Ç i m d i
k
“Wanted !..”
Refik Baydur çok kızmış !..
Hani şu, TİSK başkanımız Refik Baydur.
Açılımı Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu
olan en bir büyük sendikamızın değişmez en bir büyük başkanı.
Arıyor !..
Ey ahali !..
Duyduk duymadık demeyin !..
“Tarafsız bir Cumhurbaşkanı arıyor !..”
Bulur bulmaz Ahmet Necdet Sezer’i atacak. 16 yıldızlı
amblemi onun yakasına takacak.
Ey ahali !..
Duyduk duymadık demeyin.
Tarafsız bir Cumhurbaşkanı bulun, Refik Baydur’a
getirin !..
Üstelik yüklüce bir ödül de var.
Hani haksız sayılmaz...
Nasılını onun da, bizim de anlayamadığımız (Aslında
AB’nin gözünü boyama cinliği hepimizin malûmu İş Güvencesi
Yasası...) Geçen dönem TBMM’den çıkmış... Ama yürürlüğü, pek
saygıdeğer patronlarımızın olağanüstü tehditleri... Refik Baydur
üstâdımızın olağanüstü kulisi... İşçi Sendikalarımızın olağanüstü
özverisi... Ve Hükümetlerimizin olağanüstü çekingenlikleri sonucu
ertelene ertelene 15 Mart 2003’e sarktırılmıştı.
15 Mart 2003 yaklaşırken yeni... Güçlü... Kudretli
iktidarımızın da aynı yöntemlerle ikna edilmesi sonucu yürürlüğü 1
gün gecikmeyle de olsa Hazirana kadar “ötelenmişti” ya !..
Fukara işçilerle, özverili sendikaları o 1-3-5 günlük
yürürlüğün bile sağladığı kazanımların ayırdına varıncaya sevgili...
Hamiyetli... Vefakâr... Haksever... Cömert(!) işverenlerimiz, bütün
yürük atlara binerek bütün Üsküdarları geçeceklerdi ya !..
Cumhurbaşkanı o “ötelemeyi” elinin tersiyle
öteleyiverdi.
Ve 15 Mart 2003 tarihinden beri işverenlerimizin
saltanatı, yasa kurallarına bağlandı. Ve o günden beri işçiler pek
kullanamasa da, “neden attın?” sorusu yargıçların eline geçti.
O güne kadar hatta hükümetleri tehdit edecek güçte
astığı astık, kestiği kestik patronlarımızın... Attığı işçiyle aynı
zeminde el pençe kürsüdeki yargıca gerekçe sunmasını düşünebiliyor
musunuz ?
Güç, hükmünü geçirebilmektir.
Gerekçe saymak ise, bilgiçlerin eşitlik safsatasına
aldırmayın. Bal gibi ırgatlık... Marabalık... Baldırı çıplaklık.
Ah 21. Dönem TBMM ah !..
Bukalemun gibi her renge bürünebilen nice “devlet
adamı(!)” duruyorken... Ömrü yurttaşları yasa önünde eşit saymakla
geçmiş bir yargıcı Cumhurbaşkanı seçmek var mıydı ?
Hiç işçiyle işveren ne önünde olur olsun, eşit olur mu
?
Birinde yalılar... Köşkler... Cipler... Uçaklar...
Yatlar... Katlar... Fabrikalar ve milyonla, milyarla sayılan
dolarlar var.
Biri 15 saat de çalışsa, kuru ekmeğe muhtaç baldırı
çıplak.
Tarafsız bir Cumhurbaşkanı... Tarafsız bir gözle
baksa, kimin güçlü... Pardon haklı olduğunu hemen anlardı.
Anlamadığına... Anlayamadığına göre, TİSK Başkanı
Refik Baydur yerden göğe haklı ;
“Bu Cumhurbaşkanı tarafsız değil !..
Hemen tarafsız birini bulup Çankaya’ya onu çıkarmalı.”
Duyduk duymadık demeyin !..
Gereken masrafın da ödülün de tamamı, gerekçesiz
kovulan işçilerin tazminatlarından toplanıp verilecek.
Vah... Vah !..
Karamsarlar !..
Unuttuk sanmayın !..
Nisan başı... Ama 1 Nisan değil !..
Dışsatım geçen aya göre yine arttı...
Daha da revnaklısı, 2002’nin resmî büyümesi açıklandı.
Tamı tamına yüzde 7.8miş !..
Gördünüz mü olanları ?
Yine batmadık !..
Hayret “bişey !..”
IMF’nin... DB’nin... DTÖ’nin... Hazinenin...
DPT’nin... Geçmiş ve yeni gelmiş Hükümetlerin... Hatta daha hızlı,
daha yoğun, daha etkin kalkınma yöntemleri önerecek yerde, nasıl
battığımız üzerine fetvalar düzen bütün bilgelerimizin inadına...
Tahminlerin nerdeyse iki katı oranında büyüme gerçekleşmiş.
Ah ah !..
Mart ayı dışsatım rakamları, Şubatı gene geçmese...
Yılın ilk üç ayının artış oranı yüzde 32’yi aşmasa... O akıldaneler
yapacağını yine bilir... Hepsini derer, dürer Irak savaşının yalan
makinalarında kıyım kıyım kıyıverir. Ama geride TBMM’nin 1 Mart
kararı... O dem küçük dağları yaratan ABD Dışişleri Bakanı General
(e) Colin Powell’in, 2 Nisan akşamı süklüm püklüm Ankara
ziyareti...Başkan Bush’un geçici savaş bütçesinde 8.5 milyar dolar
krediye çevrilebilir 1 milyar dolarlık sadaka, pardon “hibe” paketi
var.
Hiç gelecek görmese, zengin tutar da yoksula sadaka
verir mi ?
Demek ki bu Türkiye insanında bir şeyler var...
Var ya !..
O ne ola ki ?
Ey fetva üstâdı medrese mollaları !..
Bulup bilip deyiverseniz de biz de öğrensek olmaz mı ?
Müjde
Tarih : 4 Nisan
Cuma.
Saat : 6.30.
Yer : Televizyon.
Kanal : NTV.
Program : Sabah
Haberleri...
Sunucu, hiç vakit
yitirmeden, Vaşington’a bağlanıyor.
Karşımızda, NTV’nin
Vaşington temsilcisi Ümit Enginsoy.
“Buradan Türk
halkına müjdeliyorum,” diyor.
Hayret ki, hayret
!..
Hergün... Günde
birkaç kez, her sözcüğü birkaç “eee... aaa... ııı...” ile birkaç
heceye ayırmadan izleyiciye sunmayan Ümit Enginsoy bütün tümceyi tek
solukta tamamlıyor.
Üstelik o kadar da
değil !..
İnanmayan o günün
bandını yeniden dinlesin.
Hemen sonraki ;
“Türkiye’ye 1
milyar dolar hibe içeren geçici bütçe Kongrenin her iki kanadından
geçerek yasalaştı...” Sözlerini de neredeyse hiç kekelemeden
aktarıyor.
Kekemelerin aşkla
meşkte bülbül gibi şakıdığını bilirdik...
Ama sadaka kapmış
dilenci sevindiriğinde de hitabet erbâbına taş çıkartacağını
sâyelerinde öğrendik.
Aman ne sevindik...
Ne sevindik !..
Artık bundan sonra
Vaşington haberlerini teklemesiz dinler... Sadakası l, borç ilâvesi
8.5 milyar doları yiye yiye bitiremeyiz.
Anlı şanlı NTV’nin,
anlı şanlı Vaşington temsilcisi...
Hay sen de, müjden
kadar çok yaşa emi ?
Gül Alınmış !..
İlk bakışta haklı !..
Medyadan yakınmayan var mı ?
Okura değil,sermayeye yaslanalı,medyada ne ar kaldı ne
namus.
Varsa yoksa para... Varsa yoksa güç.
Kendi parası, kendi gücü değil ama...
Patronlarının parasıyla, onları da dehşetlere
garkedebilecek güç.
Ufarağını zıplatan lumpeniyse,kodamanını oynatan
düzenli güç.
Bu büyük... Güzel... Çağdaş uygarlığı aşmayı çoktan
haketmiş sevgili ülkede yıllarca milletvekilliği, bakanlık...
Aylarca Başbakanlık yapmış... Halen de Hükümet’in en etkin
koltuklarından birinde oturan Abdullah Gül’ün bu gerçeği bilmemesi
mümkün mü ?
Eee !..
“ Söylemimiz kelimesi kelimesine aynı. Ama, biz
söyleyince ufacık, kısacık veriliyor... Genelkurmay Başkanı
söyleyince sürmanşet ve bütün ayrıntılarıyla...”
Yakınması ne oluyor ?
Kıskançlıksa geçersiz. Kıskanılacak yerde kendisi.
Oraya halkın oylarıyla geldi.
Tarihe not düşmekse anlamsız.
Seçimli demokrasilerin tarihi Hükümet üyelerine,
siyasal istenci hayata geçirebildiğinde not verir.
Sıkmıyor, geçiremiyorsa, yaktığı ağıt emekli karnesine
işlenir.
Diyelim ki Abdullah Gül, bunca yıldır bunu
öğrenememiştir.
Ama medyamız elit... Açıkgöz... Aklıevveldir.
Büyük sermayeyi kokladığı an parayı... Namlu ya da
süngünün ucunu gördüğü an gücü öğrenmiştir.
Ve doğrusu öğrendiğini de, pek güzel uygulamaktadır.
Başbakanı Erdoğan, yardımcısı Gül ve Gurubu
Hükümetiyle AKP en çok parayla en fazla gücün kendinde olduğunu
hiçbir kuşkuya meydan bırakmayacak biçimde kanıtlayıncaya,
bizcileyin gölgededir.
Zaten yüzde 35 oyla da, olunsa olunsa iktidarın
gölgesi olunur.
Ve tıpkısının aynısı bugünkü durum gibi.
Tek imzayla görülen iş hallaç pamuğu gibi atılır
da...İkili üçlüde ya kıskançlık krizlerine tutulur... Ya alınganlık
ağıtlarına yatılır.
Değil mi ya !..
Yok Devenin Başı
Deniz Som çok iyi etmiş.
Yılların duyarlı gözlemini öykünün satirine
döküvermiş.
Her bir öykü, dünyamızın küçültülmüş aynası. Her biri
gülünç bir olaydan yola çıkıyor. Ve hiçbir söz süsüne gerek
duymaksızın, komedyanın içindeki o derin trajediyi bütün
çıplaklığıyla gözlerimizin önüne sere sere... Çarpıcılığını
bilincimize vura vura ilerliyor. Ve her biri kitabın başlığını...
“Yok Devenin Başı”nı söyleterek bitiyor.
Usta bir gazetecinin, ona buna sürtünen yerine o duru,
sade ve güzel diliyle öykü... Hatta roman yazdığında, Maupasant
gözlemini, Aziz Nesin kıvraklığıyla nasıl sunacağını... Günlük
olayların birini bile yaşamış... Ya da hiç yaşamamış olanları bile
nasıl irkilteceğini... Dahası, yaşam gerçeğinin yetkin bir gözlem...
Etkin bir kalemle her tür fanteziden çok daha fantastik
olabileceğini görmek istiyorsanız, “Yok Devenin Başını” okuyun.
Deniz Som’a siz de teşekkür edeceksiniz.
Elbet toplumcu gerçekçiliğin anlamını bir kez daha
kavramak... Ve herkesin kendi kalçasında kıl saydığı şu post-modern
dönemin, gerçeği hiçbir biçimde gölgeleyemeyeceğini görmek
istiyorsanız.
|