MÜCADELECİ SENDİKACILIK
VE SENDİKAL BÜROKRATİZM
Doğan T.KAYA
Son günlerdeki
yoğun savaş gündemi emekçilere karşı oluşacak yeni saldırıları
gündemlerinden hızla koparmıştır. Kuşkusuz ki savaşa ve onun
emperyalist saldırganlarına karşı top-yekun bir karşı çıkış her
duyarlı emekçinin alanlarda sahiplenmesi gereken bir durumdu. Fakat
savaşın veya emperyalist saldırganlığın sonuçlandırmaya başladığı
vahşi talan artık içteki yeni emekçi düşmanı saldırılara karşı
duruşta, mücadelenin bütünselliği açısından önem
taşımaktadır.Emperyalizme karşı, emekçilerin ortak mücadele pratiği
üzerindeki yeni kazanımları; ancak gelişen dünya koşulları
üzerindeki müdahaleci baskı unsurlarını zayıflatacak bir atılım
olabilecektir.
Mevcut işçi ve
memur sendikalarındaki rehavet havası sisteme yeni saldırı
olanaklarını hazırlamaktadır. Sisteme geri adım attırabilecek tek
yegane gücün emekçilerin ortak mücadelesi olacağı inancı, bilinçlere
kazınmadıkça hak gasplarına seyirci kalmamız doğal olacaktır.İş
yasasının mecliste taktik bir adım olarak geri çekilerek uygun bir
zamanda tekrar getirileceği sendikalar tarafından içten içe
kabullenilmiş gibi gözükmektedir.Oysa sınıf hareketinin tarihine
bakıldığında 15-16 haziran işçi eylemleri sermayeye karşı hak alıcı
bir eylemin nasıl olacağının da onurlu bir örneğidir.1970 ‘de
DİSK’in kapatılmasına yönelik olarak bir yasa çıkarma hazırlığında
olan meclise karşı,alanları dolduran işçilerin iki günlük direnişi
yasanın meclis koridorlarına gömülmesini sağlamıştır.Oysa
günümüzdeki sendikalar kendi kitlesini atıllaştırmak için sözbirliği
etmişçesine yasa meclise gelirse yönetici kadrolarıyla Ankara ‘da
eylem yapacaklarını duyurarak, sermayeye ve onun siyasi kadrolarına
rahat nefes alma imkanını elbirliğiyle sağlamaktadırlar.
Kamu emekçileri
açısından ise durum pek de iç açıcı gözükmemektedir. Toplu görüşme
adı altında sistemin her türlü manipülasyonuna alet olan KESK
Bürokratizmi memurların yaşamsal haklarını ortadan kaldıracak olan
Kamu Personeli Rejimi Değişikliğiyle ilgili belirgin hiçbir
çalışmaya gitmemesi,hatta üyelerini bilgilendirecek bir broşür
çalışması yapmaması bile değişimi şimdiden özümsemeye başladığını
göstermektedir. Yasa meclis gündemine geldiğinde çoktan iş işten
geçmiş olabilir. Yasanın meclis gündemine inmesini bekleyerek
mücadeleyi sistemin koşullarına endekslemek geçmişteki aynı türden
eylemlerin sonucundaki hüsranı getirmesi kaçınılmazdır.Meclis
gündemine şubatta getirilmesi beklenen ama tepkileri yumuşatmak
için, mayıs ayına erteleyen hükümet son günlerde satılık basın
aracılığıyla yasanın kamudaki hantal yapıyı ortadan kaldıracak bir
reform olacağı yaygarasını kamuoyunda duyurmaktadır.
İçerik açısından
incelendiğinde çarpıcı bir takım tespitler ortaya çıkmaktadır:
“-Bürokrat
,asker- polis, yargıç savcı memur kalacak.”(Diğerleri sözleşmeli
memur statüsünde kalarak tamamen iş güvenceleri idari amirinin
insafına bırakılacaktır.)
“-Kamu
hizmetleri yerel yönetimlere devredilecek.”(Milli eğitim ,sağlık
çevre,gençlik ve spor hizmetlerinin belediyelere devri 3 ay içinde
kanun hükmünde kararname ile sağlanacak Yani bunun anlamı
bakanlıklar devreden çıkarılarak yerel yöneticilerin insafı ve
siyasal tercihi doğrultusunda hizmet birimleri oluşturulacak.)
“1 milyon
kişi memur statüsünden çıkarılacak”(burada devletin asli
görevlerinden çıkarılan 1 milyon kamu emekçisi yerel yönetimlere
devredilerek memur statüsünden çıkarılmaya başlanacaktır.)
“Sözleştirmeli
çalıştırma esas olacak”(düzenlemeye göre yerel yönetimlerde
sözleştirmeli personel çalıştırılması esas alınacak...Bu statüde
çalıştırılması öngörülenler ;eğitim,sağlık,teknik hizmetler ve
avukatlık hizmetleri sınıfında olanlardır.Sözleşme süreleri 1 yıl
olarak düzenlenmekte ,yenilenmesi işverenin isteğine
bırakılmaktadır.)(Songül Beydilli-Evrensel gazetesi-7nisan-sayfa 7)
Yukarıda sadece
bir kısmını vermeye çalıştığımız yasal düzenlemeler hakkında kaç
tane kamu emekçisinin fikri vardır.Örgütlü kurumlarının bunlara bu
can alıcı sorunlar hakkında bilgilendirmek gibi bir sorumlulukları
yok mudur?Bürokratik Merkeziyetçilik artık kendi kitlesini
atıllaştırmak için ,kendi sendikal mekanizmalarını sağlamlaştırmak
adına mevcut kazanımlara sahip mi çıkacaktır, yoksa hak gasplarına
seyirci mi kalacaktır.
İşçi ve memur
kesimindeki bu saldırılara karşı atıl kalan sendikaların tabanından
gelen tepkiler;İstanbul da yeni bir mücadeleci platformun oluşumuna
zemin hazırlamıştır. .İstanbul Sendikalar Birliği(İSB) adı altındaki
bu oluşum sendikal bürokratizme karşı alternatif bir platform olarak
mevcut konfederasyonların içerisinde mücadeleyi örgütlemeyi
amaçlamaktadır.Platform sözcülerinden Limter –İş genel başkanı Kazım
Bakış’ın şu sözleri oluşumun amaçlarını kısaca özetlemektedir:
“İstanbul
sendikalar Birliği ,mücadele etmek isteyen ,sendikaların
dağınıklığından hoşnut olmayan emekçilerin ortak noktada
buluşmasıdır.”(Evrensel gazetesi 9 nisan 6,sayfa)
Bu birlik KESK-DİSK
ve TÜRK-İŞ Konfederasyonlarının alt birimlerinden genel merkezlerden
tamamen bağımsız olarak oluşmuştur.Sendikalardaki bürokratik
mekanizmayı aşındırmayı hedefleyen bu yapılanmanın ileriki
günlerdeki konumu ,sınıf hareketindeki yerlerini de
netleştirecektir.
Gündem hızlı ve
acil bir eylemlilik dayatmaktadır. Bu anlamda emekçiler cephesinden
bu boşluğu dolduracak her adım ,önyargılardan bağımsız bir şekilde
değerlendirilmeli ve sürecin dayattığı sorumluluklara sahip
çıkanlar da bunun gereklerini yerine getirme çabası içerisine
girmelidirler.
|