SİVİL TOPLUMCULUK
VE ALTERNATİF BAKIŞ
Doğan T. KAYA
“
Türkiye’de
burjuva demokrasisinin
araçları olması
gereken kurumlar, mekanizmalar, söylemler v.b. rejimin ‘ne
olduğunun’ göstergesi değildir. Tam tersine ‘ne olduğunu’ gizlemek
içindir. Her dönemde rejim kendini örtülü veya açık bir terör rejimi
olarak üretebilmiştir.”
Fikret BAŞKAYA
Örgüt temel anlamda ortak çıkarlarını
gerçekleştirmek için bireylerin oluşturduğu topluluktur.Örgütlenme
ise bu topluluğun daha fazla üye kazanmak ve beklentilerini
gerçekleştirmek için izlediği genel politikalar bütünü olarak kabaca
tanımlanabilir.Günümüzde çağdaş anlamda bütün toplumların genel
olarak örgütlülüğü yadsımayan fakat batı toplumlarından doğu
toplumlarına doğru gidildikçe ivmesi düşen bir örgütlülük
portresiyle karşılaşmaktayız.
Çağdaş toplumların örgütlü olmalarıyla övündükleri ve kendilerini
ifade etmek ,taleplerini daha iyi duyurmak,yaşamını anlamlandırmak
gibi sebeplerle çeşitli sivil toplum örgütlerine yöneldiklerini
söyleyebiliriz.Bu anlamda örgütlülük rejimin
güvencesindedir.Sistemin dinamiklerinin Sivil Toplum Örgütlerini(STÖ)
rejimin adeta bir güvencesi olarak görüp gelişimini
desteklediklerini de Avrupa kamuoyunun yapısında rahatlıkla
görebiliriz.
Bu anlamda ülkemizde de kimi anlayışların STÖ’ lerini demokrasinin
bir kalesi gibi görüp sivilciliğe soyunmaları da burjuva
demokrasisinin ideolojik yansımalarından birisidir.Fakat çelişkili
olan yön hem sistem karşıtı olmak hem de sistemi üstü kapalı da olsa
meşrulaştıran örgütleri yaygınlaştırmaktır.
‘.....Sivil toplum, çeşitli toplumsal öznelerin mücadeleleri
sonucunda kurulabilecek bir alan değil ,kapitalist gelişmenin
doğasına uygun olarak gelişen bir ilişkiler bütünlüğüdür.’(Solda
Sivil Toplum Söylemi –Metin ÇULHAOĞLU,Can SOYER-Özgür Üniversite
defterleri sayı:6 ekim 2000-s:14)
Bu
anlamda sosyalist söylemlerle sivil toplumculuğun uyumsuzluk
problemi olduğunu söyleyebiliriz.Çünkü kapitalist sistemlerin temel
özelliği sisteme uyumlu bireyler yetiştirmektir.Bu uyumun temel
okulları da bilindiği gibi bu toplumlardaki çeşitli dernek ve
örgütler olmaktadır.Kapitalist sistemin birey üzerinde geliştirdiği
kendi özüne ve değerlerine yabancılaşması bireylerin yaşamını
anlamsızlaştırmakta ve bunalımlara sürüklemektedir.Birey bu
bunalımın kökenini çözümleyecek sınıf bilincinden yoksunsa
;eğilimlerini yönlendirecek dernekler ve örgütlerde aktif
potansiyelini tüketir.Bu potansiyelin sınıfsal anlamda çatışmaya
dönüşmesini engellemek için sistem her türlü STÖ’ lerini
destekler,bunları korur varlıklarını devam ettirmeleri için yasal
güvence altına alır.
‘Konuya strateji açısından bakıldığında ise sivil toplumcu söylem
,birincisi,sınıf mücadelesi ve siyasal iktidar hedefini
dışlar;ikincisi,bütün siyasal etkinliğin sonal amacını
demokratikleştirme ile sınırlar.’(age s.26)
Muhalif anlamda örgütlülüğü temele alan bir anlayışın STÖ’ ler
aracılığıyla mücadelesi ancak sistemi bütünleyici bir unsur olarak
ortaya çıkmaktadır.Özellikle ülkemizdeki işveren örgütlerinin hatta
bazen devlet yetkililerinin de destek sunduğu demokratikleşme
(!)için anahtar olarak gördükleri sivil toplumculuk anlayışı rejime
eklenmeci mantığın üstü örtülü ifadesinden başka bir şey değildir.
‘....STK(Sivil Toplum Kurumu)olarak tanımlanan bir form içindeki bu
örgütsel anlayış ayrıca önümüzde aşılması gereken yeni ve önemli bir
sorun olarak ortaya çıkmaktadır.STK’lar,demokrasi ,katılım ve
dönüştürücü eylemin tek aracı olarak topluma sunulmakta,toplumun
içindeki her sınıf ve gruptan insan bu yapılar içinde bir araya
gelerek,sınıflar üstü bir kimlik ve statüde tarihsel kimliklerinden
uzaklaştırılmaktadırlar.Geleneksel örgütlenmelerin yozlaşmışlığı ve
çürümüşlüğü de bu süreçte katalizör olmuştur.’(Özgür Üniversite
Forumu –Sayı:15-sy:64)
Osmanlıdan kalan ve Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren de devlette
etkin güç olan askerlerin toplumda yarattığı otoriter yapılanmanın
demokratik bir makyajla örtünmesi için sivil yani askerden
bağımsızmış gibi görünen fakat rejimin varlığının güvenilir
bekçileri konumunda olan bu örgütlülükler sivil toplum
örgütleridir.Kimi zaman bir işveren örgütü (TUSİAD,TİSK,TOBB) Kimi
zamanlar da bir kitle derneği(ADD) olarak toplumda yaygın bir kitle
desteğine sahip olarak varlıklarını devam ettirebilirler
Fakat burada önemli olan bir nokta STÖ' cülüğü sol değerlere sahip
çıktığını iddia edenlerin savunmasıdır.Sistemin meşrulaştırma
araçlarına, sınıf savaşı adına yola çıktığını söyleyenlerin sahip
çıkması hayli çelişkili bir durum yaratmaktadır.Rejimin içten içe
örgütlenmesi için rahatlık yarattığı bu anlayışlar zamanla
kitlelerin bilincinde reformizme kayışı örgütleme yoluna
gitmektedirler.Kendi siyasal geriliklerine rejime eklenerek ya da
legal ize ederek kavram kargaşası yoluyla sol değerleri tüketme
yarışına girmektedirler .
’ .......
Demokrasi çeşitli toplumsal mücadeleler sınıf çatışmaları vb.
sonucunda kurulabilir dolayısıyla demokrasiyi geliştirmek adına
verilecek bir mücadelenin anlamlı tarafları vardır ;ama sivil
toplumu geliştirmek adına bir mücadele yürütmenin anlamlı olduğu pek
söylenemez. Çünkü sivil toplum,uğruna yürütülecek toplumsal
mücadeleler ve çalışma sonucunda kurulabilecek,geliştirilebilecek
bir alan değildir;vardır o kadar.’(a.g.e.s.46)
Sistemin kirli ilişkilerini açığa çıkarıp teşhir edecek
yapılanmalardan yoksunluk,rejimin daha da güçlenmesini
sağlamaktadır.Temel anlamda Devletin politikalarından bağımsız
rejime muhalif olması gereken STÖ’ leri Fikret BAŞKAYA’ nın
deyimiyle Devlet Kitle Örgütleri (!)olma konumuna doğru hızla yol
almaktadırlar.
‘Devletten mutlaka bağımsız olmaları gereken kitle örgütlerine
gelince ,onlarda son tahlilde ‘devlet örgütüdür’ Devlet kalk deyince
kalkıyorlar,otur deyince oturuyorlar.Bir kere devlet hakkında aynı
devlet gibi düşünüyorlar.Resmi tarih ve resmi ideoloji tarafından
‘serbestlenmiş’ durumdalar.Zaten çoğu biçimsel olarak ta yarı resmi
devlet kuruluşudur.Ama hepsinde ortak payda ,resmi ideolojiden
bağımsızlaşamamış olmalarıdır. Kurumsal ve ideolojik olarak
devletten bağımsızlaşamamış kitle örgütlerinin bir şeyler yapması da
süreci etkilemesi de mümkün değildir.Bu güne kadar Türkiye’de ne
yapıldıysa egemenlerin bir manipülasyonu olarak
yapılmıştır.’(Yenilgi Tuzağı-Fikret BAŞKAYA-Ütopya yayınevi-s142)
Alternatif bir örgütlenme biçimi olarak Demokratik Kitle Örgütlerini
(DKÖ) geliştirmek bir zorunluluk halini almıştır.Kısmi olarak
varolan fakat kitleselleşemeyen bir çok DKÖ Alternatif örgütlenme
biçimleriyle halka ulaşabilmenin ,politika üretebilmenin anahtarı
olmalıdırlar.
Bu
örgütlerin temel amaçları net olarak konmalı ,eylemlilik tarzından
,üye örgütlenmesine kadar net bir bilinç kitlelere
yansıtılmalıdır.Kendi iç yapısında demokrat olamayan bir yapı
toplumu değiştirme öznesinde alternatif olma anlayışında samimi
değildir.Bu anlamda demokrasinin tüm ilkeleriyle yaşatılacağı
,üyelerinin özgürce taleplerini iletebileceği ve tabanın iradesi ve
denetimine sürekli açık olan bir örgütlülük anlayışı kitlelere güven
verebilecektir.
Mevcut sorunlara akılcı tespitler koyan,çözüm üretme çabasını
bilimsel kriterlere dayandıran , devletin politikalarından tamamen
bağımsız ,tabana dayanan,kararları demokratik mekanizmayla işleyen
bir örgütlülük ancak muhalif bir örgütlülük olarak sayılabilir.Bu
örgütlülüğü siyasi partilerden ,derneklere ve sendikalara kadar her
çeşit kurumsallıkla ifade edebiliriz. Unutulmamalıdır ki kendi
tabanını dönüşüme hazırlayamayan bir örgütlülük sistemi dönüştürme
adına hiçbir şey üretemez.DKÖ’ ler ülkemiz açısından yaşamsal bir
zorunluluktur.Bu örgütlerin yaşatılması ;eylem pratiğiyle
,tüzükleriyle ,ilkeleriyle birlikte toplumsal dönüşüme katılması
yaşamın ve geleceğin değerlerinin örgütlenmesi açısından hayati
önemdedir.
|