Rosa
LÜXEMBURG
Çeviri:
Ferit Muzaffer
Kurucu Meclis ve oy hakkıyla sorun bitmiyor: Sağlıklı bir
sosyal yaşam ve çalışan kitlelerin etkenliği için son derece
önemli olan demokratik güvencelerin kaldırılmasına değinmedik.
Bu güvenceler: Basın özgürlüğü, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü.
Bu özgürlükler açısından bakıldığında, Sovyetler yönetiminin
tüm karşıtları yasadışı bırakılmıştır. Bu haklara müdahale
konusunda, Trotsky’nin demokratik yollarla seçilmiş organların
ağır kanlı olduklarını iddia etmesi, inandırıcılıktan uzaktır.
Tam tersine, sınırsız basın özgürlüğü olmadan, engelsiz bir
toplantı ve dernek yaşamı olmadan büyük halk kitlelerinin
egemenliği tasarlamak olanaksızdır.
Lenin, burjuva devletinin işçi sınıfı üzerinde
baskı aracı, sosyalist devletinse burjuvazi üzerinde baskı aracı
olduğunu söyler. Sosyalist devlet, bir bakıma baş aşağı çevrilmiş
bir kapitalist devlet gibi de düşünülebilir. Ancak bu basitleştirilmiş
tanım özü unutturuyor. Burjuva sınıfının egemenliği, bütün
halk kitlesinin politik açıdan eğitilmesine ve aydınlatılmasına
hiç ya da en azından çok dar bazı sınırların dışında
ihtiyaç göstermez. Oysa proletarya diktatörlüğü için politik
eğitim ve öğretim yaşamsal öğelerdir ve proletarya diktatörlüğü
bunlarsız olamaz.
“İktidar için açık ve doğrudan mücadele sayesinde, işçi
kitleleri çok kısa bir zamanda büyük bir politik deneyim birikim
kazanırlar ve gelişme basamaklarını hızla tırmanırlar.”
Trotsky, arkadaşları ve partizanları kendi kendilerini
çürütmektedirler burada; gerçekten de kamu yaşamını ortadan
silerek politik deneyimin ve ileri doğru gelişmenin kaynağını tıkadılar.
Ya da şöyle demeli: deneyim ve gelişme, Bolşevikler iktidarı
ele geçirinceye kadar gerekliydi, o zaman da deneyim ve gelişme en
üst düzeye ulaşmış olacağından sonrası gereksizdi.
(Lenin’in söylevi: “Rusya, sosyalizm için kuşkuya yer bırakmayacak
kadar olgunlaşmıştır.”)
Gerçekte durum, tam tersinedir. Bolşeviklerin cesaret ve
kararlılıkla giriştikleri devasa görevler, kitlelerin en yoğun
bir şekilde politik eğitimini ve politik özgürlük olmaksızın
mümkün olmayan deneyim birikimini gerektiriyordu.
Ne kadar kalabalık olursa olsun yalnızca hükümet
partizanlarına, yalnızca bir partinin üyelerine özgü özgürlük,
özgürlük değildir. Özgürlük, başka türlü düşünenin özgürlüğü
demektir daima. Fanatik adalet (eşit hak) açısından değil,
politik özgürlük, eğitici, kurtarıcı, arıtıcı olduğu için
ve özgürlük bir ayrıcalık olduğunda bütün etkisini yitirdiği
için böyledir.
Ellerini vicdanlarına koyduklarında Bolşevikler
kendilerinin de adım, adım, sınama-yanılma, deneme ve sınavlardan
geçmeleri gerektiğini ve getirdikleri çözümlerin pek çoğunun
kusursuz olmadığını inkar etmeyeceklerdir. Koşulların her
yerde böylesine olumsuz olmamasına karşın, işe koyduğumuzda
hepimizin karşılaşmak zorunda kaldığı ve karşılaşacağı
bir şeydir bu.
Lenin ve Trotsky’ye göre, diktatorya teorisinin üstü
kapalı olarak dayandığı koşul, ihtilal partisinin cebinde
sosyalist dönüşümün –geriye yalnızca enerjik olarak
uygulanması kalmış- hazır bir reçetesinin olmasıdır. Ne yazık
ki –ya da duruma göre, ne mutlu ki- durum böyle değildir.
Sosyalizm ekonomik, sosyal ve hukuksal bir sistem olarak uygulamaya
hemen konulabilecek hazır bir reçete değildir ve ancak geleceğin
sisleri içinde gerçekleşecektir. Programımızda var olan şeyler,
alınacak önlemlerin ancak genel doğrultusunu gösteren işaret
levhalarıdır ve genellikle de olumsuzlukları işaret ederler.
Sosyalist ekonominin yolunu açmak için, öncelikle, kaldırmamız
gereken şeyi aşağı yukarı biliriz; ama buna karşılık
ekonomiye, hukuka, sosyalist ilişkilere sosyalist ilkeleri
uygulamak için büyük küçük binlerce ve binlerce önlemin alınmasına
gelip dayandığımızda, bu konuda yeterli bir parti programı, başvurulacak
sosyalist bir el kitabı yoktur. Bu bir eksiklik değildir, tersine
bilimsel sosyalizmin ütopik sosyalizme üstünlüğüdür:
Sosyalist toplumsal düzen (sistem), gerçekleşme sırasında,
deneyim okulunda, canlı tarihin ilerleyişinden doğmuş bir
tarihsel üründen başka bir şey değildir. Organik doğa gibi, ve
son çözümlemede de doğanın bir parçası olan bu tarih daima
çözüm yolunu gerçek bir sosyal ihtiyaçla birlikte, problemin
kendisiyle birlikte doğurma alışkanlığındadır. Açıktır ki
bu doğasından dolayı, sosyalizm bağış olarak, tepeden inme sağlanamaz.
Ön koşulunda mülkiyete vb. karşı bir dizi sert önlemler vardır.
Olumsuz olanın kaldırılması, yasaklanması kararnamelerle yapılabilir,
olumlu olan, yapıcılık ise HAYIR! Bakir bir alandır bu, binlerce
sorun vardır. Yalnızca deneyimler, düzeltmeler yapma, yeni yollar
açma olanağı vardır. Yalnız mayalanmakta olan engelsiz bir yaşam
binlerce yeni, beklenmedik duruma uyabilir, yaratıcı bir güç
kazanır, kendi yanlış adımlarını kendi düzeltir. Özgürlüğü
sınırlı devletlerde, halkın yaşamı böylesine bozuk, yoksul,
şematik, verimsizse, bu onların demokrasi dışında bırakılarak,
zekalarının zenginleşme ve ilerleme kaynaklarına kapatılmasındandır.
(Kanıt: 1905 ve izleyen yıllar, 1917 Şubat ve Ekim ayları).
Burada politik açıdan gerçek olan şey ekonomik ve sosyal açıdan
da gerçektir.
Bütün halk kitlesi yönetime katılmalıdır. Yoksa
sosyalizm bir kararname sosyalizmi, bağışlanmış sosyalizm, bir
düzine entelektüelin yeşil halı döşeli bürolarından buyrulan,
tepeden inen bir sosyalizm olur.
Mutlak bir halk denetimi şarttır. Yoksa deneyim alışverişi,
ancak yeni hükümetin memurlarının dar çevresine kapanır kalır:
Kitleden kopma kaçınılmazdır (Lenin’in söylevi,
Mitteilungsblatt. N.29)*
Sosyalizmin uygulanması, burjuva egemenliği altında yüzyıllar
boyu yozlaşmış olan kitlelerde bir dizi düşünsel dönüşüm
oluşturulmasını zorunlu kılar. Bireyci-bencil dürtüler yerine
toplumsal dürtüler, boyun eğme alışkanlığı yerine kitlelerin
inisiyatifi, tüm acıların üstesinden gelecek bir özveri, bir
idealizm vb... Hiç kimse bunu Lenin’den daha iyi bilemez, ondan
daha güçlü olarak dile getiremez, ondan daha büyük bir inatla
asla tekrarlayamaz. Ne var ki Lenin bu konuda uygulanması gereken yöntemlerde
tümden yanılıyor: Buyruklar, emirnameler, fabrika deneticilerinin
diktatörce yetkileri, sert cezalandırmalar, teröre dayalı
uygulamalar... hiçbiri on para etmez. Yeniden doğuşa giden tek
yol, halkın hayat okulu, en geniş ve sınırsız anlamda
demokrasi, kamuoyudur. Terör, yalnızca halkın moralini bozar, şevkini
kırar.
Bütün bunlar kaldırılırsa, geride ne kalır? Lenin ve
Trotsky, halkın oylarıyla seçilmiş meclisler yerine, işçi sınıfının
tek gerçek temsilcisi olarak Sovyetleri koydular. Ama bütün ülkede
politik yaşam boğulunca, bunun kaçınılmaz sonucu olarak
Sovyetler de giderek felçli duruma düşer. Genel seçimler, sınırsız
basın ve toplantı özgürlüğü, fikirler arasında özgür tartışma
ortamı gerçekleşmeyince, tüm halk kuruluşları canlılığını
yitirir ve yaşam, göstermelik bir biçime dönüşür. Ve bu
ortamda bürokrasi tek aktif varlık haline gelir. Bu şaşmaz bir
yasadır... Kamu yaşamı, yavaş, yavaş uykuya dalar, birkaç düzine
parti ileri geleni tükenmez bir enerji ve sınırsız bir idealizm
ile halkı yönetir ve hükümet eder, bunların içinde de gerçek
iktidar etkin beyinli bir düzine adamın elindedir. Ve işçi sınıfından
bir seçkinler grubu, bu yöneticilerin nutuklarını dinlemek ve
alkışlamak, sunulan karar taslaklarını oybirliği ile onaylamak
için ara sıra toplantıya çağrılır. Sonuçta bu bir yaran hükümetidir;
diktatorya olmasına diktatoryadır, ama proletarya diktatoryası değildir,
bir avuç politikacının diktatoryasıdır, yani burjuva anlamında
bir diktatorya jakoben egemenlik şeklinde bir diktatoryadır.
(Sovyet kongrelerinin üç ayda birden altı ayda bire
indirilmesi!). Dahası var: Böyle bir durum, zorunlu olarak kamu yaşamında
şiddet hareketlerinin artmasını getirir: Suikastlar, kaçırmalar,
kurşuna dizmeler vb. (Lenin’in disiplin ve çözülme üzerine söylevi).
Her ihtilalde, alt-proletarya (lümpen proletarya) ile mücadele
büyük önem taşıyan ayrı bir sorundur. Almanya’da ve her
yerde biz de bununla uğraşmak zorunda kalacağız. Yalnızca özel
bir kategori olarak değil, toplumsal düzenin duvarları yıkıldığında
büyük artış gösteren sosyal çöküntü olarak değil, bütün
olarak ele alındığında toplumun bir kesimi olan alt-proleter
unsurun, burjuva toplumuyla derin bağları vardır. Olaylar
Almanya’da –ve az ya da çok diğer devletlerde- burjuva
toplumunun tüm tabakalarının nasıl da kolayca lümpenleştiğini
gösterdi: Spekülasyon, dolandırıcılık, sahtecilik, yiyecek
karaborsası, şantaj, rüşvet, hırsızlık, saldırganlık ve
gasp birbirine karıştı ve dürüst burjuva ile suçlular arasında
ki sınır kayboldu. Sömürgeleştirme sırasında, denizaşırı
yabancı bir toplumun topraklarına yerleştirildikleri zaman,
burjuvazi kastının övünç kaynaklarının hızla çöküvermesi
gerçeğinin yinelenmesinden başka bir şey değildir bu. Yaşama
yasası en derin ahlaksızlığa, insanın insanı sömürmesine
dayanan burjuva toplumu, ahlak ve hukukun uzlaşmalı sınır ve
dayanaklarını bir yana bırakır bırakmaz, bir anda ve frensiz
bir şekilde en aşağılık lümpenliğe düşüverir. Proletarya
devrimi, karşı devrimin aleti olan bu düşmanla her yerde mücadele
etmek zorundadır.
Ancak şiddet, bu açıdan da iki tarafı keskin bir kılıçtır.
En sert cezalandırmalar bile, lümpen proletaryaya özgü karışıklıkların
patlaması karşısında yetersiz kalır. Sıkıyönetim düzeni, süresi
uzatıla uzatıla, kaçınılmaz bir şekilde keyfiliğe düşer ve
keyfilik de toplum üzerinde ayrıca çökertici bir etki yapar.
Proleter devrimi ayakta tutabilen tek etkin yol, her zaman olduğu
gibi burada da sosyal ve politik radikal önlemlerin alınması, dönüşümün
mümkün olduğu kadar hızla tamamlanması, kitlelerin varlığının
sosyal güvencelerinin ve devimci idealizmin yaygınlaştırılmasıdır
ki bu da sınırsız bir politik özgürlük içinde kitlelerin yoğun
etkenliği ile sürdürülebilir ancak.
Enfeksiyon ve marazi durumlar karşısında güneş ışınlarının
doğrudan etkisi nasıl en etken arınma ve iyileşme yoluysa
devrimin başarısında da bizzat devrimin kendisi, zihinsel yaşamı
yenileyen ilkeleri, etkenliği, kitleleri dirilten, kendi kendine
karşı sorumluluk taşımayı aşılayan öğretisi ve sonuç
olarak da bunları oluşturan en geniş politik özgürlük,
toplumsal bozulmaya karşı tek kurtuluş ve iyileşme yoludur.**
Bizde (Almanya’da) ve her yerde anarşi de kaçınılmaz
olacaktır. İpsiz-sapsız proletarya (lümpen proletarya), bir
burjuva toplumu ürünüdür ve ondan ayrılamaz.
Kanıtlar:
1-
Doğu Prusya: Kazakların yağmalamaları.
2-
Almanya’da yağma ve hırsızlıkta genel patlama (dolandırıcılık,
demiryolu ve posta personelinin durumu, polis, tevkif evleriyle, iyi
toplumu ayıran sınırların tamamen ortadan kalkması).
3-
Sendika liderlerinin çabucak sapmaları. (Buna karşı sert
şiddet önlemleri etkisiz kalıyor. Tersine daha da bozulmaya yol açıyor.
Tek panzehir kitlelerin sosyal idealizmi ve etkenliği, sınırsız
politik özgürlük).
Kautsky’de olduğu gibi Lenin ve Trotsky’nin kuramındaki
temel yanlış, dikatoryayı demokrasinin karşıtı olarak görmeleridir.
Kautsky’de olduğu gibi Bolşeviklerde de sorun ya demokrasi ya
diktatorya şeklinde ele alınmaktadır. Kautsky demokraside karar kılar
ve tabii bu da burjuva demokrasisidir; çünkü o, demokrasiyi,
sosyalist karışıklığın alternatifi olarak görür. Bunun
tersine, Lenin ve Trotsky, demokrasinin karşıtı olan
diktatorya’da karar kılarlar ve tabii bu da bir avuç insanın
diktatoryasıdır, yani burjuva modeli bir diktatoryadır.
Bunların ikisi de karşıt kutuplardır ve gerçek sosyalist
politikadan her ikisi de uzaklaşmıştır. Proletarya iktidarı aldığı
zaman, Kautsky’nin parlak önerilerine, ülke olgunlaşmamıştır
bahanesiyle sosyalist dönüşümden vazgeçmek, kendine ihanet
etmeden, ihtilale ve enternasyonale ihanet etmeden salt demokrasiye
dönmek gibi önerilerine asla kulak asmayacaktır. Proletarya
derhal, en enerjik, en kararlı, en sert bir şekilde sosyalist
uygulamalara girişmek görevinde ve zorundadır. Ama bu diktatorya
bir parti ya da klik diktatoryası değil, sınıf diktatoryası,
yani sınırsız bir demokrasi içinde en geniş halk kitlesinin en
etkin ve engelsiz katılımıyla gerçekleşen bir sınıf
diktatoryası olmalıdır.
“Marksist niteliğimizden dolayı biçimsel demokrasiyi hiçbir
zaman putlaştırmadık.” diye yazıyor Trotsky. Doğrusu da bu,
biçimsel demokrasiyi putlaştırmadık. Sosyalizm ve Marksizmi de
hiçbir zaman putlaştırmadık! Cunow-Lensch-Pervus gibi, işimize
gelmediği zaman sosyalizm ve Marksizmi ıskartaya çıkarma hakkımız
olduğu çıkarılabilir mi bundan? Trotsky ve Lenin bu soruya hayır
cevabının canlı örnekleridir. Biçimsel demokrasiyi hiçbir
zaman putlaştırmadık demek, yalnızca şu anlama gelir: Burjuva
demokrasisinin sosyal özü ve politik biçimi arasında daima bir
ayırım yaptık, eşitlik ve özgürlük biçiminde parlak zarflara
gizlenmiş sosyal eşitsizlik ve köleliğin acı çekirdeğini
daima gösterdik; işçi sınıfını bunları yadsımak için değil,
zarfla yetinmemesi, zarfın içini yeni bir sosyal içerikle
doldurması için iktidarı alması gerektiği konusunda uyardık.
İktidara geldiğinde proletaryanın tarihi görevi, demokrasiyi yok
etmek değil, burjuva demokrasisi yerine sosyalist bir demokrasi
yaratmaktır. Sosyalist demokrasi, bu demokrasi gerçekleştirildikten
ve yerleştirildikten sonra, geçen süreç içinde bir avuç
sosyalist diktatörü sadakatle destekledi diye, uslu halka noel
hediyesi olarak verilen vad edilmiş topraklarda yeşertemez yalnızca.
Sosyalist demokrasi, sınıf hakimiyetinin kaldırılması ve
sosyalizmin inşasıyla aynı anda başlar, sosyalist partinin
iktidarı almasıyla başlar. Proletaryanın diktatörlüğü budur
işte.
Evet, evet: Diktatörlük! Ama bu diktatörlük bir demokrasi
uygulama biçiminden ibarettir, onun kaldırılması değil, burjuva
toplumun ekonomik koşulları ve kazanılmış haklar üzerine
enerjik ve kararlı elkoymadır, ki bu elkoyma olmadan sosyalist değişim
gerçekleşemez. Bu diktatorya, sınıfın diktatoryası olmalıdır,
sınıf adına yöneten küçük bir azınlığın değil. Başka
bir deyişle: Kitlelerin gittikçe daha çok aktif etkenliğini sağlamalı,
onların doğrudan etkisi altına girmeli, bütün olarak halkın
denetimi altına girmeli, halk kitlelerinin artan politik eğitiminin
bir ürünü olmalıdır.
Dünya savaşının, Alman işgalinin ve bunlara bağlı sayısız
güçlüklerin en iyi niyetler ve en muhteşem ilkelerle dolu
sosyalist politikayı alt-üst eden güçlüklerin baskısı altında
kalmasalardı, kuşkusuz bolşevikler de böyle yapacaklardı.
Bunun en büyük kanıtı Alman elçiliğine girişilen
suikastın hemen ardından, Alman emperyalizminin çöküşünün
hemen öncesinde, Konseyler yönetiminin bol bol uyguladığı terördür.***
Bu gerçek; ihtilallerin toz pembe olmadığı gerçeği, kendi içinde
pek de açıklayıcı değildir.
Rusya’da olup biten herşey açıklanabilir; bu kaçınılmaz
bir neden-sonuç ilişkisidir. Çıkış ve varış noktaları şunlardır:
Alman proletaryasının görevini yerine getirmemesi, Rusya’nın
Alman emperyalizmi tarafından işgali. Bu koşullarda Lenin ve
arkadaşlarından en güzel demokrasiyi, örnek proletarya
diktatoryasını ve çiçekler içinde sosyalist bir toplum yaratma
büyücülüğünü beklemek, onlardan insan-üstü bir şeyi gerçekleştirmelerini
beklemek olurdu. Kararlı devrimci tutumlarıyla, örnek eylem güçleriyle
ve enternasyonal sosyalizme sarsılmaz bağlılıklarıyla zor koşullar
içinde yapılabilecek herşeyi gerçekten yaptılar. Yapmak zorunda
kaldıkları şeyi, teori için yapıyor görünerek kaçınılmaz
koşulların onları zorladığı taktiği teori halinde kristalleştirdikleri
ve enternasyonal proleryaya bunun sosyalist taktik modeli olarak
taklit edilmesini önermek istedikleri noktada başladı tehlike.
Buradan hareketle, kendi kişiliklerini tamamen konu dışında bırakarak,
gerçek ve tartışılmaz tarihi değerlerini, gerekliliklerin
zorladığı hataların altına gizledikleri zaman; dünya savaşında
enternasyonal sosyalizmin engeli olan zorunlulukların dayatması
altında Rusya’da yapılan bütün hataların, teoriye kazandırılmış
yeni bilgiler olduğunu iddia ettikleri zaman, uğrunda savaşıp acılara
katlandıkları enternasyonal sosyalizme kötü hizmet etmiş
olurlar.
Alman hükümetindeki sosyalistler, Rusya’daki Bolşevik
egemenliğinin bir proletarya diktatoryası karikatürü olduğunu
istedikleri kadar söyleyebilirler. Öyle olmuş olsun ya da olmakta
olsun, bu durum, sosyalist sınıf mücadelesinin bir karikatürü
olan Alman proletaryasının tutumundan kaynaklanmıştır. Hepimiz
tarih kurallarına göre yaşıyoruz: Sosyalist toplum düzeni,
ancak ve mutlak enternasyonal olarak gerçekleştirilebilir. Bolşevikler,
gerçekten, devrimci bir partinin tarihsel olanaklar içinde
verebileceği her şeyi vermeye yeterli olduklarını gösterdiler.
Mucize beklememeliydiler. Çünkü olan şey, Bolşeviklerin
politikalarında temel olanla ayrıntıyı, kaza payını ayırt
etmektir. Bütün dünyada kesin savaşların arifesinde bulunduğumuz
şu dönemde, sosyalizmin en önemli problemi, gündemdeki şu el
yakıcı sorun oldu ve olmakta: Şu ya da bu taktik ayrıntı değil,
proletaryanın eylem kapasitesi, kitlelerin eylem gücü, genel
olarak sosyalizmde iktidara sahip olma iradesi. Lenin ve arkadaşlarıyla
Trotsky, bu bakımdan dünya proletaryasının ilk öncüleri
oldular, Ulrich De Hutten ile birlikte “Buna cesaret ettim!”
diye haykırabilen ilk ve tek örnek oldular.
Asıl olan ve Bolşeviklerin politikalarından kalan şey
budur işte. Bu anlamda tarihte, politik iktidarı alarak,
sosyalizmin gerçekleştirilme problemini uygulamaya koyarak, böylece
de dünyada sermaye – emek arasındaki hesaplaşmayı en ön plana
çıkararak, enternasyonal proletaryanın başını çekmek şerefi
onlara aittir. Rusya’da problem yalnızca ortaya konulabilirdi,
ama Rusya’da çözülemezdi. İşte bu anlamda gelecek her yerde,
Bolşevizmindir.
* Gönderme yapılan bölüm aşağıdadır:
“Kapitalizmden sosyalizme geçişte diktatorya iki sebepten
ve iki farklı anlamda zorunludur. Birincisi; ayrıcalıklarından
vazgeçmek istemeyen ve hor gördükleri proletarya yönetimini
devirmek için uzun zamandır bütün olanaklarını harekete geçiren
hakim sınıflar üzerinde mutlak bir baskı kurmadan Proletaryanın
zaferi gerçekleşemez. Öte yandan hiçbir büyük ihtilal, özellikle
de sosyalist ihtilal, yabancı dış güçlerle barış halindeyken
bile, bir iç savaş olmaksızın mümkün değildir. Böyle
durumlarda doğaldır ki, genellikle küçük burjuvaziyle bağları
olan unsurlar, giderek artan yağmalama, spekülasyon, çöküntü,
çürüme ve benzeri şekillerde gerçek yüzleriyle ortaya çıkarlar
ellerinde olmadan. Tüm bunlara son vermek için belli bir süre ve
çelik bir yumruk gerekir.
“Bütün büyük ihtilallerde, halk bu hareketin gereğini
yerine getirdi ve bütün hırsızları hemen bulduğu yerde suçüstü,
tereddüt etmeden kurşuna dizdi. Önceki ihtilallerin başarısızlığı,
bu önlemlerin uygulanmasında tereddütsüz hareket etme kararlılığı
ve gücünü veren inanmışlığın eksikliğindendir.
“Eğer kitleler uzun zaman yeterli inançla beslenmemişse,
bu proletaryanın zayıf katılımıyla açıklanabilir ancak. Çünkü
proletarya, sınıf bilincine, disiplinine ve niceliğine sahip olduğu
zaman, işçilerin ve sömürülenlerin çoğunluğunu kendine çekme
ve sömürücüleri, tüm çöküntü unsurlarını ezmek için
iktidarı yeterince uzun bir süre elinde tutma olanağına sahip
tek güçtür.
“Marks’ın kısa, ama özlü tanımında özetlediği
tarihsel deneyim budur: “Proletarya diktatoryası.”
** Alt-proletarya konusunda yapılan bu etüt kuşkusuz bir
sonraki paragrafa dönmek için alınmış ve numarasız ayrı bir
sayfaya yazılarak elyazması metnin arasına konulmuştur.
*** Kont Mirbach’ın öldürülmesinden söz ediyor. (Fransızca
çevirmenin notu).
1917 EKİM DEVRİMİ
Rosa Lüxemburg /Çeviren:Ferit Muzaffer
BDS Yayınları 1989 shf:34-49