Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 




İster İstemez Savaş Olur mu?

Ergun GÖKNEL

 Meğerse olurmuş!....

 AKP Genel Başkanı olduğunu ve olacağını söylüyor.

 Devletler bir anda kendilerini savaş içerisinde bulabilirler mi?

Bu sorunun cevabı hiç şüphesiz "HAYIR" dır. Savaşa girmek, savaşı başlatmak veya kendini savaşın içinde bulmanın koşulları bir anda oluşamaz. Fazla dikkatle olmasa bile tarih incelendiğinde savaşların sanıldığı gibi birdenbire çıkmadığı kolayca görülebilir. Hele "ister istemez" savaş hiç olmaz.

 

Birinci Dünya Savaşı'na ne şekilde girildiği çok iyi bilinmektedir. Bunun sebebi bir kişinin, Enver Paşa'nın, ani kararı ve Goeben ve Breslau zırhlılarına Türk bayrağı çekilerek yaşatılan bir emrivaki ile mi oluşmuştur? Yoksa 1876'dan beri Osmanlı İmparatorluğu ile Alman İmparatorluğu arasında giderek yerleşen dostluk ve bir tür kader birliği sonucunda mı oluşmuştur. Bu sürede yetişen Osmanlı asker aydınlarının çoğunlukla Alman eğitimi görmüş olmaları ve Alman nüfuzunun giderek artması, bu olayla yıllardır yürütülen planın son aşaması mıdır?

 

Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarlarına hizmet için yapılan savaşlara Türkiye Cumhuriyeti'nin katkıda bulunması, günlük olayların sonucu mudur? Yoksa son elli yılda yürütülen politikaların doğal sonucu mudur?

 

İkinci dünya Savaşı dönemini savaşa girmemeyi başararak geçiren Türkiye Cumhuriyeti bu saldırı savaşına da katılmamayı başarabilirdi. Tabii belli önkoşulların yerine getirilmiş olması gerekirdi.

 

Genelde ülkemizde yerleşmiş genel bir yanlışı burada düzeltmenin faydasına inanıyorum Kısaca İkinci dünya Savaşı'nın son haftalarındaki olayları hatırlayalım:

 

* 19 Mart 1945'te SSCB dışişleri Bakanı Molotof , Türkiye Cumhuriyeti'nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper'e, 1925 antlaşmasının artık uzatılmayacağını bildirdi.

* 7 Haziran 1945'te Molotof, Selim Sarper'e SSCB'nin isteklerini sıraladı. Öncelikle Montreux anlaşması yeniden düzenlenecekti. İkinci olarak da 1921 anlaşması ile çizilen sınırlar yeniden gözden geçirilecek, Kars ve Ardahan SSCB'ye terk edilecekti.

* Potsdam konferansında ABD, İngiltere ve SSCB, Montreux anlaşmasının değiştirilmesi konusunda görüş birliğine vardı. Bu nokta konferans sonuç protokolünün 16.maddesinde açık olarak belirtildi.

* Her ne kadar İngiltere Türkiye'nin toprak bütünlüğünün korunmasını istiyorsa da ABD bu konunun Türkiye ile SSCB arasında çözümlenmesinin doğru olduğu kanısındaydı.

* 20 aralık 1945'te Pravda ve İzvestiya gazetelerinde yayınlanan iki gürcü profesörünün "Türkiye'den meşru isteklerimiz" başlıklı makalesinde, Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum, İspir, Bayburt, Gümüşhane, Giresun ve Trabzon'un Gürcistan'a verilmesi gerektiği öne sürüldü.

* 12 Mart 1947 tarihinde açıklanan Truman doktrinine kadar Türkiye Cumhuriyeti SSCB taleplerine karşı tek başına direnmiştir.

* Ancak SSCB'nin Türkiye ve Yunanistan'da (Yunanistan'da süregelen iç savaş da göz önünde tutulursa) etkin olmasının Doğu Akdeniz'de siyasi ve askeri dengeleri değiştireceği gerçeği ABD'nin Truman Doktrini ile bölgeye müdahale etme sürecini başlatmıştır.  

 

Özet olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında beliren SSCB tehdidine Türkiye Cumhuriyeti tek başına direnmiştir. ABD'nin ve diğer batı devletlerinin Türkiye'yi desteklemeleri ancak kendi çıkarlarının tehlikeye düşme olasılığı belirince gerçekleşmiştir.

 

İşte 1947 yılında 2003 yılına gelinceye kadar geçirilen çeşitli "destek" ve "yardım" aşamalarından sonra bugün Türkiye Cumhuriyeti bütçesi dahi üçüncü sınıf bir IMF memuru tarafından onaylanmak zorunluluğundadır. Aksi halde devletimiz yaşayamaz diye düşünülmektedir.

Bu duruma düşen veya düşürülen bir devletin patronlarının istediklerini yerine getirmeme özgürlüğü olabilir mi?

Olamayacağı için de "ister istemez" savaşla girilir.

 Bu ülkenin çoğunluğu neredeyse tümüyle savaş istememektedir, vazgeçilmez olarak barış yanlısıdır.

Bu ülkenin parlamentosundaki milletvekillerinin nerdeyse tamamı savaş kararlarını almak istememektedir. İktidar partisi AKP milletvekillerini ikna için toplantı üstüne toplantı düzenlemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Irak savaşı ile ilgili toplantısı kamuoyuna kapalı olarak yapılmaktadır. Konuşulanların halk tarafından duyulmasından, bilinmesinden çekinilmektedir. Gene de hatırı sayılı sayıda iktidar milletvekili savaşa hazırlık (savaş değil) tezkereleri için olumsuz oy kullanmaktadır. 

 

Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı son iki günde yaptığı televizyon konuşmalarında gönlünden geçenleri değil, zorunlu olarak yapılması gerekenleri yaptığını açıkça söylemektedir. Garip bir mantıkla da "Uluslar arası meşruiyetin güçle sağlandığı" gibi bir tez ileri sürmektedir. Bu şekilde anayasanın 92 maddesinde belirlenen ön şartın aşılabileceğini düşünmektedir.

 

Bugünkü dünyanın siyasi, ekonomik ve askeri koşulları içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ancak "ister istemez" savaşa girebilir. Savaşın istenmediği gerçeğini ülkemizdeki her kademedeki insan kabul etmektedir. O zaman on yıllardır düşünmeye alıştığımız şekilden cayarak yeniden Kurtuluş Savaşı dönemi düşünce ve hareketlerimize dönmemiz gerekir.

 

Bu bir iş yerinde çalışan insanın patronun yasa dışı bir emrini getirme konusundaki hareket tarzı ile aynıdır. Ya yasa dışı emri yerine getirerek suç ortağı olursunuz, ya da işinizden ayrılmayı göze alarak bu emri yerine getirmezsiniz İşinizden ayrıldığınızda kesinlikle büyük sıkıntılara gireceksinizdir. Fakat bu sıkıntıların karşısında, doğruyu yapmanın rahatlığını yaşayacaksınız.

 "İster istemez" savaş Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslar arası ahlak anlayışına karşı, insanlığa karşı, yapılacak olanlara suç ortağı  yapacaktır. Binlerce insanın, sivil veya asker ölmesinde, binlerce evin yıkılmasında, bütün bir ülkenin yok edilme çabasında suç ortaklığı kabul edilecektir. "Rogue State" ABD'nin kendi çıkarlarını korumak için giriştiği haksız savaşta, kendimizi sıkıntıya sokmamak için, suç ortağı olmaya hazırlanıyoruz.

 Unutmayalım ki savaş ancak nefsi müdafaa için kabul edilebilir. Çıkarların korunması veya yeni çıkarlar sağlamak için yapılacak saldırı savaşları hiçbir şekilde kabullenilemez. "İster istemez" böyle bir savaşa katılınamaz. Katıldığınızda da ne tür mazeret ileri sürerseniz sürün suç ortağısınızdır. Bu damga da tarih boyunca yüzünüzde kalır.



 
sayfa başına dön