|
|
Delikanlı
Kardeşim Tayyip’e Mektup
Mustafa SÖNMEZ
Duydum ki, “Delikanlı adam borcunu öder” demişsin medyaya.
Madem delikanlılığın raconundan gidiyorsun, birkaç sorum, birkaç
da tavsiyem var, yazayım dedim…
Delikanlı adam borcunu öder tabi, inkar etmek kitapta yazmaz. Yalnız
bu borcu kim etti Tayyip Bey? İç borcumuz daha 1999’da 42 milyar
dolar iken bugün 95 milyar dolar. Dış borç 1999’da 102 milyar
dolar iken 2002’de 128 milyar dolar. Bu süre içinde hepimiz
fukaralaştık. Peki bu borç nereye giti? Ödemesine ödeyelim,
delikanlılık bizde kalsın, tamam da. Bu borç kime gitti? Kimin
borcunu ödeyeceğiz biz? Hem 1999’dan sonra ne oldu da bu kadar
borca battık ?
Bak, 1999’un Aralık’ından bu yana IMF ile halvetiz ve borçlanmamızın
çoğu IMF’ye. O da neden biliyor musun? IMF, reçete ile beraber
borç vermiş. Reçete yamulmuş, biz IMF’ye borçlanmışız. Reçete
sulanmış biz IMF’ye borçlanmışız ve o günden beri iki yakamız
bir araya gelmiyor, IMF’siz de yapamaz olmuşuz. Ne reçeteler kar
ediyor, ne IMF parası yetiyor hastalığa. Bu çaresizlik içinde
bir de namertlik edip komşumuz Irak’ı zorba Bush’a satma karşılığı
ABD parasına tamah ettik…Sakıp Ağa, talih kuşunu kışladık
diyor, ama ben “verilmiş sadakamız varmış” da tezkereyi
reddettik, o borcun da altına girmedik, diyorum. Niye biliyor musun
?
Bizim bir kere borcu borçla kapatma sefilliğine bir son vermemiz
lazım, yeni borçlanmalardan uzak durmamız lazım.
Lafımı unutturma ve ABD parasını bize nasip etmeyen Allah’a
yat kalk şükür et. O ABD parası iyi ki gelmedi ve inşallah
bundan sonra da gelmez. Neden biliyor musun? O paranın neyin karşılığı
geleceği, izzetinefsimizi nasıl iki paralık edeceği gibi Ertuğrul
Özkök beyin pek hoşlaşmadığı mevzular, değer erozyonu gibi
konular bir yana, o para gelseydi biz fena halde mandepsiye basardık
Tayyip kardeşim. Neden mi?
ABD’den o 24 milyar doları borçlansaydık, bu parayı iç borcu
çevirmede kullanacaktık. Bu, tamamen iç borcun dış borçla
takasından ibaret bir operasyon olurdu ve iç borç stokunun yapısı
hızla değişir yüzde 32’si “döviz cinsinden ve dövize
endeksli” iç borç ve yüzde 25’i ABD hazinesinden iç borç
yapılandırılması için kullanılmış olan dış borca dönüşürdü
ve bizi fena halde bozardı..
İç borç yapısında döviz borçlarının yükselmesi, Türkiye’yi
dış şoklara daha da korunaksız duruma düşürür ve olası bir
döviz krizinin ekonomiye maliyeti çok yüksek olurdu. Ayrıca, bu
hastalıklı yapı, kur riskiyle de birleşerek, Türkiye’nin ödemek
zorunda kaldığı faiz maliyetlerini arttırır, hülasa bizi duman
ederdi.
. ABD kredisini alsaydık, var ya, Türkiye’nin dış borç stoku
150 milyar doları ve gayri safi milli hasılanın yüzde 80’ini aşacaktı.
Bırak yüzde 80’i, yüzde 50’yi buldun mu, Dünya Bankası’nca
dış borçta riskli ülke yaftasını yiyorsun ve iflah olmuyorsun.
Cüzzamlı gibi uzak duruyorlar senden. Biz zaten o etiketi
boynumuzda taşıyoruz ve IMF-DB ikilisini dışında borç veren
yok bize. Bu borcu da alsak iyice Arjantinleşirdik valla.
Çaktın mı şimdi köfteyi, Tayyip kardeşim.
Onun için yat kalk, beş vakit namazında yüce Rabbime şükret
ki, bu kirli Bush borcunu bize nasip etmedi. Sen aldırma Sakıp Ağa’ya,
Ertuğrul’a, onların biliyorsun kod adı “piyasalar”..Onlar için,
benden sonrası tufan!…Sen de iyi tanırsın ya onları, boşuna
konuşuyorum.
Sadede gelelim Tayyip kardeşim,
Delikanlıyız, borcumuz ödeyeceğiz, tamam. Ben de reddedelim
demiyorum. Ama, bu kafa ile gidersek ödeyemeyiz. Ne biz iflah
oluruz, ne alacaklı alacağını kurtarır. Bir deri bir kemik kalmış
inekten süt çıkar mı yahu?
Bu borç dağını olduğu gibi kabullenip sırtlanıp gitmek takat
işi değil. Bak, önce MÜSİAD’daki muhterem kardeşlerim gördü
problemi, şu borçları masaya yatıralım dediler, geçende de ASO
Başkanı ve TOBB Başkanvekili Zafer Çağlayan cesaretle konuştu.
Alacaklılar gönüllü olarak borçlarını konsolide etsinler
dedi. Hem IMF’nin ikiz kardeşi Dünya Bankası da, bu gidiş gidiş
değil, dedi. Böyle borç öncelikli bir gündemle iflah olmazsınız,
köylünüzü perişan ettiniz, dedi elin oğlu. Hatta TÜSİAD’ın
Ankara Temsilcisi Zafer kadeşim de aynı manada şeyler yazdı
Reuters’a..
Demek ki, birşeyler yanlış gidiyor. Rahmetli Can Yücel abimin
dediği gibi, “hava döndü, farklı esiyor yel”. Gel de bunu
anla..Bak Bush’un savaşı pek çantada keklik değilmiş, bu işler
uzayacak. Bu bir Pirus zaferine dönecek. Dünyada taşlar yeniden
dizilecek. Sen futbol oynamış adamsın, bilirsin karambolün ne
olduğunu. Tam bir karambol halindeyiz, golü yemeyelim pisipisine.
Delikanlılık böyle günlerde gösterilir. Şaşkınlığı at.
Kuzu kuzu borç ödemekle biryere gidilmiyor. Sen bu Ertuğrulgillerin
, “piyasalar”ın dümen suyuna girdikçe tükeniyorsun. Bak,
senin Babacan isimli çocuk nasıl çam devirdi. Bir sonraki ihalede
kaçtan borç para bulacaksın bakalım.
İyi de ne yapayım, diyorsun değil mi?
Bak ilk delikanlılığı şu kendine “piyasalar”diyen ve bu
memleketin gelirinin yüzde 55’ini götüren yüzde 20’lik azınlığına
kafa tutarak yapacaksın. Ne yapacaksın biliyor musun?
Sermaye giriş çıkışlarına kontrol getiriyorum diyeceksin. Hani
şu Turgut Bey’in 1989’da sıcak para gelsin diye başımıza
tebelleş ettiği 32 sayılı karar var ya, onu askıya alıyorum,
diyeceksin.. Sermaye giriş çıkışı bundan sonra belli kurallara
bağlanmıştır, diyeceksin.
Ne bu?Sermayeyi buradan kazanıyorsun, benim halkımın sırtından
yapıyorsun, sonra hava bozdu diye canın çektiğinde alıp dışarıya
götürüyorsun. Yok, burada ücretler arttı ben Bulgaristan’a
yatırım yapıyorum, diyorsun. Ha bire tehdit. Üstüme gelmeyin,
giderim. Vergi koymayın, giderim.Faizi yükseltmezseniz, dövizi fırlatırım…
Sermayenin bu kadar şımarıklığını, bu kadar kaprisini, hatta
zorbalığını kaldırabilir mi bu memleket? Bu parayı bu
topraktan kazanıyorsun efendi, bu toprağa da yatırman gerekir.
Bencilleşmeden, efendice,sorumluluk duyarak… Bunu yapabilmenin
yolu da bu 32 sayılı karanameyi revize etmekten geçer Tayyip
kardeşim.
Borsa’da spekülasyona meydan vermeyeceksin. Borsa kazançlarını
gelir vergisi kapsamına alacaksın. Reva mı , çalışandan alıyorsun
gelir vergisini ama borsa spekülatöründen almıyorsun.
Bir de borsada spekülasyona göz açtırmayacaksın. Gereğinde
tatil ederim diyeceksin. Kağıt alana, o kağıdı belli bir süre
tutma mecburiyeti getireceksin. Başka türlü bunlarla başedemezsin.
İkincisi, dövizi de başıboş bırakmayacaksın. Mesela TEFE’ye
endekleyeceksin. Burada ana fikir, sermaye kaçışları ile
ekonominin kan kaybına uğramasını önlemek. Bunları yaparsan
bir döviz krizinin önünü kesersin; döviz piyasalarını spekülatif
amaçla manipüle eden sülüklerin hareket alanını daraltırsın.
.
Tayyip Kardeşim,
“Piyasalar” denilen zevatı yakın markaja aldıktan sonra, borçları
masaya yatıracaksın. Başka yolu yok..
Birincisi, vadesi gelen devlet kağıtlarını (DİBS) uzun vadeli,
enflasyona endeksli kağıtlarla değiştirebilirsin. Bu işlem,
vade uyumsuzluğu nedeniyle bazı bankaları sarsacak gibi olursa, o
zaman da, vadesi gelen senetleri Merkez Bankası kaynaklarıyla,
yeni borç ihaleleri açmadan, ödersin. Biraz likit girer sisteme,
ama olsun..
İkincisi devlet kağıtlarının faiz gelirlerini etkili bir biçimde
vergilemen gerekir. Reel faizler yüzde 30’ları aşmış. Müsaade
etsinler de bu fahiş kazançtan biraz vergi alınsın, değil mi
ama !.. Hem 2000’de bu yapıldı ve kıyamet de kopmadı. Bugün
niye yapılmayacakmış!..Bu vergileme ile hem Hazine’ye para
girer, bu sayede de borçlanma ihtiyacı azalır hem de reel faiz düşer,
yatırım iklimi için zemin hazırlanır.
Üçüncü olarak Tayyip kardeşim, devlet kağıtlarına yatırım
yapmış muhterem “piyasalar”a bir kereye mahsus bir servet
vergisi uygulamalısın ve buradan elde edilecek vergi hasılatını
da delikanlı gibi borç ödemede kullanabilirsin.
Bunlar yapılmayacak şeyler değil. Benzerini 1994’te Tansu Hanım,
Net Aktif Vergisi adıyla yapmıştı. Kimsenin gıkı çıkmamıştı.
Delikanlı Tayyip, Tansu Çiller’in yaptığını yapamayacak mı
yani ?
Eğer bu iç borç operasyonlarını yapabilirsen Tayyip kardeşim,
bunlar parasal genişlemeye yol açar ve de mevduat ve kredi
faizlerini aşağıya çeker , böylece talep canlanır , boş
kapasiteler kullanılır, üretim genişler. Çarklar döner, işsizlere
iş imkanı çıkar. Tünelin ucunda bir ışık görürüz Allah’ın
izniyle…
Bitmedi. İç borçların yanında dış borçlara da el atman
gerekecek.
Bir kere, sermaye kontrolünü getirdin ve dizginleri
“piyasalar”ın elinden aldın mı, sonra da iç borçta söylediğim
operasyonları yaptın mı, IMF’nin “yüzde 6.5 faiz dışı
fazla” diye tutturduğu hedefi, millete zulmetmeden gerçekleştirirsin,
IMF’nin de façasını alırsın, bundan emin ol.
Bunları yapınca artık, evinin içini düzene sokmuş bir ülke
olarak dış aleme alnı açık çıkabilir dış borç
operasyonunun düğmesine basabilirsin.
Önce şunları yapacaksın: Kamuya ait dış borçla ilgili anapara
ödemelerini tek yönlü olarak dondurmalısın; özel kredilerle
ilgili yükümlülükleri ise, sermaye hareketlerini kontrol altına
aldın mı, zaten fiilen “askıya almış”olursun. Bu önlemleri
aldıktan sonra diyebilirsin ki, Ey dünya milletinin insanları,
ben yaptığım iç operasyonlarla artık iç borcunu çevirebilen
ve içborç yükünü hafifletmiş bir ülkeyim ve sizden de 130
milyar dolara çıkmış borçlarım konusunda anlayış ve yardım
bekliyorum. Delikanlı sözü, borcunuzu inkar etmiyorum, ödeyeceğim.
Ama gelin yeniden bir anlaşma yapalım.
Tayyip kardeşim, bunu yapmanın tam zamanıdır üstelik. Burnunun
dibinde savaş patlamış, savaştan büyük zarar görmüş bir ülkenin
bu çağrısını kimse ayıplamaz, hor görmez.
Bunu daha 1998’de, güneşli bir havada Rusya yaptı ve kıyamet
kopmadı. Bugün Rusya nerede, biz neredeyiz. Sana küçük bir not
vereyim. Bizim borsa endeksi 2002’de yüzde 36 gerilerken, Rusya
Mos times endeksi yüzde 37 arttı.
Hülasa, şimdi gerçek bir delikanlı gibi davranma ve imtihan
zamanıdır Tayyip kardeşim.
Bu tavsiyelerime uydun, uydun..Uymaz da kulak arkası eder Sakıp Ağa’nın
ve Ertuğrul’un yolundan gidersen, bile bile lades oldun demektir.
Arkandan hiçbir Kasımpaşalı ağlamayacaktır, kendi etti, kendi
buldu diyeceklerdir, bilesin.
Baki selamlar…
|
|
|