Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 



Ç  i  m  d  i  k

Simitis ve Enosis

 

Yerlisi yabanı yok.

Şu politikacılar âlem adamlar.

Her biri fiyaskoyu lâfla zafere dönüştürmekte üstat.

Bütün dünya... Hatta bizim şavalaklar bile ezberledi.

AB’si... ABD’si... BM’si... Hatta Hükümetin acemisi, Yunan lobisinin tezgâhında... Ya sureta haktan, ya sureti halktan görünerek... Büyük Türkiye’yle, minnacık KKTC’nin tepesine bindiği halde, zaten Yunan kolonisi olan adanın Güneyi Güneyde... Zaten Türk kolonisi olan Kuzeyi Kuzeyde kaldı.

Neresinden bakarsanız bakın, 16 Nisan öncesi statüko ne ise, sonrasında da tıpkısının aynısı.

Yâni bütün baskı ya da bahşiş girişimleri, askerin aldığı yeri, askersiz ele geçirme senaryosu için fiyasko.

Ama dervişin fikri neyse, zikri de o.

Yunanistan Başbakanı Simitis, kaç seçim kazanmayı bilmiş has politikacılardan biri.

Apo olayı da içinde, pek çok kesin fiyaskoyu zafer niyetine yutturamasa yerinde çoktan yeller eserdi.

Halâ Başbakan olduğuna göre, yutturabilmekte !..

Elini hiç ateşe sokmadan Kıbrıs’ın tamamını Yunanistan ya da güncel uyuşturucu AB’ne sokamayınca neylesin ?

İster istemez Kıbrıs’a koşacak...Zaten kendinin olanı... Hocanın eşeği misâli yitirmiş de, bulmuş gibi, “enosis” heybesiyle donatacaktı.

Politikacı yutturmacanın, kuvvete tapan güncel dünyamızda, devlet adamına... İsterse tu kaka Denktaş olsun, dünya kadar manevra alanı açacağını nerden bilir ?

Devletini, henüz fiilen olmasa da, kâğıt üzerinde... Ama baskı yapanlar da içinde, bütün dünyaya kıyamet kopmadan tescil ettiren Denktaş... Gücünü anında kanıtladı.

Devletinin sınırını komşusuna açıverdi.

O andan başlayarak, Kıbrıs Rum kesimi sahip... Efendi... Patron falan değil... Kapısını çalan iyi komşu... Dostluğa zorunlu tanrı misafiriydi.

Artık sonrası belli.

Helvayı karan beğensin, beğenmesin.

Misafir umduğunu değil, bulduğunu yiyecek.

 

Tabasbus

 

Tabasbus, Osmanlıcadır.

Türkçe yağcılık... Yağdanlık... Yalaklık ya da yalakalık diyor.

Ama memurumuz Cumhuriyete de yurttaşlığa da alışamadı.

Mübarekler Osmanlı kapıkulundan beter.

Terimi o yüzden eskilerden aldık.

Bilmeyenden bizden öğrensin.

Özelleştirme İdaresi Başbakan tarafından, yardımcısı Abdüllâtif Şener’den alındı. Abisi Kemal Unakıtan’a bağlandı.

İdarenin başkanı Turgut Bozkurt durur mu ?

Giden ağasını uğurlamış... Gelen paşasını karşılamaya koşmuş.

Bunda çimdiklik but yok !..

Memura gideni uğurlama vefâ... Geleni karşılama sefâ.

Ne var ki, bizimki işi yüzüne gözüne bulaştırmış. 

Anlayacağınız el, etek öpmekle yetinmemiş.

Yeni efendisine ortalık yerde seccade yaymaya kalkmış.

Ne var bunda ?

Bakan Unakıtan madem beş vakit namazında dinibütün bir Müslüman... Kolaylık göstermek her Müslümana vacip.   

Abdest alırken suyunu dökersin. Eğilemiyorsa ayağını yıkarsın.. Kamet kalkarsa seccadesini serersin... Günahı onun sevabı senin.

Zaten gösteriş de olsa iki Müslüman arasındaki “maruzat, maslahata uygunsa,” bizi ilgilendirmez.

Ama, o da ne ?

Yağcılığı “müsellem” pek çok “mutabasbısın” yalancısıyız.

Unakıtan, Özdemir’in bu davranışına öyle kızmış... Öyle kızmış ki... “Zat-ı muhteremi” serdiği seccadeye bindirip uçuruvermiş.

Eee !..

Aferin ki, koskocaman aferin !..

Pek bir güzel yapmış.

Da...

Bunun çimdiklik nesi var ?

Ama ah o kuşku !..

Hani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, posta kurulur kurulmaz kendini aklayanları vali, karalayanı veli yapmasaydı... Hani AKP ivazsız tavizsiz “biatı” koşul saymasaydı... Hani bütün uygulamaları buna uymasaydı, yok mu ?

Biz de kolumuzu gere gere alkışlayacak... Göğsümüzü gere gere aferini haykıracaktır.

Ama alışmışın kudurmuştan beter olduğunu biliriz.

Abi Unakıtan, kardeşi Başbakan’dan geri mi kalacak ?

Onun memuru, devletin yasasını tabasbusa peşkeş çeker de, bunun memuru Osmanlıyı geçmesin, olur mu ?

Adamı uçuruverir.

Yağcılıkta Osmanlıyı geçmek mümkün mü ?

Bilin de öyle karar verin.

Adam ; “Menhus hastalık efendimizin kutsal tenine değmekle şerefyâb oldu,” demiş !..

Siz ne diyorsunuz ?

 

Uyarı mı, Şantaj mı ?

 

Âfiyet şeker olsun !..

Ertuğrul Özkök büyüğümüz kendine hakaret edenleri dava edip toplam 30 milyar Tl. tazminat toplamış.

Geçen gün haklı bir öğünçle, ballandıra ballandıra yazıyordu.

Eh biz de, bu büyük yönetmen-gazeteci-yazarımızın tiryakisi sayılırız. Büyük bir ilgi, keyif ve iştahla okuduk.

Ne zamandır, pek saygıdeğer yönetmenimizin organlarınınkiler da içinde, bazı büyük, yetkin, etkin araştırmacı-gazeteci-yazarlarla... Reytingi pek bir yüksek anchormanlarımızın zekâ ürünü eleştririyle, acz âlâmeti hakareti sürekli ve sınır tanımadan birbirine karıştırmaları içimizi karartıyordu.

Saye-i âlilerinde edepsize edep satmanın pek bir kârlı... Köşeleri küfür yarışına sokma pabucunun pek bir pahalı olduğunu öğrendik.

Doğrusu pek sevindik !..

Ve hem sevinçten... Hem her türlü ceza ve belâya karşın kafamızın kalınlığından... Ertuğrul Özkök beyefendinin o ince, zarif ve pek güzel yazısındaki, noktalama işaretlerinin dövdüğü davul, dokunulmazlık ilânı mı ?

Tümcelerin üflediği zurna, bizcileyin gönlü zengin... Kesesi yoksul garibanlara tazminat tehdidi mi ?

Sözcüklerin çaldığı zil, tuzunu kuru sananlara şantaj mı ?

Pek anlayamadık.

Çimdiği tıklamak zahmetine katlanır... Çimdikçiyi aydınlatma bağışına katlanır... İşlek... Yoksul ve zayıftan yana aydınlık kalemiyle, büyük... Etkin ve yetkin köşesinde açıklama bağışında bulunurlarsa sevincimiz de, minnetimiz de kat kat artacağından emin olabilirler.

 

Rahibelerin Başı

 

Katolik rahibelerin başı, Katolik Fransa ile dertte.

İçişleri bakanlığı tutturmuş, kimliklerine konulacak resimleri başı açık çektirecekler, diye.

Vatikan da, Katolik Fransız rahibeler de, ı’ıh, diyor.

Lukrecia Borgia masallarıyla, manastır öykülerine aldırmayın. Katolik rahibeler, tamı tamına 2003 yıldır saçlarının teline erkek eli de gözü de değdirmemiş saf bâkirelerdir.

Şimdi Katolik Fransa, Püriten İngiliz... Protestan Alman... Ortodoks Yunanistan ile birleşti diye, o saf bâkirelerin başlarını açtırıp nâmahreme gösteremez.

Alimallah bâkirelerin bekâreti izale edilir. Meryem’in babasız doğurduğu çocuğun bütün siyâneti ortadan kalkar.

Daha fecisi din elden gider.

Ve Papa hazretleri, daha kızarsa bu kararı alanlar aforoz edilir.

Üstelik iş orada da kalmaz.

Kadının her bir yerinin ellenip bellenmesine... İnsanlık hakkıyla eşlik onurunun kapkara küllenmesine hiç ses çıkarmayan AKP kazmaları bu işe çok bozulur. AB gibi başı ve alnı açık kadınların bulunduğu bir kulüpte abdestleri bozulacağından üyelikten vazgeçer.

Kadınlarımız...

Bizim kadınlarımız...

Ya da onların başıbağlı kadınları da bayram eder.

Elbette katolik Fransa, yediği bu haltı tez günde kusmaz... Katolik rahibelerin başını açmaktan vazgeçmezse.

Bizden çimdiklemesi.

 

Ah Dilim, Vah Dilim !..

 

Bursa Nilüfer Belediyesinin Meclisi 700 yıl sonra Karamanoğlu Mehmet Bey’e mi özendi, nedir ?

Hani pek ünlü ; “Dergâhta, bârgâhta, divanda, eyvanda bundan gerü Türkçe konuşula...” fermanı var ya, işte ona.

Oturmuş... Kat rantı... İmar affı kararları alacağına, beldesinde Türkçeden başka dilde tabelâ yasağı kararı almış...

12 Eylüle kadar ülkenin sanat ve kültür insanlarının pek çoğunu Atatürkçü olmadıkları gerekçesiyle dışlayan... 12 Eylülden sonra Atatürkçü olmamakla dışlanarak TDK Derneğinde toplananlar değil de... Yüksek kurulun dilci saydığı üyelerin  TDK durur mu ?

Hemen Bursa’ya koşmuş.

Nilüfer Belediyesine, “onurluluk belgesi ve plâketi” vermiş.

Çok bir iyi etmiş.

Artık darısı ne kadar belediyemiz varsa, onların başına !..

Hemen hepsi otursun, Nilüfer Belediyesinin kararından birer adet alıversin !..

Yoksa onurlu TDKmuzun, onurlu üye ve yöneticilerinden alacakları “onurluluk ödül ve plaketlerinden” mahrum kalırlar.

Ah benim, “ses bayrağım...”

Vah benim, “güzel Türkçem !..”

Sen bu durumlara mı düşecektin ?

 

 
sayfa başına dön