Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 


DEMOKRASİ VE DİKTATORYA

Rosa LÜXEMBURG

Çeviri: Ferit Muzaffer

Kurucu Meclis ve oy hakkıyla sorun bitmiyor: Sağlıklı bir sosyal yaşam ve çalışan kitlelerin etkenliği için son derece önemli olan demokratik güvencelerin kaldırılmasına değinmedik. Bu güvenceler: Basın özgürlüğü, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü. Bu özgürlükler açısından bakıldığında, Sovyetler yönetiminin tüm karşıtları yasadışı bırakılmıştır. Bu haklara müdahale konusunda, Trotsky’nin demokratik yollarla seçilmiş organların ağır kanlı olduklarını iddia etmesi, inandırıcılıktan uzaktır. Tam tersine, sınırsız basın özgürlüğü olmadan, engelsiz bir toplantı ve dernek yaşamı olmadan büyük halk kitlelerinin egemenliği tasarlamak olanaksızdır.

Lenin, burjuva devletinin işçi sınıfı üzerinde baskı aracı, sosyalist devletinse burjuvazi üzerinde baskı aracı olduğunu söyler. Sosyalist devlet, bir bakıma baş aşağı çevrilmiş bir kapitalist devlet gibi de düşünülebilir. Ancak bu basitleştirilmiş tanım özü unutturuyor. Burjuva sınıfının egemenliği, bütün halk kitlesinin politik açıdan eğitilmesine ve aydınlatılmasına hiç ya da en azından çok dar bazı sınırların dışında ihtiyaç göstermez. Oysa proletarya diktatörlüğü için politik eğitim ve öğretim yaşamsal öğelerdir ve proletarya diktatörlüğü bunlarsız olamaz.

“İktidar için açık ve doğrudan mücadele sayesinde, işçi kitleleri çok kısa bir zamanda büyük bir politik deneyim birikim kazanırlar ve gelişme basamaklarını hızla tırmanırlar.”

Trotsky, arkadaşları ve partizanları kendi kendilerini çürütmektedirler burada; gerçekten de kamu yaşamını ortadan silerek politik deneyimin ve ileri doğru gelişmenin kaynağını tıkadılar. Ya da şöyle demeli: deneyim ve gelişme, Bolşevikler iktidarı ele geçirinceye kadar gerekliydi, o zaman da deneyim ve gelişme en üst düzeye ulaşmış olacağından sonrası gereksizdi. (Lenin’in söylevi: “Rusya, sosyalizm için kuşkuya yer bırakmayacak kadar olgunlaşmıştır.”)

Gerçekte durum, tam tersinedir. Bolşeviklerin cesaret ve kararlılıkla giriştikleri devasa görevler, kitlelerin en yoğun bir şekilde politik eğitimini ve politik özgürlük olmaksızın mümkün olmayan deneyim birikimini gerektiriyordu.

Ne kadar kalabalık olursa olsun yalnızca hükümet partizanlarına, yalnızca bir partinin üyelerine özgü özgürlük, özgürlük değildir. Özgürlük, başka türlü düşünenin özgürlüğü demektir daima. Fanatik adalet (eşit hak) açısından değil, politik özgürlük, eğitici, kurtarıcı, arıtıcı olduğu için ve özgürlük bir ayrıcalık olduğunda bütün etkisini yitirdiği için böyledir.

Ellerini vicdanlarına koyduklarında Bolşevikler kendilerinin de adım, adım, sınama-yanılma, deneme ve sınavlardan geçmeleri gerektiğini ve getirdikleri çözümlerin pek çoğunun kusursuz olmadığını inkar etmeyeceklerdir. Koşulların her yerde böylesine olumsuz olmamasına karşın, işe koyduğumuzda hepimizin karşılaşmak zorunda kaldığı ve karşılaşacağı bir şeydir bu.

Lenin ve Trotsky’ye göre, diktatorya teorisinin üstü kapalı olarak dayandığı koşul, ihtilal partisinin cebinde sosyalist dönüşümün –geriye yalnızca enerjik olarak uygulanması kalmış- hazır bir reçetesinin olmasıdır. Ne yazık ki –ya da duruma göre, ne mutlu ki- durum böyle değildir. Sosyalizm ekonomik, sosyal ve hukuksal bir sistem olarak uygulamaya hemen konulabilecek hazır bir reçete değildir ve ancak geleceğin sisleri içinde gerçekleşecektir. Programımızda var olan şeyler, alınacak önlemlerin ancak genel doğrultusunu gösteren işaret levhalarıdır ve genellikle de olumsuzlukları işaret ederler. Sosyalist ekonominin yolunu açmak için, öncelikle, kaldırmamız gereken şeyi aşağı yukarı biliriz; ama buna karşılık ekonomiye, hukuka, sosyalist ilişkilere sosyalist ilkeleri uygulamak için büyük küçük binlerce ve binlerce önlemin alınmasına gelip dayandığımızda, bu konuda yeterli bir parti programı, başvurulacak sosyalist bir el kitabı yoktur. Bu bir eksiklik değildir, tersine bilimsel sosyalizmin ütopik sosyalizme üstünlüğüdür: Sosyalist toplumsal düzen (sistem), gerçekleşme sırasında, deneyim okulunda, canlı tarihin ilerleyişinden doğmuş bir tarihsel üründen başka bir şey değildir. Organik doğa gibi, ve son çözümlemede de doğanın bir parçası olan bu tarih daima çözüm yolunu gerçek bir sosyal ihtiyaçla birlikte, problemin kendisiyle birlikte doğurma alışkanlığındadır. Açıktır ki bu doğasından dolayı, sosyalizm bağış olarak, tepeden inme sağlanamaz. Ön koşulunda mülkiyete vb. karşı bir dizi sert önlemler vardır. Olumsuz olanın kaldırılması, yasaklanması kararnamelerle yapılabilir, olumlu olan, yapıcılık ise HAYIR! Bakir bir alandır bu, binlerce sorun vardır. Yalnızca deneyimler, düzeltmeler yapma, yeni yollar açma olanağı vardır. Yalnız mayalanmakta olan engelsiz bir yaşam binlerce yeni, beklenmedik duruma uyabilir, yaratıcı bir güç kazanır, kendi yanlış adımlarını kendi düzeltir. Özgürlüğü sınırlı devletlerde, halkın yaşamı böylesine bozuk, yoksul, şematik, verimsizse, bu onların demokrasi dışında bırakılarak, zekalarının zenginleşme ve ilerleme kaynaklarına kapatılmasındandır. (Kanıt: 1905 ve izleyen yıllar, 1917 Şubat ve Ekim ayları). Burada politik açıdan gerçek olan şey ekonomik ve sosyal açıdan da gerçektir.

Bütün halk kitlesi yönetime katılmalıdır. Yoksa sosyalizm bir kararname sosyalizmi, bağışlanmış sosyalizm, bir düzine entelektüelin yeşil halı döşeli bürolarından buyrulan, tepeden inen bir sosyalizm olur.

Mutlak bir halk denetimi şarttır. Yoksa deneyim alışverişi, ancak yeni hükümetin memurlarının dar çevresine kapanır kalır: Kitleden kopma kaçınılmazdır (Lenin’in söylevi, Mitteilungsblatt. N.29)*

Sosyalizmin uygulanması, burjuva egemenliği altında yüzyıllar boyu yozlaşmış olan kitlelerde bir dizi düşünsel dönüşüm oluşturulmasını zorunlu kılar. Bireyci-bencil dürtüler yerine toplumsal dürtüler, boyun eğme alışkanlığı yerine kitlelerin inisiyatifi, tüm acıların üstesinden gelecek bir özveri, bir idealizm vb... Hiç kimse bunu Lenin’den daha iyi bilemez, ondan daha güçlü olarak dile getiremez, ondan daha büyük bir inatla asla tekrarlayamaz. Ne var ki Lenin bu konuda uygulanması gereken yöntemlerde tümden yanılıyor: Buyruklar, emirnameler, fabrika deneticilerinin diktatörce yetkileri, sert cezalandırmalar, teröre dayalı uygulamalar... hiçbiri on para etmez. Yeniden doğuşa giden tek yol, halkın hayat okulu, en geniş ve sınırsız anlamda demokrasi, kamuoyudur. Terör, yalnızca halkın moralini bozar, şevkini kırar.

Bütün bunlar kaldırılırsa, geride ne kalır? Lenin ve Trotsky, halkın oylarıyla seçilmiş meclisler yerine, işçi sınıfının tek gerçek temsilcisi olarak Sovyetleri koydular. Ama bütün ülkede politik yaşam boğulunca, bunun kaçınılmaz sonucu olarak Sovyetler de giderek felçli duruma düşer. Genel seçimler, sınırsız basın ve toplantı özgürlüğü, fikirler arasında özgür tartışma ortamı gerçekleşmeyince, tüm halk kuruluşları canlılığını yitirir ve yaşam, göstermelik bir biçime dönüşür. Ve bu ortamda bürokrasi tek aktif varlık haline gelir. Bu şaşmaz bir yasadır... Kamu yaşamı, yavaş, yavaş uykuya dalar, birkaç düzine parti ileri geleni tükenmez bir enerji ve sınırsız bir idealizm ile halkı yönetir ve hükümet eder, bunların içinde de gerçek iktidar etkin beyinli bir düzine adamın elindedir. Ve işçi sınıfından bir seçkinler grubu, bu yöneticilerin nutuklarını dinlemek ve alkışlamak, sunulan karar taslaklarını oybirliği ile onaylamak için ara sıra toplantıya çağrılır. Sonuçta bu bir yaran hükümetidir; diktatorya olmasına diktatoryadır, ama proletarya diktatoryası değildir, bir avuç politikacının diktatoryasıdır, yani burjuva anlamında bir diktatorya jakoben egemenlik şeklinde bir diktatoryadır. (Sovyet kongrelerinin üç ayda birden altı ayda bire indirilmesi!). Dahası var: Böyle bir durum, zorunlu olarak kamu yaşamında şiddet hareketlerinin artmasını getirir: Suikastlar, kaçırmalar, kurşuna dizmeler vb. (Lenin’in disiplin ve çözülme üzerine söylevi).

Her ihtilalde, alt-proletarya (lümpen proletarya) ile mücadele büyük önem taşıyan ayrı bir sorundur. Almanya’da ve her yerde biz de bununla uğraşmak zorunda kalacağız. Yalnızca özel bir kategori olarak değil, toplumsal düzenin duvarları yıkıldığında büyük artış gösteren sosyal çöküntü olarak değil, bütün olarak ele alındığında toplumun bir kesimi olan alt-proleter unsurun, burjuva toplumuyla derin bağları vardır. Olaylar Almanya’da –ve az ya da çok diğer devletlerde- burjuva toplumunun tüm tabakalarının nasıl da kolayca lümpenleştiğini gösterdi: Spekülasyon, dolandırıcılık, sahtecilik, yiyecek karaborsası, şantaj, rüşvet, hırsızlık, saldırganlık ve gasp birbirine karıştı ve dürüst burjuva ile suçlular arasında ki sınır kayboldu. Sömürgeleştirme sırasında, denizaşırı yabancı bir toplumun topraklarına yerleştirildikleri zaman, burjuvazi kastının övünç kaynaklarının hızla çöküvermesi gerçeğinin yinelenmesinden başka bir şey değildir bu. Yaşama yasası en derin ahlaksızlığa, insanın insanı sömürmesine dayanan burjuva toplumu, ahlak ve hukukun uzlaşmalı sınır ve dayanaklarını bir yana bırakır bırakmaz, bir anda ve frensiz bir şekilde en aşağılık lümpenliğe düşüverir. Proletarya devrimi, karşı devrimin aleti olan bu düşmanla her yerde mücadele etmek zorundadır.

Ancak şiddet, bu açıdan da iki tarafı keskin bir kılıçtır. En sert cezalandırmalar bile, lümpen proletaryaya özgü karışıklıkların patlaması karşısında yetersiz kalır. Sıkıyönetim düzeni, süresi uzatıla uzatıla, kaçınılmaz bir şekilde keyfiliğe düşer ve keyfilik de toplum üzerinde ayrıca çökertici bir etki yapar. Proleter devrimi ayakta tutabilen tek etkin yol, her zaman olduğu gibi burada da sosyal ve politik radikal önlemlerin alınması, dönüşümün mümkün olduğu kadar hızla tamamlanması, kitlelerin varlığının sosyal güvencelerinin ve devimci idealizmin yaygınlaştırılmasıdır ki bu da sınırsız bir politik özgürlük içinde kitlelerin yoğun etkenliği ile sürdürülebilir ancak.

Enfeksiyon ve marazi durumlar karşısında güneş ışınlarının doğrudan etkisi nasıl en etken arınma ve iyileşme yoluysa devrimin başarısında da bizzat devrimin kendisi, zihinsel yaşamı yenileyen ilkeleri, etkenliği, kitleleri dirilten, kendi kendine karşı sorumluluk taşımayı aşılayan öğretisi ve sonuç olarak da bunları oluşturan en geniş politik özgürlük, toplumsal bozulmaya karşı tek kurtuluş ve iyileşme yoludur.**

Bizde (Almanya’da) ve her yerde anarşi de kaçınılmaz olacaktır. İpsiz-sapsız proletarya (lümpen proletarya), bir burjuva toplumu ürünüdür ve ondan ayrılamaz.

 

Kanıtlar:

1-       Doğu Prusya: Kazakların yağmalamaları.

2-       Almanya’da yağma ve hırsızlıkta genel patlama (dolandırıcılık, demiryolu ve posta personelinin durumu, polis, tevkif evleriyle, iyi toplumu ayıran sınırların tamamen ortadan kalkması).

3-       Sendika liderlerinin çabucak sapmaları. (Buna karşı sert şiddet önlemleri etkisiz kalıyor. Tersine daha da bozulmaya yol açıyor. Tek panzehir kitlelerin sosyal idealizmi ve etkenliği, sınırsız politik özgürlük).

 

Kautsky’de olduğu gibi Lenin ve Trotsky’nin kuramındaki temel yanlış, dikatoryayı demokrasinin karşıtı olarak görmeleridir. Kautsky’de olduğu gibi Bolşeviklerde de sorun ya demokrasi ya diktatorya şeklinde ele alınmaktadır. Kautsky demokraside karar kılar ve tabii bu da burjuva demokrasisidir; çünkü o, demokrasiyi, sosyalist karışıklığın alternatifi olarak görür. Bunun tersine, Lenin ve Trotsky, demokrasinin karşıtı olan diktatorya’da karar kılarlar ve tabii bu da bir avuç insanın diktatoryasıdır, yani burjuva modeli bir diktatoryadır.

Bunların ikisi de karşıt kutuplardır ve gerçek sosyalist politikadan her ikisi de uzaklaşmıştır. Proletarya iktidarı aldığı zaman, Kautsky’nin parlak önerilerine, ülke olgunlaşmamıştır bahanesiyle sosyalist dönüşümden vazgeçmek, kendine ihanet etmeden, ihtilale ve enternasyonale ihanet etmeden salt demokrasiye dönmek gibi önerilerine asla kulak asmayacaktır. Proletarya derhal, en enerjik, en kararlı, en sert bir şekilde sosyalist uygulamalara girişmek görevinde ve zorundadır. Ama bu diktatorya bir parti ya da klik diktatoryası değil, sınıf diktatoryası, yani sınırsız bir demokrasi içinde en geniş halk kitlesinin en etkin ve engelsiz katılımıyla gerçekleşen bir sınıf diktatoryası olmalıdır.

“Marksist niteliğimizden dolayı biçimsel demokrasiyi hiçbir zaman putlaştırmadık.” diye yazıyor Trotsky. Doğrusu da bu, biçimsel demokrasiyi putlaştırmadık. Sosyalizm ve Marksizmi de hiçbir zaman putlaştırmadık! Cunow-Lensch-Pervus gibi, işimize gelmediği zaman sosyalizm ve Marksizmi ıskartaya çıkarma hakkımız olduğu çıkarılabilir mi bundan? Trotsky ve Lenin bu soruya hayır cevabının canlı örnekleridir. Biçimsel demokrasiyi hiçbir zaman putlaştırmadık demek, yalnızca şu anlama gelir: Burjuva demokrasisinin sosyal özü ve politik biçimi arasında daima bir ayırım yaptık, eşitlik ve özgürlük biçiminde parlak zarflara gizlenmiş sosyal eşitsizlik ve köleliğin acı çekirdeğini daima gösterdik; işçi sınıfını bunları yadsımak için değil, zarfla yetinmemesi, zarfın içini yeni bir sosyal içerikle doldurması için iktidarı alması gerektiği konusunda uyardık. İktidara geldiğinde proletaryanın tarihi görevi, demokrasiyi yok etmek değil, burjuva demokrasisi yerine sosyalist bir demokrasi yaratmaktır. Sosyalist demokrasi, bu demokrasi gerçekleştirildikten ve yerleştirildikten sonra, geçen süreç içinde bir avuç sosyalist diktatörü sadakatle destekledi diye, uslu halka noel hediyesi olarak verilen vad edilmiş topraklarda yeşertemez yalnızca. Sosyalist demokrasi, sınıf hakimiyetinin kaldırılması ve sosyalizmin inşasıyla aynı anda başlar, sosyalist partinin iktidarı almasıyla başlar. Proletaryanın diktatörlüğü budur işte.

Evet, evet: Diktatörlük! Ama bu diktatörlük bir demokrasi uygulama biçiminden ibarettir, onun kaldırılması değil, burjuva toplumun ekonomik koşulları ve kazanılmış haklar üzerine enerjik ve kararlı elkoymadır, ki bu elkoyma olmadan sosyalist değişim gerçekleşemez. Bu diktatorya, sınıfın diktatoryası olmalıdır, sınıf adına yöneten küçük bir azınlığın değil. Başka bir deyişle: Kitlelerin gittikçe daha çok aktif etkenliğini sağlamalı, onların doğrudan etkisi altına girmeli, bütün olarak halkın denetimi altına girmeli, halk kitlelerinin artan politik eğitiminin bir ürünü olmalıdır.

Dünya savaşının, Alman işgalinin ve bunlara bağlı sayısız güçlüklerin en iyi niyetler ve en muhteşem ilkelerle dolu sosyalist politikayı alt-üst eden güçlüklerin baskısı altında kalmasalardı, kuşkusuz bolşevikler de böyle yapacaklardı.

Bunun en büyük kanıtı Alman elçiliğine girişilen suikastın hemen ardından, Alman emperyalizminin çöküşünün hemen öncesinde, Konseyler yönetiminin bol bol uyguladığı terördür.*** Bu gerçek; ihtilallerin toz pembe olmadığı gerçeği, kendi içinde pek de açıklayıcı değildir.

Rusya’da olup biten herşey açıklanabilir; bu kaçınılmaz bir neden-sonuç ilişkisidir. Çıkış ve varış noktaları şunlardır: Alman proletaryasının görevini yerine getirmemesi, Rusya’nın Alman emperyalizmi tarafından işgali. Bu koşullarda Lenin ve arkadaşlarından en güzel demokrasiyi, örnek proletarya diktatoryasını ve çiçekler içinde sosyalist bir toplum yaratma büyücülüğünü beklemek, onlardan insan-üstü bir şeyi gerçekleştirmelerini beklemek olurdu. Kararlı devrimci tutumlarıyla, örnek eylem güçleriyle ve enternasyonal sosyalizme sarsılmaz bağlılıklarıyla zor koşullar içinde yapılabilecek herşeyi gerçekten yaptılar. Yapmak zorunda kaldıkları şeyi, teori için yapıyor görünerek kaçınılmaz koşulların onları zorladığı taktiği teori halinde kristalleştirdikleri ve enternasyonal proleryaya bunun sosyalist taktik modeli olarak taklit edilmesini önermek istedikleri noktada başladı tehlike. Buradan hareketle, kendi kişiliklerini tamamen konu dışında bırakarak, gerçek ve tartışılmaz tarihi değerlerini, gerekliliklerin zorladığı hataların altına gizledikleri zaman; dünya savaşında enternasyonal sosyalizmin engeli olan zorunlulukların dayatması altında Rusya’da yapılan bütün hataların, teoriye kazandırılmış yeni bilgiler olduğunu iddia ettikleri zaman, uğrunda savaşıp acılara katlandıkları enternasyonal sosyalizme kötü hizmet etmiş olurlar.

Alman hükümetindeki sosyalistler, Rusya’daki Bolşevik egemenliğinin bir proletarya diktatoryası karikatürü olduğunu istedikleri kadar söyleyebilirler. Öyle olmuş olsun ya da olmakta olsun, bu durum, sosyalist sınıf mücadelesinin bir karikatürü olan Alman proletaryasının tutumundan kaynaklanmıştır. Hepimiz tarih kurallarına göre yaşıyoruz: Sosyalist toplum düzeni, ancak ve mutlak enternasyonal olarak gerçekleştirilebilir. Bolşevikler, gerçekten, devrimci bir partinin tarihsel olanaklar içinde verebileceği her şeyi vermeye yeterli olduklarını gösterdiler. Mucize beklememeliydiler. Çünkü olan şey, Bolşeviklerin politikalarında temel olanla ayrıntıyı, kaza payını ayırt etmektir. Bütün dünyada kesin savaşların arifesinde bulunduğumuz şu dönemde, sosyalizmin en önemli problemi, gündemdeki şu el yakıcı sorun oldu ve olmakta: Şu ya da bu taktik ayrıntı değil, proletaryanın eylem kapasitesi, kitlelerin eylem gücü, genel olarak sosyalizmde iktidara sahip olma iradesi. Lenin ve arkadaşlarıyla Trotsky, bu bakımdan dünya proletaryasının ilk öncüleri oldular, Ulrich De Hutten ile birlikte “Buna cesaret ettim!” diye haykırabilen ilk ve tek örnek oldular.

Asıl olan ve Bolşeviklerin politikalarından kalan şey budur işte. Bu anlamda tarihte, politik iktidarı alarak, sosyalizmin gerçekleştirilme problemini uygulamaya koyarak, böylece de dünyada sermaye – emek arasındaki hesaplaşmayı en ön plana çıkararak, enternasyonal proletaryanın başını çekmek şerefi onlara aittir. Rusya’da problem yalnızca ortaya konulabilirdi, ama Rusya’da çözülemezdi. İşte bu anlamda gelecek her yerde, Bolşevizmindir.

 

* Gönderme yapılan bölüm aşağıdadır:

“Kapitalizmden sosyalizme geçişte diktatorya iki sebepten ve iki farklı anlamda zorunludur. Birincisi; ayrıcalıklarından vazgeçmek istemeyen ve hor gördükleri proletarya yönetimini devirmek için uzun zamandır bütün olanaklarını harekete geçiren hakim sınıflar üzerinde mutlak bir baskı kurmadan Proletaryanın zaferi gerçekleşemez. Öte yandan hiçbir büyük ihtilal, özellikle de sosyalist ihtilal, yabancı dış güçlerle barış halindeyken bile, bir iç savaş olmaksızın mümkün değildir. Böyle durumlarda doğaldır ki, genellikle küçük burjuvaziyle bağları olan unsurlar, giderek artan yağmalama, spekülasyon, çöküntü, çürüme ve benzeri şekillerde gerçek yüzleriyle ortaya çıkarlar ellerinde olmadan. Tüm bunlara son vermek için belli bir süre ve çelik bir yumruk gerekir.

“Bütün büyük ihtilallerde, halk bu hareketin gereğini yerine getirdi ve bütün hırsızları hemen bulduğu yerde suçüstü, tereddüt etmeden kurşuna dizdi. Önceki ihtilallerin başarısızlığı, bu önlemlerin uygulanmasında tereddütsüz hareket etme kararlılığı ve gücünü veren inanmışlığın eksikliğindendir.

“Eğer kitleler uzun zaman yeterli inançla beslenmemişse, bu proletaryanın zayıf katılımıyla açıklanabilir ancak. Çünkü proletarya, sınıf bilincine, disiplinine ve niceliğine sahip olduğu zaman, işçilerin ve sömürülenlerin çoğunluğunu kendine çekme ve sömürücüleri, tüm çöküntü unsurlarını ezmek için iktidarı yeterince uzun bir süre elinde tutma olanağına sahip tek güçtür.

“Marks’ın kısa, ama özlü tanımında özetlediği tarihsel deneyim budur: “Proletarya diktatoryası.”

** Alt-proletarya konusunda yapılan bu etüt kuşkusuz bir sonraki paragrafa dönmek için alınmış ve numarasız ayrı bir sayfaya yazılarak elyazması metnin arasına konulmuştur.

*** Kont Mirbach’ın öldürülmesinden söz ediyor. (Fransızca çevirmenin notu).

 

1917 EKİM DEVRİMİ

Rosa Lüxemburg /Çeviren:Ferit Muzaffer

BDS Yayınları 1989 shf:34-49


 
sayfa başına dön