|
|
KORKU DAĞLARI BEKLER!......
Dr.Ergun GÖKNEL
Bu bilinen deyimi İngilizce'ye nasıl çevirirsiniz?
Veya İngilizce'de benzeri bir deyim var mı bilmiyorum.
11 Eylül 2002 günü meydana gelen terör saldırısı sonunda Amerika Birleşik Devleri'nin yönetimi, düşünürleri ve ülkede yaşayanları ile girdikleri korku girdabı anlaşılan giderek derinleşiyor.
Tüm dünya ülkelerinde savaş karşıtlığı yüzde elli ile yüzde doksan dört arasında değişirken, ABD'de halkın yüzde yetmiş beşi Irak'a saldırının gerekli ve hatta şart olduğuna inanıyor.
Terörün her türlüsünün ancak ayrı düşünceden olanlardan, ayrı dinden ve ayrı fizik görünüşten olanlardan kaynaklandığı önyargısı da giderek güçleniyor. ABD yönetiminin güvenliği sağlamak için başvurduğu yöntemler de bu anlayışı destekliyor ve yaygınlaşarak yerleşmesine sebep oluyor.
1970'li yıllara kadar çok yaygın olan siyah ırk düşmanlığı, son otuz yılda kaybolma eğilimine girmişken, bu defa İslam dininden olanlara, Araplara, Doğululara yönlendirilmiş oluyor.
Hatırlamaya çalışalım. Otuz yıl öncesine kadar tüm yasa dışı hareketlerde öncelikle Afrika asıllı Amerikalılar suçlanırdı. Özellikle güney eyaletlerinde, linç olayı toplumun kendiliğinden çok uyguladığı bir cezalandırma yöntemiydi. Şimdi bile Afrika asıllılar bu "öncelikli suçlanma" olgusundan kurtulmuş değiller. Yüzyılların yerleştirdiği düşünce tarzı kolay değişmiyor.
Geriye dönerek düşünelim. Özellikle de elli yaşının üzerindekiler hatırlayacaktır. İkinci Dünya Savaşı ile ilgili sinema filmlerinde hiç siyah derili amerikan askeri gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Ben 67 yaşındayım, çok sinemaya giden özellikle de savaş filmlerini hiç kaçırmayan bir seyirci olarak hatırlamıyorum. Diğer Amerikan filmlerinde de siyah derili artistlerin rol alması 1970'li yıllardan sonra olmuştur. Yanılmıyorsam ilk olarak "High Society" filmimde Sammy Davis Jr. Ve Louis Armstrong yer almışlardı.
Son otuz yıldır durum değişti. Artık hakimler, polis müdürleri, belediye başkanları rolünde de Afrika asıllı Amerikalılar görülüyor. Bugün ABD Dışişleri Bakanı Afrika asıllı bir Amerikalı.
Bu durumda ABD'de eşitlik (?!..) sağlanmış oluyordu. Fakat güçlü ve kudretli Amerikan halkının egosunu tatmin edecek, onların kendilerini karşılaştırdıkları zaman, ne kadar üstün bir millet olduklarını bir anda açıklayacak yeni bir aşağılanacak gurup bulunmalıydı. Bir süre için bu işlevi Uzakdoğulular gördü. Fakat onların da Amerikalılardan daha kötü olmadıkları ve hatta pek çok üstün özelliklerinin olduğu zamanla görüldü.
Karşılaştırıldığında, Amerikan halkının üstünlüğünü ortaya çıkaracak yeni bir kitle kesinlikle bulunmalıydı.
İşte 11 Eylül terör hareketi bu fırsatı Amerikan yönetimine hediye etti. İçten içe sürdürülen hazırlıkların gerekçesi bulunmuştu. Hatırlayacaksınız, büyük bir iş merkezinin bombalanmasında da ilk zanlılar olarak İslam dinine inanan birkaç Arap hemen gözaltına alınmıştı. Kısa bir süre sonra, bu terör eyleminin failleri olan Amerikalılar yakalandı ve konu kapanmış oldu. Bu defa 11 Eylül olayının failleri hiç şüphe edilmeyecek şekilde ortadaydı. Süratle, Afganistan'daki Taliban yönetimi ile olayın bağlantısı kuruldu ve ABD'nin on yıl önce kendi yarattığı Taliban canavarının yok edilmesi için harekete geçildi. Görünüşe göre de başarı kazanılmış oldu.
Bu arada ABD'ye giriş yapacak olan, veya uzun süredir ABD'de yaşamakta olan, İslam dini inancındaki pek çok kişi aşağılayıcı işlemlere tabi tutuldular. Potansiyel suçlu gibi parmak izleri alındı, pek çoğu uzun süre zanlı olarak sorguya çekildi. Kendi ülkelerinde belli bir yere sahip, ciddi kişilikleri olan insanlar gümrük kapılarında aşağılandı. Ve bütün bunlar Amerikan halkının güvenliği gerekçe gösterilerek yapıldı.
Şimdi Afrika asıllı Amerikalıların, Uzakdoğuluların yerini alacak, aşağılanacak bir insan kitlesi bulunmuştu.
Orta Doğu ve Afrika'dan gelen, İslam dinine inanan, özellikle de Arap olan bir "ikinci sınıf" insan topluluğu yaratılmıştı.
Daha doğrusu bu topluluk, "ikinci sınıf" olarak seçilmişti. Onlara her türlü hakaret yapılabilirdi, onlar güçsüzdü. Kudretli ve güçlü ABD'nin emirlerini yerine getirmekle yükümlüydüler.
Savaşlarda milyonlarca ton bomba ile öldürülseler de fark etmezdi. Çünkü onlar değersizdi. ABD'ye bir çıkar sağlamadıkları sürece varlıklarının hiçbir anlamı yoktu.
Hele Avrupa kıtasındaki birkaç ülke gibi bu savaşa karşı çıkanlar olursa, onlar da cezalandırılmalıydı. Bugün olmasa da ileride cezalandırılacaklardı.
ABD'nin çıkarlarına hizmet edecek bir savaşı Amerikan halkının büyük çoğunluğu gerekli buluyordu. Fakat bir taraftan da korkuyorlardı. Vicdanlarında, yaptıkları ve düşündükleri haksızlığı başka bir duygu ile örtmeye çalışıyorlardı:: KORKU.
Korkuyorlar, çünkü savaşın büyük bir haksızlık olduğunu, yüz binlerce suçsuz insanın ölümüne sebep olacağını, daha yaşamın tadına varmamış binlerce çocuğun bu büyük cinayete kurban gideceğini, bilinç altında da olsa biliyorlar. Onlarca yılın emeği ile, fakir bir milletin yaptıklarının yok olacağının farkındalar.
Korkuyorlar, çünkü bu savaşın sonunda elde edecekleri ile kendi yaşam koşullarını devam ettireceklerini ve belki de daha da iyileştireceklerini biliyorlar. Fakat bu birkaç yıl daha sürecek güzel yaşamın ne pahasına elde edildiğini çok iyi biliyorlar. Ve daha fazla korkuyorlar.
Yapılanların, planlananların, uygulamaların ne kadar büyük bir insanlık suçu olduğunu biliyorlar. Fakat gözlerini kapayıp gerçekleri görmek istemiyorlar. Gerçeklerden korkuyorlar.
Ülkelerinde hiç savaş görmemiş bir halk olmalarına rağmen, savaşın ne büyük yıkımlara sebep olduğunu biliyorlar, hayal ediyorlar, başlarına gelecekten korkuyorlar.
Yüz yıldan daha uzun bir süre kendilerini "dokunulmaz", "mağlup edilmez" olarak görmeye alışmışlar. Yalnızca "en büyük", "en güçlü", "en kudretli" oldukları öğretilmiş.
Fakat en müthişi:
HAKLI İNSANLARIN GERÇEKLEŞTİRMEYE MUKTEDİR OLDUKLARINDAN KORKUYORLAR.
|
|
|