Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 

 

                                                                                        a  p  a  ç  ı  k

Tost Modern Darbe 

Erol TOY

Ne kadar yinelesek az.

Kuvvay-ı Milliciler olağanüstü insanlar.

O yüzden söylem ve eylem dehalarına akıl erdirmek çap ister.

Çünkü kalkıştıklarında salt(o günün ve bugünün süperleri ABD, İngiltere de içinde... Fransa... Rusya... İtalya... Yunanistan ve Ermenistan.) 7 düveli aynı anda, tek başına yenmekle yetinmemişler... Uzlaşmazı bileştirmek... Bileşiği ayrıştırmakta da üstatlığa erişmişler.

Örnek mi ?

Bileştirmeye 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Ulusal egemenlik, yâni 1920’lerin terimiyle “istiklâl” toplumun “topyekûn” katılımıyla sağlanan... Ama seçkinlerin “gaflet, dalâlet ve hatta hıyânet”ten arık dikkat ve titizliğiyle süren bir yaşam biçimi...

Çocuksa, güdülen olmasa da yönlendirilen bağımlı bir varlık...

Değil mi ?

Ama Kuvvay-ı Milli dehası “istiklâl-i tam”la “bağımlı çocuğu” aynı bayramda bileştirmekle kalmaz... Minnacık bebeleri bir gün, bir saat, bir an için de olsa, Cumhuriyetin en üst makamlarına oturtarak egemenlikle eylemli donatmayı gelenek haline getirir.

Çıkış noktasını bilmeyen... Varış çizgisini kavrayamayan için eğlenceli bir çocuk oyunu... Çapsız seçkine, komik bir yasak savma... Dışarıdan bakanlara, gereksiz bir gösteri.

Ama tam anlamıyla özümsemiş açısından bakın.

Cumhuriyeti 80. yaşında da diri tutan temellerden biri.

Büyüdüğünde nice ödlek, dönek, yıvışık, sıvışık olursa olsun... Çocukluğunda seçilmiş-atanmış bütün mevki ve makamlara oturmuş kişinin iliklerine işleyen bir mirasın reddi kolay mı ?

Yobaz bağnaz, aptal kurnaz her Cumhuriyet yurttaşına, geri dönülmez hevesler armağan eden daha geniş bir gelecek planlaması bilen lütfen parmağını kaldırsın.

Ayrıştırmanınki hem daha ilginç... Hem o planlamayı pekiştiren özellikte bir uygulama.

Herkes biliyor.

Ama, özetlemek zararsız.

23 Nisan 1920 günü toplanan TBMM kayıtsız koşulsuz egemen.

Yâni yasama, yürütme, yargı erklerinin tamamı elinde.

Hiç gözünü kırpmadan yasa koyar...

Başkanı Mustafa Kemal’in söylemiyle ; “O yasaları üye toplamı kadar bakanıyla,” kısıtlanmaksızın uygular.

Haksızlık, yolsuzluk, hırsızlık ve cinayeti işleyen ister asker olsun ister milletvekili duraksamaksızın anında... Hıyaneti “İstiklâl Mahkemeleri”ne seçtiği üyeleriyle yargılar.

Ve Cumhuriyeti kurarken tekelindeki erki, 27, 37, 47 ve hatta 80 yıl sonraki seçkinlerinin bile kolay sindiremedikleri “kuvvetler ayrılığına” böler.

Yâni kayıtsız koşulsuz egemenliği yasama, yürütme ve yargı organları arasında paylaştırır.

Ve TBMM.nin 83. Yaşgününde... 23 Nisan 2003’te “kuvvetler ayrılığı,” tam anlamıyla kuvvetler karşıtlığına dönüşür.

Güvenilir ağızlarından, AKP Hükümetine güvenin yittiğini, sızdıran ABD saldırganları mı ?

Sayısal çokluğu, asal egemenliğe dönüştürme telâşındaki yobaz cinliği mi ?

İstediğini koparamayan çıkar odaklarının kışkırtması mı ?

Her ne ve kim, nasıl becerdiyse helâl olsun !..

Geçtiğimiz haftanın durum ve genel görünümü hazindi.

Bir yanda 23 Nisan bebesi gibi koltuğa oturmuş sayısal çokluk.

Öte yanda onu oradan nasıl kaldıracağının telâşına düşmüş asal (!) kuvvetlerin etkin, yetkin ve seçkin başları...

Cumhurbaşkanı...

TSK komutanları...

Yargı erkinin başkanları...

Ve sayısal anamuhalefet. 

Çocuk bayramını coşkuyla kutladılar... Ulusal Egemenliğin yüzde 35’iyle yüzde 65’inin kavgasına tutuştular.

Hiç kimse duymadım, görmedim diyemez.

Kasımın 3’ünden beri su altından, saman üstünden yürüyen çekişme 23 Nisanda dananın kuyruğunu kopardı.

Bir taraf kendini nice milletin temsilcisi sanırsa sansın, “kıymet-i harbiyesi” katılan seçmenin yüzde 35... Yüce, aziz ya da aptal ve aciz milletin yüzde 25’i kadar oy sahibi.

Diğer taraf kendini bir nice derin, kerîm ya da kutsal devlet sanırsa sansın, Cumhuriyetin asal ve ayrı kuvvetlerinden ikisi.

Yâni kuvvetlerden biri toplumsal çoğunluk değil sayısal çok... Diğeri sandıksal değil ama süngüsel güç.

Ve görünen köy kılavuz istemiyor.

Mollanın cinfikri hangi “takiyyeyi” hangi “hülleyle” bezemeye.. Karşıt kuvvet seçkinleri hangi mızrağı hangi çuvala sokmaya çalışırsa çalışsın bu kantar bu sıkleti çekemez.

Anhası minhası yok.

İstediği gibi essin savursun. İstediği genelgeyi istediği gibi yayınlasın... İstediğini istediği yere atasın.

AKP, 3 Kasımda elde ettiği sayısal gücü, demokrasilerin olmazsa olmazı 50 artı 1 toplumsal temsile kullanacağına... Başını Başbakan yapmaya harcadığını 1 Martta kanıtladı.

Başı Başbakan oldu.

Ama 23 Nisanda iktidar treninin bütün seçenekleri kaçtı.

Artık ya “amacımız üzüm yemek... Bağcı dövmek değil...” cinliğine sarılıp hanımlarının başörtüsünü kendi elleriyle açmak da içinde devletin sanal iktidarı olmaya... Ya hocası sayın Erbakan’la, rakibi sayın Ecevit’in akibetine mahkûm.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylülü yaşamış olanlar 28 Şubatta “post modern darbeyle,” tanışmışlardı.

23 Nisandan beri “tost modern darbeyi” öğreniyorlar. 

Öğrenebilirlerse !..

 

 
sayfa başına dön