...

......

Ana Sayfa

Arşıv Katkıda Bulunanlar Yararlı Lınkler E-Maıl

                                              a p a ç ı k 

MHP'nin Dramı II

Erol TOY

Beceriksizliğimin tamamlanmadan sunduğu önceki yazının kastı, MHP'nin bugün içinde çırpındığı durumdu. Çünkü ülkü, konum, tutum ve davranışı ne olursa olsun demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan bir parti için en geçerli sınav açıkça yönetime geldiği anda başlar.
Muhalefetteyken gökteki ayı vaadetmek... Dolaylı ya da dolaysız iktidar yardakçısıyken hem iş çevirmek, hem erdem taslamak... Kötüsünde suçu ortağa atmak kolay. 
Ama açık ve ağırlıklı biçimde yönetime gelindi mi Mevlâna'yı doğrulayacaksın. Yâni ya olduğun gibi ya göründüğün gibi olacaksın.
Yıllar yılı varolma kaygısıyla yükseltilen, koruma, kollama dayanışması, toplumsal ahlâk ve erdem sınavıyla karşı karşıya.
Olduğun gibi görünürsen, bütün kirli çıkılar kendiliğinden açılır. Uçbeyiyken kâr hanene yazılan beceri ve başarıların tümü, haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk sayılır. Eski defterdeki her hata ele yüze bulaşan lekeye dönüşür. 
Göründüğün gibi olursan, geçmişin birey ya da kitle kazanımlarından vazgeçmeye koşulursun. 
Şöyle açalım mı ?
MHP 35 yıldır bazen liberal, bazen dinci... Ama hep sağ merkezin tamamlayıcı, - çok zaman da vurucu, - gücüydü. Yâni dışardan desteklediği zaman da, birkaç bakanla içinde bulunduğu zaman da merkez sağın eksiğini gideriyordu.
Elbet bunun karşılığı vardı. 
Olunca merkeze eklenmekle, merkezi kendi gücüne eklemek üyelerinin anlayış ve becerisine bağlıydı. Erdemle ideolojisine hizmet de, çete başı olup çıkmak da seçimine bağlıydı. 
Sorumluluk nasılsa başkasına aitti. Ve her iki durumda da başarı hem örgüte hem üyelerine güç ve çıkar sağlıyordu. 
Bu çember genişledikçe dayatma ve sızma alanı büyüyor.. Kamu kuruluşunda yetkili konuma gelenin, yandaşına sağladığı yeni kadro, etkiyi artırdıkça, merkezin hoşgörüsü genişliyordu. 
Zaten sağ merkez her tür ilişki ve oluşumun yasallıkla ahlâkiliğine değil, kitaba uygunluğuna bakmaktadır. Bu anlayışa çok sıkı bir dayanışma eklenince, yaklaşım genelleşir. Artık sağlanan çıkarın ölçütü ahlâk değil, miktarı.. Elde edilen imtiyazın niteliği değil, etkisi değerlendirilir. 
Açıp basite indirgeyelim. 
Büyük ve kârlı bir devlet ihalesinin yandaşa verilmesini ahlâka... Ülküdaş suçunun örtülmesini imtiyaza örnek alıp kuram ve kitlesel güçlenmeyi dayanışmanın bu türüne dayayalım.
Yıllardır yenene ballı börek demez misiniz? 
Ortalık sıkışan yandaş imdadına koşan para babaları.. Devlet adına zulüm kılıcı sallayan gurur kaynaklarıyla dolar.
Ne var ki, kötüsü geldiğinde, merkez baskın çıkar. Yandaş kollayanlar keselerini düğümler... Devlet atına binenler mahmuz basıp çeker gider. Yıllar boyu o dayanışmadan pay aldığını sananlar ceza değirmenin haznesine dökülüverir.
İşte Türkeş'in, 12 Eylül Mahkemelerindeki; " Fikirlerimiz iktidarda, biz içerdeyiz, " çığlığının hem nedeni hem anlamı budur. 
Hoca helvayı karmış ama, beğenmemiştir.
1990'lar MHP'si, 1980 öncesinden çok ders almış, epeyce değişmiştir. 
12 Eylül 1980 balyozu, her siyasal kesim gibi MHP'de de çözülmeyi dayatmış... Atlılarının bir bölümü icazetli yeni partilerde mevzilenmiş... Bazıları alıştığı yolda, ( çek-senet tahsilâtından, yer altının vurdu-kırdı batağına,) saplanmış. Çoğu Türkeş'in çevresinde çelik bir çekirdek oluşturup partinin yeniden dirilişini sağlamıştır.
Ama tam da o günlerde Sovyetler Birliği dağılmış... İdeolojik temeli çöken ülkücü çekirdek boşluğa düşerek dinci uçbeyi (Refah Partisi'ne,) yamanmak zorunda kalmıştır.
İşte o yama şansını iki kez güldürür.
Seçim sonrası ayrışırken, dinci kanadından (BBP) kurtularak merkeze daha kolay yanaşır.
Güneydoğu olayları doruğuna ulaşır. 
Ekonomi kentleşme ve dışsatım sonucu, üretim artışı dayatınca Siyasal İrade yüzyıllarca unuttuğu Güneydoğu'yu anımsar.
GAP gündeme gelir. 
Uzun süre kem gözden sakınılan girişimin niteliği sonunda anlaşılır. Ve o andan başlayarak Güneydoğu kaynar kazana döner. 
Kahramanlık çağı başlamıştır. 
Bunun neredeyse her yerleşim biriminde ürettiği gazilerle şehitler MHP çelik çekirdeğinin hasadına dönüşür. Ama Partinin Başbuğ Türkeş'le tek başına girdiği 1995 seçiminde aldığı yüzde 8.5 oy harmanın büyüklüğünü gözlerden gizler.
O arada Türkeş ölür. 
Partiyi bölmesi beklenen olaylı kurultaylar, kamuoyunun pek tanımadığı Devlet Bahçeli'yi başkanlığa getirir.
Ne var ki, Meclis dışı kalmış partinin, pek tanınmayan yeni başkanı tavlı tarlayla hasadının büyüklüğünü görmüştür. 
1999'a uzanan yılları onun üstüne inşa eder. 
Tohum tutar. Sıcağı kazanın içinde yaşayan Güneydoğu dışında, başka parti... En çok da CHP, yandaşı olarak askere giden kahramanın dönüşte MHP'li olmasını sağlar. Bunun çelik çekirdeği hem daha güçlü, hem daha kararlı kılacağı açıktır. 
Yeni yönetim merkez hoşgörüsünün vurdu-kırdısına alışmış üyelerini, çok zaman toplu halde atıp ocaklarını kapatmakta duraksamaz.
Tutum, hasadı büyütür. 
Merkez liberallerin yolsuzluk, uç dincilerin çapsızlığından bunalmış sağ seçmenin gözünde MHP'ni bütünüyle aklamasa da 1999 seçimlerinin sınav adayı haline getirir.
Bizde âdettir. 
Atanmışı, seçilmişi seçmenin gücünü inkâr edemezse, ikincil etken sayar. 
Bu yüzden, 1999 seçimlerine gidilirken yönetenleri de içinde kimse, MHP'nin yüzde 12-13'ten fazla oy alabileceğini varsaymaz. 
Saymadığından merkez kadrolarında pişmiş yandaşların altı, çevre akıncılarıyla doldurulur.
Ama 1999 seçimleri sürprizdir.
Devlet kılıcı salladığını sanırken, çetecilik, gasp ve cinayetten hükümlü... Ceza ve tutukevi dışında deneyimsiz militan, devleti yönetmekle burun buruna gelmiştir 
Zaten dram da burada kendini gösterir.
Tokmak elden gitmiş... Davul, çok yüreği ağza getiren gümbürtüyle boynuna geçivermiştir.
Artık alan değil, veren konumundadır. 
Yol, yöntem yasa ve usûle ne kadar uyarsa uysun kendine ayırdığı pay, halkın ekmeğinden çalınmış lokmadır... Haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk mızraklarına dönüşüp göze batar.
Alışmış kudurmuştan beter, deyimi bizim. 
Ne kadar titrer ve kendine dönerse dönsün, yılların alışkanlığından sıyrılmak zordur.
Kanıt mı ? 
Bırakın il, ilçe ve beldelerde vurdu-kırdı ya da dayanışmayla iş tutanları... Seçim öncesi Genel Sekreter, sonrasında Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'la partisinin şimdi içine düştüğü durumdan iyisini kim nerden bulabilir ? 
Sakın Mevlâna'ya özenip dün, dünde kaldı cancağızım, unutulur gider demeyin. 
2002 üçüncü bütçe yılı. Geleneğe göre bir sonrasında Genel Seçim var. 
Ve deprem, sel gibi doğal... İstikrar önlemi ve kriz gibi yapay afetlerin iki yıldır gizlediği bir nice kirli çıkının, ortaya dökülmesinin tam zamanı 
Yarası olan gocunsun !.. 
Her sivilce kaşınacak... Her yara açılacak... Ve seçim sonunda her parti kendi dramının hüsran trajedisine dönüşmesine katlanacaktır. 

a p a ç ı k 
Erol Toy

MHP'nin Dramı II

Beceriksizliğimin tamamlanmadan sunduğu önceki yazının kastı, MHP'nin bugün içinde çırpındığı durumdu. Çünkü ülkü, konum, tutum ve davranışı ne olursa olsun demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan bir parti için en geçerli sınav açıkça yönetime geldiği anda başlar.
Muhalefetteyken gökteki ayı vaadetmek... Dolaylı ya da dolaysız iktidar yardakçısıyken hem iş çevirmek, hem erdem taslamak... Kötüsünde suçu ortağa atmak kolay. 
Ama açık ve ağırlıklı biçimde yönetime gelindi mi Mevlâna'yı doğrulayacaksın. Yâni ya olduğun gibi ya göründüğün gibi olacaksın.
Yıllar yılı varolma kaygısıyla yükseltilen, koruma, kollama dayanışması, toplumsal ahlâk ve erdem sınavıyla karşı karşıya.
Olduğun gibi görünürsen, bütün kirli çıkılar kendiliğinden açılır. Uçbeyiyken kâr hanene yazılan beceri ve başarıların tümü, haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk sayılır. Eski defterdeki her hata ele yüze bulaşan lekeye dönüşür. 
Göründüğün gibi olursan, geçmişin birey ya da kitle kazanımlarından vazgeçmeye koşulursun. 
Şöyle açalım mı ?
MHP 35 yıldır bazen liberal, bazen dinci... Ama hep sağ merkezin tamamlayıcı, - çok zaman da vurucu, - gücüydü. Yâni dışardan desteklediği zaman da, birkaç bakanla içinde bulunduğu zaman da merkez sağın eksiğini gideriyordu.
Elbet bunun karşılığı vardı. 
Olunca merkeze eklenmekle, merkezi kendi gücüne eklemek üyelerinin anlayış ve becerisine bağlıydı. Erdemle ideolojisine hizmet de, çete başı olup çıkmak da seçimine bağlıydı. 
Sorumluluk nasılsa başkasına aitti. Ve her iki durumda da başarı hem örgüte hem üyelerine güç ve çıkar sağlıyordu. 
Bu çember genişledikçe dayatma ve sızma alanı büyüyor.. Kamu kuruluşunda yetkili konuma gelenin, yandaşına sağladığı yeni kadro, etkiyi artırdıkça, merkezin hoşgörüsü genişliyordu. 
Zaten sağ merkez her tür ilişki ve oluşumun yasallıkla ahlâkiliğine değil, kitaba uygunluğuna bakmaktadır. Bu anlayışa çok sıkı bir dayanışma eklenince, yaklaşım genelleşir. Artık sağlanan çıkarın ölçütü ahlâk değil, miktarı.. Elde edilen imtiyazın niteliği değil, etkisi değerlendirilir. 
Açıp basite indirgeyelim. 
Büyük ve kârlı bir devlet ihalesinin yandaşa verilmesini ahlâka... Ülküdaş suçunun örtülmesini imtiyaza örnek alıp kuram ve kitlesel güçlenmeyi dayanışmanın bu türüne dayayalım.
Yıllardır yenene ballı börek demez misiniz? 
Ortalık sıkışan yandaş imdadına koşan para babaları.. Devlet adına zulüm kılıcı sallayan gurur kaynaklarıyla dolar.
Ne var ki, kötüsü geldiğinde, merkez baskın çıkar. Yandaş kollayanlar keselerini düğümler... Devlet atına binenler mahmuz basıp çeker gider. Yıllar boyu o dayanışmadan pay aldığını sananlar ceza değirmenin haznesine dökülüverir.
İşte Türkeş'in, 12 Eylül Mahkemelerindeki; " Fikirlerimiz iktidarda, biz içerdeyiz, " çığlığının hem nedeni hem anlamı budur. 
Hoca helvayı karmış ama, beğenmemiştir.
1990'lar MHP'si, 1980 öncesinden çok ders almış, epeyce değişmiştir. 
12 Eylül 1980 balyozu, her siyasal kesim gibi MHP'de de çözülmeyi dayatmış... Atlılarının bir bölümü icazetli yeni partilerde mevzilenmiş... Bazıları alıştığı yolda, ( çek-senet tahsilâtından, yer altının vurdu-kırdı batağına,) saplanmış. Çoğu Türkeş'in çevresinde çelik bir çekirdek oluşturup partinin yeniden dirilişini sağlamıştır.
Ama tam da o günlerde Sovyetler Birliği dağılmış... İdeolojik temeli çöken ülkücü çekirdek boşluğa düşerek dinci uçbeyi (Refah Partisi'ne,) yamanmak zorunda kalmıştır.
İşte o yama şansını iki kez güldürür.
Seçim sonrası ayrışırken, dinci kanadından (BBP) kurtularak merkeze daha kolay yanaşır.
Güneydoğu olayları doruğuna ulaşır. 
Ekonomi kentleşme ve dışsatım sonucu, üretim artışı dayatınca Siyasal İrade yüzyıllarca unuttuğu Güneydoğu'yu anımsar.
GAP gündeme gelir. 
Uzun süre kem gözden sakınılan girişimin niteliği sonunda anlaşılır. Ve o andan başlayarak Güneydoğu kaynar kazana döner. 
Kahramanlık çağı başlamıştır. 
Bunun neredeyse her yerleşim biriminde ürettiği gazilerle şehitler MHP çelik çekirdeğinin hasadına dönüşür. Ama Partinin Başbuğ Türkeş'le tek başına girdiği 1995 seçiminde aldığı yüzde 8.5 oy harmanın büyüklüğünü gözlerden gizler.
O arada Türkeş ölür. 
Partiyi bölmesi beklenen olaylı kurultaylar, kamuoyunun pek tanımadığı Devlet Bahçeli'yi başkanlığa getirir.
Ne var ki, Meclis dışı kalmış partinin, pek tanınmayan yeni başkanı tavlı tarlayla hasadının büyüklüğünü görmüştür. 
1999'a uzanan yılları onun üstüne inşa eder. 
Tohum tutar. Sıcağı kazanın içinde yaşayan Güneydoğu dışında, başka parti... En çok da CHP, yandaşı olarak askere giden kahramanın dönüşte MHP'li olmasını sağlar. Bunun çelik çekirdeği hem daha güçlü, hem daha kararlı kılacağı açıktır. 
Yeni yönetim merkez hoşgörüsünün vurdu-kırdısına alışmış üyelerini, çok zaman toplu halde atıp ocaklarını kapatmakta duraksamaz.
Tutum, hasadı büyütür. 
Merkez liberallerin yolsuzluk, uç dincilerin çapsızlığından bunalmış sağ seçmenin gözünde MHP'ni bütünüyle aklamasa da 1999 seçimlerinin sınav adayı haline getirir.
Bizde âdettir. 
Atanmışı, seçilmişi seçmenin gücünü inkâr edemezse, ikincil etken sayar. 
Bu yüzden, 1999 seçimlerine gidilirken yönetenleri de içinde kimse, MHP'nin yüzde 12-13'ten fazla oy alabileceğini varsaymaz. 
Saymadığından merkez kadrolarında pişmiş yandaşların altı, çevre akıncılarıyla doldurulur.
Ama 1999 seçimleri sürprizdir.
Devlet kılıcı salladığını sanırken, çetecilik, gasp ve cinayetten hükümlü... Ceza ve tutukevi dışında deneyimsiz militan, devleti yönetmekle burun buruna gelmiştir 
Zaten dram da burada kendini gösterir.
Tokmak elden gitmiş... Davul, çok yüreği ağza getiren gümbürtüyle boynuna geçivermiştir.
Artık alan değil, veren konumundadır. 
Yol, yöntem yasa ve usûle ne kadar uyarsa uysun kendine ayırdığı pay, halkın ekmeğinden çalınmış lokmadır... Haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk mızraklarına dönüşüp göze batar.
Alışmış kudurmuştan beter, deyimi bizim. 
Ne kadar titrer ve kendine dönerse dönsün, yılların alışkanlığından sıyrılmak zordur.
Kanıt mı ? 
Bırakın il, ilçe ve beldelerde vurdu-kırdı ya da dayanışmayla iş tutanları... Seçim öncesi Genel Sekreter, sonrasında Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'la partisinin şimdi içine düştüğü durumdan iyisini kim nerden bulabilir ? 
Sakın Mevlâna'ya özenip dün, dünde kaldı cancağızım, unutulur gider demeyin. 
2002 üçüncü bütçe yılı. Geleneğe göre bir sonrasında Genel Seçim var. 
Ve deprem, sel gibi doğal... İstikrar önlemi ve kriz gibi yapay afetlerin iki yıldır gizlediği bir nice kirli çıkının, ortaya dökülmesinin tam zamanı 
Yarası olan gocunsun !.. 
Her sivilce kaşınacak... Her yara açılacak... Ve seçim sonunda her parti kendi dramının hüsran trajedisine dönüşmesine katlanacaktır. 


..................................... ..............................