüncü sınıfı çocuğunun bilgi-zeka düzeyindedir. Daha fazla değil.

 

 

 

 

 

 
sayfa başına dön