a p a ç ı k
Tost
Modern Darbe
Erol TOY
Ne kadar yinelesek
az.
Kuvvay-ı
Milliciler olağanüstü insanlar.
O
yüzden söylem ve eylem dehalarına akıl erdirmek çap ister.
Çünkü
kalkıştıklarında salt(o günün ve bugünün süperleri ABD, İngiltere
de içinde... Fransa... Rusya... İtalya... Yunanistan ve
Ermenistan.) 7 düveli aynı anda, tek başına yenmekle yetinmemişler...
Uzlaşmazı bileştirmek... Bileşiği ayrıştırmakta da üstatlığa
erişmişler.
Örnek
mi ?
Bileştirmeye
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
Ulusal
egemenlik, yâni 1920’lerin terimiyle “istiklâl” toplumun
“topyekûn” katılımıyla sağlanan... Ama seçkinlerin
“gaflet, dalâlet ve hatta hıyânet”ten arık dikkat ve titizliğiyle
süren bir yaşam biçimi...
Çocuksa,
güdülen olmasa da yönlendirilen bağımlı bir varlık...
Değil
mi ?
Ama
Kuvvay-ı Milli dehası “istiklâl-i tam”la “bağımlı çocuğu”
aynı bayramda bileştirmekle kalmaz... Minnacık bebeleri bir gün,
bir saat, bir an için de olsa, Cumhuriyetin en üst makamlarına
oturtarak egemenlikle eylemli donatmayı gelenek haline getirir.
Çıkış
noktasını bilmeyen... Varış çizgisini kavrayamayan için eğlenceli
bir çocuk oyunu... Çapsız seçkine, komik bir yasak savma... Dışarıdan
bakanlara, gereksiz bir gösteri.
Ama
tam anlamıyla özümsemiş açısından bakın.
Cumhuriyeti
80. yaşında da diri tutan temellerden biri.
Büyüdüğünde
nice ödlek, dönek, yıvışık, sıvışık olursa olsun... Çocukluğunda
seçilmiş-atanmış bütün mevki ve makamlara oturmuş kişinin
iliklerine işleyen bir mirasın reddi kolay mı ?
Yobaz
bağnaz, aptal kurnaz her Cumhuriyet yurttaşına, geri dönülmez
hevesler armağan eden daha geniş bir gelecek planlaması bilen lütfen
parmağını kaldırsın.
Ayrıştırmanınki
hem daha ilginç... Hem o planlamayı pekiştiren özellikte bir
uygulama.
Herkes
biliyor.
Ama,
özetlemek zararsız.
23
Nisan 1920 günü toplanan TBMM kayıtsız koşulsuz egemen.
Yâni
yasama, yürütme, yargı erklerinin tamamı elinde.
Hiç
gözünü kırpmadan yasa koyar...
Başkanı
Mustafa Kemal’in söylemiyle ; “O yasaları üye toplamı kadar
bakanıyla,” kısıtlanmaksızın uygular.
Haksızlık,
yolsuzluk, hırsızlık ve cinayeti işleyen ister asker olsun ister
milletvekili duraksamaksızın anında... Hıyaneti “İstiklâl
Mahkemeleri”ne seçtiği üyeleriyle yargılar.
Ve
Cumhuriyeti kurarken tekelindeki erki, 27, 37, 47 ve hatta 80 yıl
sonraki seçkinlerinin bile kolay sindiremedikleri “kuvvetler ayrılığına”
böler.
Yâni
kayıtsız koşulsuz egemenliği yasama, yürütme ve yargı
organları arasında paylaştırır.
Ve
TBMM.nin 83. Yaşgününde... 23 Nisan 2003’te “kuvvetler ayrılığı,”
tam anlamıyla kuvvetler karşıtlığına dönüşür.
Güvenilir
ağızlarından, AKP Hükümetine güvenin yittiğini, sızdıran
ABD saldırganları mı ?
Sayısal
çokluğu, asal egemenliğe dönüştürme telâşındaki yobaz
cinliği mi ?
İstediğini
koparamayan çıkar odaklarının kışkırtması mı ?
Her
ne ve kim, nasıl becerdiyse helâl olsun !..
Geçtiğimiz
haftanın durum ve genel görünümü hazindi.
Bir
yanda 23 Nisan bebesi gibi koltuğa oturmuş sayısal çokluk.
Öte
yanda onu oradan nasıl kaldıracağının telâşına düşmüş
asal (!) kuvvetlerin etkin, yetkin ve seçkin başları...
Cumhurbaşkanı...
TSK
komutanları...
Yargı
erkinin başkanları...
Ve
sayısal anamuhalefet.
Çocuk
bayramını coşkuyla kutladılar... Ulusal Egemenliğin yüzde
35’iyle yüzde 65’inin kavgasına tutuştular.
Hiç
kimse duymadım, görmedim diyemez.
Kasımın
3’ünden beri su altından, saman üstünden yürüyen çekişme
23 Nisanda dananın kuyruğunu kopardı.
Bir
taraf kendini nice milletin temsilcisi sanırsa sansın, “kıymet-i
harbiyesi” katılan seçmenin yüzde 35... Yüce, aziz ya da aptal
ve aciz milletin yüzde 25’i kadar oy sahibi.
Diğer
taraf kendini bir nice derin, kerîm ya da kutsal devlet sanırsa
sansın, Cumhuriyetin asal ve ayrı kuvvetlerinden ikisi.
Yâni
kuvvetlerden biri toplumsal çoğunluk değil sayısal çok... Diğeri
sandıksal değil ama süngüsel güç.
Ve
görünen köy kılavuz istemiyor.
Mollanın
cinfikri hangi “takiyyeyi” hangi “hülleyle” bezemeye.. Karşıt
kuvvet seçkinleri hangi mızrağı hangi çuvala sokmaya çalışırsa
çalışsın bu kantar bu sıkleti çekemez.
Anhası
minhası yok.
İstediği
gibi essin savursun. İstediği genelgeyi istediği gibi yayınlasın...
İstediğini istediği yere atasın.
AKP,
3 Kasımda elde ettiği sayısal gücü, demokrasilerin olmazsa
olmazı 50 artı 1 toplumsal temsile kullanacağına... Başını Başbakan
yapmaya harcadığını 1 Martta kanıtladı.
Başı
Başbakan oldu.
Ama
23 Nisanda iktidar treninin bütün seçenekleri kaçtı.
Artık
ya “amacımız üzüm yemek... Bağcı dövmek değil...” cinliğine
sarılıp hanımlarının başörtüsünü kendi elleriyle açmak da
içinde devletin sanal iktidarı olmaya... Ya hocası sayın
Erbakan’la, rakibi sayın Ecevit’in akibetine mahkûm.
27
Mayıs, 12 Mart, 12 Eylülü yaşamış olanlar 28 Şubatta “post
modern darbeyle,” tanışmışlardı.
23
Nisandan beri “tost modern darbeyi” öğreniyorlar.
Öğrenebilirlerse
!..
|