a p a ç ı k
N’aber ?
Erol TOY
Bir
yanda deprem...
Ve
halkla yönetim çatışması.
Bir
yanda üretenin ekonomiye duyduğu güven...
Olaysız,
ülkenin her yerinde kutlanan emekçi bayramı.
Ve
can telâşı yüklü siyasal sosyal gündem.
Gelin
bu yoğunluğa “hariçten gazelle” biz de katılalım.
Bilmem
şöyle başlasam olur mu ?
Sayın
Başbakanım.
Partinizin
iktidar olduğu 3 Kasım 2002’den 30 Nisan 2003’e kişisel
iktidarınız yerine, siyasal iradenin egemen olacağı Anayasa değişikliklerini
yapsaydınız.
“Emrinize
kayıtsız koşulsuz uyacak memuru” görevlendirmek için ; Mevcut
kadroları hallaç pamuğu gibi
atma... Onaya gerek duymayan karar hüllesi bulma... Hile
tevil götürmeyince düzeltme çabasıyla helâk olmaz...
Anayasanın
emri... Yasanın kavliyle yapmaz mıydınız ?
Söylem
muhalefet, eylem iktidar mârifeti, kavlince Anayasayı değiştirmiş
olsaydınız.
MGK
öncesi gurup kürsüsünde ; “Sayısal çokluğun, Anayasa değiştirebileceği,”
tehdidini savurur muydunuz ?
Partiniz
sizin için özel olarak değiştirdi...
Ve
ana sütü helâlliğinde yüzde 35’iyle, yüzde 65’e dayattı.
Siz
Siirt’in yüzde 65’iyle dayatamadınız.
Artık
iş işten geçti.
Bundan
sonrasının “kıymet-i harbiyesi,” öncüllerinizden sayın
Demirel’in Cumhurbaşkanı olduktan sonrasıdır.
Elbette
onun çap ve yeteneğindeyseniz.
Değilseniz
bilin ki, bundan sonra tehdidiniz, kiminin alacağı, kiminin borcu
olduğundan, ekonomik, sosyal ve siyasal zayıfa söker.
Anayasal
güç kapılarını teker teker “isteneni yapacağınıza dair,”
ne kadar dolaşırsanız dolaşın... AB’ne ne kadar sığınır...
ABD’ne ne kadar güvenirseniz güvenin... “Âkibet” değişmez.
Demokrasilerde
yasadır.
Sandığı
âbâd edemeyen, süngüyle berbat olur.
Ve
egemenlik bekâret gibidir.
Hiç
kimse bilmese “izale” edenle, edilen bilir.
Siz
isterseniz düşman sayın. Ülkemin başbakanısınız.
Dost
acı söyler.
Mağduriyetiniz
TBMM’nden güvenoyu alıncaya prim yapar. O andan başlayarak,
beceriksizliğin puanlarını artırır.
Kanıtı
hocanız sayın Erbakan.
İster
dost sayın, ister düşman...
Benden
söylemesi.
Deprem
kadar çelişik ve hazin durumumuz da, görünümümüz de çok. Alın
birini daha.
Sayın
Sendikacım.
Kırk
yılı aşkın zamandır sendikacı gibi sendikacılık yapsaydın.
Yâni
Sendikanı, dolayısıyla mevki ve ücretini güçlendireceğine
emekçilerin kendisi için sınıf olmasına çalışsaydın...
Bir
bakan, iki müsteşar, üç genel müdür tavlayarak, işçileri
ortaklaşa sömürmenin binbir yolunu bulacağına... Milyonların
emek ve alınteriyle sendikasına dayanmasının yol ve yöntemini
bulsaydın...
Emeğin
hak ve güvencesinin, İLO kararlarından 30 yıl sonra AB zortuyla
yasalara geçmesini bekleyeceğine... Grevli, direnişli sözleşmelere
çatır çatır geçirseydin.
Güçlüye
yaranıp saltanat süreceğine, sınıf adına çile çekseydin..
Çiçeği...
Ve canı burnunda hükümet ; “Yerel ve Kamu Yönetim Reformu”
taslaklarıyla ortaya çıkıp..Köy cumhuriyetleri birliğini, kent
cumhuriyetleri birliğiyle değiştirmeye kalkınca sayfa boyu ilânlarla...
“Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısının bütünlüğüne
ve Anayasamızda emredilen sosyal devlet anlayışına büyük
zararlar verecek önemli sakıncalar içermektedir,” diye feryat
eder...
“Hükümetin
hazırladığı yasa taslakları Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü,
Karayolları Genel Müdürlüğünü ve diğer bazı genel müdürlükleri
kapatmayı da amaçlamaktadır.
Milli
Eğitim, Sağlık, Orman, Tarım, Bayındırlık ve bazı diğer
bakanlıkların taşra teşkilâtları tasfiye edilmekte, personeli
ve mal varlığı, yerel yönetimlere devredilmektedir,” dehşetine
düşer...
“Hazine,
vakıf arazileri, ormanlar, kültür varlıklarımız gibi kamunun yâni
halkımızın tüm mal varlığı, yerel yönetimlere bedelsiz
devredilerek yağmaya açılmaktadır,” muhbir vatandaşlığına
bürünür...
“Kamu
kurum ve kuruluşlarına ve Köy Hizmetleri, Karayolları Genel müdürlüklerine,
bakanlıklarımızın taşra teşkilâtlarına, kamunun tüm mal
varlığına sahip çıkmak, Eyalet sistemine, federasyona, Türkiye’nin
parçalanmasına sahip çıkmaktır...” Merd-i kıptiliğine
soyunur muydun ?
“Ekonomik
Konsey” şölenlerinde AFL-CIO saksafonu... IMF klârneti... Hükümet
borazanı... İşveren kemanıyla tango yapacağına... Açıp Köy
Kanunu’nu... Ona dönüşen 1920 Anayasasını... Daha da ilginci
Oğuz Yasasıyla bir kez horon tepseydin... Cukkanın elden gideceği
telâşını açığa vuran ilânında neden yakınıyorsan yıllardır
aynen uygulandığını sezerdin.
Sağ
iktidarlara yaranma yarışında, Marx’ın Kapital’ine bakacak
zamanın olmaz. Ama kongrelerinde nutuk atmaya koştuğun zengin,
kalkınmış, gelişmiş ve güçlü Batı... Örneğin ABD...
Alman... İtalyan sendikalarının ülkesindeki, kapitalist üretim
düzeninin niteliğini doğru düzgün görebilseydin. Patronun değişmesiyle,
sömürünün değişmeyeceğini öğrenir... İşçi sınıfının
kendisi için sınıf olabildiğinde neden “enternasyonal”leştiğini
anlar... Hiçbir işverenden yılmadan... Hiçbir yasadan çekinmeden
yaşamsal gereksinimini sendika gibi sendikasının destek ve dayanışmasıyla
elde ettiğini bilirdin.
Sözüm
yalnız Başbakanımızla, sendikacımıza değil !..
Sureta
haktan, suret-i halk ya da kamudan görünerek özel çıkar peşindeki
medyadan STK’lara...
Aydından entele, gerekçesi ne olursa olsun yerinde, zamanında ve
gerektiği gibi davranmayan herkese...
İş
işten geçtikten sonra istediğin kadar ilân ver... Dilediğin
kadar nutuk at... Tükeninceye kadar çırpın...
Biri
çıkar, “n’aber ?” deyiverir.
|