Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


ÇİMDİK

Paskalya Yumurtaları


Tufan Türenç’i bilirsiniz.
Gazete mutfağının nâdir şeflerindendir.
Haberi kokusundan, yazıyı dokusundan anlar.
Yetiştiği daldan, taşladığı kuşa, her evresini... Özünden sözüne anhasını minhasını... Mesleğinin, halkın doğru bilgilenme hakkına gösterdiği saygı oranında dördüncü kuvvet olduğunu iyi bilir.
Öyle bir usta 15 Mart Cumartesi günü kalkar da ;
Fatih Altaylı-Erman Toroğlu-Hıncal Uluç...
Emin Çölaşan-Cüneyt Ülsever-Mehmet Barlas-Mehmet Ali Birand-Umur Talu-Engin Ardıç’ın ;
"Düşmanlığa varan didişme, karalama, birbirini aşağılamasının" nedenini anlamadığını apaçık yazarsa, anlatıvermek çimdikçiye düşer.
Adını saydıkları... Aynı zamanda başka meslek erbabı Erman Toroğlu’yla Cüneyt Ülsever hariç tıpkı Tufan Türenç gibi gazetecidir.
Üstelik beğenelim beğenmeyelim, iyi gazetecidir.
Ve gazeteci, korkuyla doğru arasına sıkışmanın iyi olmadığını kendinden bilir. Çünkü eninde sonunda patlar.
Bir süre yukarı tükürse bıyık... Aşağı tükürse sakal diye durur. Bir süre güçlüye korkudan, zayıfa vicdandan vuramaz... Ama olaylar öyle üstüste gelir ki, eşeğini dövemese de, semerini dövmeye başlar.
Basın dışı patronlar, kayıkçı kavgasının kühnünü ne bilsin ?
Paskalyada yumurta tokuşturduğunu sanır.
Oysa işin aslı başkadır.
Bir has gazeteci, meslekten bir günah keçisine bulaştı mı, onun da savunma gerekçesiyle dalaşacağını bilir.
Ve bu ağız dalaşı öyle foyaları meydana çıkarır ki !..
Okurların da, meslekdışı patronların da aklı şaşar.
Örneğin Emin Çölaşan ;
"Sayın Aydın Doğan, Dışbank garantisi, CHP desteği, İş Bankası kredisiyle Petrol Ofisi ortaklığı yanlış... ABD ordusu ağzınıza petrolün çoğunu sizden alacağız balı çaldı diye, halkın yüzde 80’nin karşı olduğu haksız bir savaşın tamtamını çalmak ayıp !.."
Hıncal Uluç ;
"Sevgili Dinç Bilgin, önce şu banka hortumlama... Mal kaçırma hikâyelerini bir çözelim... Turgay Ciner’in sicilinin Susurluk’a kadar dayandığından söz ediliyor... Ortaklığı bitirelim de, sonra başkalarına lâf atalım !.."
Mehmet Barlas ;
"Yahu Mehmet Emin Karamehmet, şu 6.2 milyar dolar açık nasıl meydana geldi ? Turgay Ciner, Dinç Bilgin’le ortaklık nerden çıktı ? Önce onları bir anlatalım da, sonra ahkâm keselim..."
Engin Ardıç’la Umur Talu ;
Cem Uzan kardeşim... Sen partiden pırtıdan önce şu Nokia, Motorola... Baraj maraj... Elektrik melektrik dümenlerini bir düzelt de namus, şeref ve erdemden söz etmeye yüzümüz olsun..."
Diyemiyorlarsa ne yaparlar ?
Şu çağda ahlâk dersine herkesin karnı tok.
Akıl veren, alıştırıldıkları pastayı da verebilmeli.
Veremiyorsa, işsiz gazetecinin derdine yanmak iş değil.
Usta gazeteci bunu da bildiği için, kendi diyemediğini başkasına söyletmenin yolunu bulur.
Ya kapıyoldaşlarından birine... Ya en yakın rakibine bulaşır.

Anında kayıkçı kavgası kopar.
Bütün bohçalar açılır... Bütün kirli çamaşırlar ortalığa saçılır.
Ve gazeteci bir hırpalanır... Patronu bin yarayla zor kurtulur.
Hıncal Uluç, kavganın başında da sonunda da gazetecidir.
Erkekçe dergi çıkarır. Teşhirciliği magazinin... Çıtır mankenleri basın-yayın ve fikir hayatının tepesine oturtur. Mafya rekabetinde kim vurduya gidince, erkekçe susar... Erkekçe gurmeliğe soyunur. Bir lokma, bir hırka devrini kapar. Yeme içme... Bar - Gazino devrinin kapılarını açar. Erkekçe stadlara iner. Futbolu başat gündem haline getirir. Düşünce hayatımız yuvarlak topa döner. Hızlı dönenler kaçıp kurtulsa da, hakem eskilerinden tıkananı... Teknik direktörlerden tükeneni... Kulüp başkanlarından utananı... Futbolculardan çekineni... Kabzımal çıraklarından üşeneni... Eline, beline, diline dolar... Sallar sallar duvara çarpar.
Emin Çölaşan gazetecidir.
Korumaları bulunsa da, güçlünün... Hele de politikacıysa en güçlü zamanında paçasını indirmeyi bilir. Çok iyi bir transfer teklifleri alsa da, bir tezekten diğerine konan sinek değildir. Yer değiştirmez. O fırsatta ya gazetesinde ya başka gazetedeki çorbası çöplülere bulaşır.
Yallah !..
Savunma amacıyla bir kıyamet kopar ki, hem okuyanın, hem izleyenin... Hem de sonrasında patronun feleği şaşar.
Mehmet Barlas herşeye karşın gazetecidir.
Savunmasını mümkün olduğunca polemiğin damarına yöneltir.
Engin Ardıç’ın ağzı bozuk, Umur Talu’nun kalemi keskindir.
Bulaşırken, patronların neresinin açılacağını çok iyi bilirler.
Ve elbette yanılmazlar.
Zaten gazeteci Tufan Türenç’in yapmayın, etmeyin ayaklarıyla dikkati kavgaya çekip tam bu kargaşa ortamında Pandoranın Kutusunu açık tutma çabasının gizi de o değil mi ?
Neylesin gazeteciler ?
Bu kadar pisliği temizlemek kolay mı ?
Patlamak üzereler.

E, Günaydın !..

Sağolsun !..
Tanığımız çok sağlam.
Pek bir malûmatfuruş patronlarımızdan İshak Alaton...
Emekle bilgiyi harmanlayanın, fırsatları da değerlendirebilirse sıfırdan zirveye çıkabileceğinin örneklerinden biri.
Tam bir deneyim küpü...
Gözü yükseklerde olanlara ondan iyi kim kanat takabilir ?
Konuşmacı diye çağıranlar besbelli işi bilenler !..
Kariyer Seminerine konuk eylemişler.
Orada buyurmuş ki ;
"Marx haklı çıktı.
O, insanları bilgi eşit kılacak, demişti.
Gerçekten elektronik çağında, geçerli en büyük sermaye bilgi.
Ona sahip olanın milyarlarca dolar servetiyle, yıllardır dünyanın en zengin adamı diye tanınan Billy Gates olabilmesi işten değil."
Ne güzel !..
Bilgi, gerçekten çağdaş sermaye.
Ve doğru, zamana en dayanıklı maden.
Bilgiyle eşitlik peşindeki Marxsistleri zulüm değirmenlerinde yıllardır un ufak edenler kına yaksın !..
Bilgili ama yoksul... Doğrucu ama arkasız eşitleri pataklamak çok kolaydı... Kimi kırk katıra bağlandı... Kimi kırk satırla doğrandı.
Her bir parça, lüpçülükle hüpçülüğün hortumunda kullanıldı.
Ama değirmenin suyu kesilince, iş kaynak aramaya dayandı.
Ona da bilgi gerekliydi.
Meğer Marx haklı değil miymiş ?
E, günaydın yâni !..
Şimdi büyük patronlarımız... Koç... Sabancı... Eczacıbaşılar... TÜSİAD... MÜSİAD... TOBB üyeleri... Ve özentileri zaten sosyalizan diye tanınan İshak Alaton’un ardında. Ellerinde “Kapital...” Dillerinde “Enternasyonal,” meydanlara üşüşürlerse, “komonizmi gördüğü yerde ezmeye” pek hevesli yiğitler neyler ?
Önlerini ilikleyip selâm mı dururlar ?
Sopalarını çekip onları da mı vururlar ?
Yakında el ve gönül birliğiyle seyreyler, öğreniriz.

Çanakkale Geçildi mi ?

Tarih hep geçmişin hükmünü vermez.
Çoğun geleceğin kanıtlarını da önceden bildirir.
Ama insanlar da, devletler de, "cek-cak"a pek meraklıdır.
ABD büyük devlet. Küçücük Irak’ı işgal ede"cek" ya !..
Herkesin yüreği selânik !..
Oysa bu hafta, 18 Martı içeriyor.
Çanakkale Savaşlarının yıldönümü...
ABD’nin İngiltere’yi yanına alarak Irak’ı vura"cağı" söylenen günler bu haftanın içinde...
Vurmadı... Vuramadıysa hem tarih, hem de coğrafyaya şöyle bir bakmanın tam zamanı.
O 18 Martta... Yaklaşık 90 yıl önce yâni, Fransa, Anzak ve Amerikan gönüllülerini yanına alan büyük devlet İngiltere, pundunu bulup da Çanakkale’yi geçebilseydi ?
Çarlık Rusyası çöker miydi ?
Sovyet Devrimi patlar mıydı ?
Anadolu Kuvvayı Milliye sarılır mıydı ?
Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır mıydı ?
Cumhuriyet kurulur muydu ?
Türk Silâhlı Kuvvetleri, halk ordusu niteliğini alır mıydı ?
Aldatılmış ya da teslim alınmış İtalya ile Almanya’da faşist iktidarlar meydanı boş bulabilir miydi ?
Sykes-Picot ya da Versay’ın öcünü almaya kalkışan İtalya ile Almanya, İkinci Savaşa kalkışırlar mıydı ?
Fransa ve Britanya İmparatorlukları paramparça olur muydu ?
Bunlar sadece Fernand Braudel’in "Akdeniz ve Akdenizliler Dünyası"nda olup bitenler.
Varın Atlantik ve Pasifik’te olanları da siz düşünün.
Ve 18 Mart’ın sadece Çanakkale’de törenlerle geçiştirilmesine sevinin. Çünkü aksi olursa Çanakkale yine geçilmez...
Ve bu kez tozu atılan imparatorluk ABD olur.

Güzel Başlangıç !..

Doğrusu Hak-İş’e helâl olsun !..
Yeni Başbakanları Recep Tayyip için ne kadar kutlasak azdır.
Cuma selâmlığı mı olur... Teravihle sahur arası mı ?
Yoksa bayram tebriğiyle mi kutlasak, bilememekteyiz.
Onu da bir söyleseler de, yönümüzü belirlesek.
Bu ne coşku, ne hız, demeyin !..
Hayırlı, uğurlu ayağını Başbakanlığa pek bir güzel attı da !..
Hem takdirlerimizi bildirelim... Hem Hak-İş’i kutlayalım dedik.
Duydunuz değil mi ?
Geçtiğimiz Cumartesi geceyarısı yürürlüğe girecek İşgüvencesi Yasası, geceyarısına 10 dakika kala Hazirana “ötelendi.”
Ne dersiniz Hak-İş’çiler.
Önce Refah ve Fazilet... Sonra da AKP iktidarını güçlendirmek için işçileri bölmenin parsası bu mu olmalıydı ?
Siz Türk-İş’le DİSK’e bakın mı, buyurdunuz ?
Hepinize bakmanın sakıncası ne ?
Birinizi ötekine vurunca sendikacılık mı çıkacak ?
Yalaklık mı ?
Dönün de, bu furyada işini yitirecek emekçilere anlatın ba

 
sayfa başına dön