Ç i m d i k
Uçtu,
Uçtu... Uçuracak !..
Yaşasın
!..
Sakıp
ağam, kolları yeniden sıvamış.
Hem
de iş bu kez çok ciddi görünüyor.
Zaten
düştüğü yerden bir hapaz toprakla kalkmaya alışkın.
Feryadına
kananlar utansın.
Dert
yanarken göklere çıkıyordu.
Elimizle
dilimizi tutan yok ya !..
Her
mirâcında yine uçtu diye çimdiğe çemreniyorduk.
Meğer
hazretin amacı bağcı dövmek değil, üzüm yemekmiş.
Hani
daha düne kadar Nesimî misâli gâh gökyüzüne çıkıp kuş kışkışlıyor...
Gâh yeryüzüne inip kervan kaçırıyordu ya !..
Aslında
bulanık havayı temizliyormuş.
Artık
gökyüzüne çıktığında mı gördü ? Yeryüzüne indiğinde mi
duydu ? Orasını bir kendi, bir de yardımına koşan Ertan Yülek
bilir.
Özelleştirme
güzelleştirmesinden en bir büyük kıyağın kendine çekileceğini
anlamış. O yüzden çırpınırmış.
Hani
güçlü... Güvenilir... Kararlı Hükümetimiz THY’ nı belki de
sembolik bir bedelle özelleştirecek ya !..
Ağamız
da Hükümetimizin çok yakını Ertan Yülek’ in yüksek ücretli eşgüdümünde
hava taşımacılığına soyunuyormuş.
Aman
elleri de, dilleri de, keseleri de dert görmesin.
Şimdiye
kadar kendisi beleş uçuyordu.
THY’nı
beleşe kapabilirse yine bedava uçacak.
Ama
besbelli herkesi parası kadar uçuracak.
Uçur
ağam uçur !..
Hep
uçacak değilsin a !..
Parayı
bastıranı uçur.
Paramız
yok... Dilersen sevabına bizi de uçur.
İltizam !..
Türkiyenin
işi iş, dişi gümüş.
Batılı
Türkologlar edebiyatını inceler...
Yunus’tan
öteye geçemez. Elbet bizimkiler de.
Batılı
tarihçiler tarihini araştırır...
Birinci
Paylaşım Savaşına takılır. Lebbeyk bizimkiler de.
Toplumbilimciler
halkını soruşturur...
Osmanlıya
dalar. Bizimki de topuğunu ona dayar.
Fizikçilerin
hesabı... Kimyacıların mikroskobu bozuk. Onlar hiçbir doğru
sonuca ulaşamaz. Elhak, bizimkiler de...
Yunus’tan
bu yana 7 yüzyıl devrilmiş... Bir nice ozan... Bir nice yazar...
Bir nice edip gelip geçmiştir. Yeniçeri ağaları bir onu bilir.
Birinci
Paylaşım Savaşının ardından ikincisi gelmiş... Onda paylaşılamayanlar
nice nice savaşlarla zûlümlere neden olmuş... İş Irak saldırısına
kadar dayanmıştır.
Ne
gam !..
Efendimiz
bir söyler... Biz bire bin katarız.
Osmanlı
yüz yıl önce çözülmüş... İyisi toplumsal belleğe, kötüsü
tarihsel çöplüğe yerleşmiş... Kaç toplum, kaç devlet kurmuş...
Kaçı din tapınağıyla ırk sakınağında kısılıp kalmış.
İyi
ya !..
Onların
hepsi Osmanlıydı.
Hükümetler
gelir geçer.
Öğüttüğü
tahılla, elediği unun kadrini bilmez.
Eli
işte, gözü oynaşta başkalarının ağzına bakar.
Yad
gelir, su kat der, sulandırır.
Yaban
gelir un kat der, bulandırır.
Ettiği
ekmeği ya kendi yer, ya yandaşlarına yedirir.
Sonunda
midesi bulanır. Gözü kararır. Başı döner.
Osmanlı
düzenini çözen ne varsa, hepsine sarılır.
Örnek
mi ?
Osmanlı’da
İltizam vardır.
“Devlet-i
âli” ilk zamanlarında yetişemediği uçların gelirini... Son
zamanlarında varoluş nedenlerinin tamamını iltizama verir.
Yâni
imtiyaz, baç ve haracını önceden satar.
Ve
böyle böyle batar.
Birinci
Paylaşım Savaşı patlar.
Osmanlı
üç kıta bataklığında çırpına çırpına çözülür.
Ama
hemen ardından Anadolu halkı başkaldırır. Çözüleni de, çözenlerini
de döve döve yepyeni Türkiye Cumhiriyeti’ni kurar.
Gelirini
vergiye... Haracını harca... İmtiyazını resme... Kaynaklarını KİT’e
bağlar.
Ve
kendi etini kendi yağında kavurarak, sonrasına yönelir.
Sonrasında,
akıl verenleriyle, aklı erenler daha da sonrasını hazırlayacağına,
yatırım yapmadan çıkar kollayan başkalarının ağzına baka
baka, kaynaklarını alacak kapitalist bulamayınca gelirlerini satar.
Duymuşsunuzdur.
Özal
gibi AKP’nin aklıevvelleri de, köprü, otoyol ve elektrik
santrallerinin iltizamına heveslenmişler.
Hükümetler
dahası için görevlenir.
Mevcudu
tüketmeye yöneldi mi, yallah Osmanlı’ya !..
İyi
de, onun sonunda bir Ulusal Kurtuluş Savaşı var.
Var...
Ve
hazerat da,zaten o yüzden bir türlü Cumhuriyet’e geçemiyor.
Değil
mi ?
Stabilizör
Sakıp
Ağa ve benzerlerinin kulakları çınlasın.
Şu
Koç’ların tevâzuu adamı çatlatır.
Örneği,
çiçeği burnunda Koç III.
Çok
yaşasın !..
Başkanlığına
yeni kurulduğu Holdinginin Türkiye ekonomisinin stabilitörü olduğunu
söylemiş.
Ve
Lâtince aslı (stabilis,) “düzenleyici... istikrar sağlayıcı,”
karşılığı olan terimi büyük bir özgeçiyle “dengeleyici”
diye çevirmiş.
Ah
ne yazık !..
Devlet,
toplum ve ekonomi-politik alanlarda böylesine çok ve değişik
anlamları kapsayan o terim erbabının ağzına gelmeliydi ki !..
Anasının
örekesinden, dedesinin terekesine kadar nasıl yayılır... Ne biçim
dürülür... Ne kadar büyütülür... Hatta yinelene yinelene nice
genişletilir, cümle âlem hayretler içinde seyreylerdi.
Ne
var ki, Ford III’le Agnelli III’e yaslanan Koç III, sermayeyi büyütmenin,
terimleri büyütmekten daha akılcı... Bunun yolunun da gösteriyle
mide bulandırma yerine, tevâzuyla kafa karıştırmak olduğunu
besbelli daha doğarken hastanede olmasa da... Büyürken hem dadıdan,
hem dededen öğrenmiş.
Pek
de iyi etmiş.
Çünkü
o stabilis, koskoca bilgelerin bile aklını karıştırmış... Pek
çoğu onu statik algılayarak, koca koca kitaplar yazmıştır.
Elbette
doğu toplumları sözkonusu olduğunda.
Umarız
III. Koç, terimi dengeleyici diye çevirir, istikrar algılar.
Yoksa
hem İş Kanunu... Hem özelleştirme... Hem Dışalım-Dışsatım
patırtısında başı çok ağrır.
Bizden
ilk hoş geldin çimdiği bu kadar.
Dememiş
miydik ?
Anımsarsınız
!..
Daha
geçenlerde dikkatinizi çekmiş... Bütün özköklere... Ama en çok
da Ertuğrul Özkök büyüğümüze toz fiskelerken, çok dikkat
edin, dememiş miydik ?
Haftası
geçmedi.
Sabah
pek bir sayın büyüğümüze veryansın etti.
Ortalık
toza dumana karışır da, Aydınlık durur mu ?
O
daha beter etti.
Herkes
ne olacak diye beklemeye başladı.
Pek
bir sayın Ertuğrul Özkök beyefendi hazretleri, bu sözlerin altında
kalmaz... Kalamazdı.
Çünkü
uyarısına karşın nezaketin nezahatini kaçırmışlardı.
6
Mayıs Hürriyet’inde aradıklarını buldular.
Pek
sayın Ertuğrul Özkök ; “Bazı köşe yazarlarının hakaret özgürlüğünü
ben hiçbir zaman kullanmayacağım.” Diyerek, “ haftalık dergi görünümünde
yayınlanan bir yayın organı bu iftirayı daha da iğrenç hale
getirmiş...” Kibarlığıyla dava açmaya karar vermiş.
Aydınlık’tan
100 milyar lira tazminat istiyormuş.
Bizi
ilgilendiren davanın sonu değil !..
Yargı
hakarete karar verirse istediğini alır.
Pek
bir sayın Ertuğrul Özkök’ün davayı neden Sabah’a değil de
Aydınlık’a açtığı.
Kendilerinin
ifadesidir.
Sabah’ın
sicilli sahipleri hortum ya da haraçla trilyonlarca para götürmüşler.
100 milyar lira onlara koymaz.
Aydınlık’ın
sahipleriyse götürse götürse tutuklu aklanmanın hapishane alacağını
.götürmüşlerdir.
Ama
pek bir sayın Özkök, ilâmaşaallah cezada bile tam liberal.
Yüce
devlet, varsıla para, yoksula hapis cezası verir.
O
tersini yapıyor.
Varsıla
hiç dokunmuyor. Hatta ceza davası bile açmamış.
Liberalizmin
temel kuralını işletiyor.
Yoksulun
ümüğüne çöküyor.
Keşke
herkes düşüncesiyle eylemini bu kadar tutarlı kılsa.
Süngüsünün
varsıla işlemeyeceğini biliyor...
Her
kezinde kündeden giden Aydınlıkçılara çökmesi bu yüzden.
Mi
buyurdunuz ?
Çimdiği
atan sizsiniz.
Umarız
bize bulaşmaz.
TÜSİAD’IN DERS KİTABI
Yaşasın,
yaşasın.
TÜSİAD’ımız
çok yaşasın.
Sonunda
Türkiye’ nin kalkınmasının yolunu bulmuş.
Eğitime
el atmış.
Alkışı
baştan çektik.
Siz
sabreyleyin. Bizi bir izleyin de, sonra alkışlayın.
Okul
yaptırma... Karşılıksız burs verme... Üyelerinden kaçırdığı
vergi... Aldığı prim... Hayali iade gibi kazançlarının yüzde
bilmem kaçı ya da sadaka oranında kırkta birini eğitime katkı
payı isteme biçiminde falan değil.
Bunların
hepsi gider... Ve gider de sadece gider.
Tam
tersine, güvendiği bilim mi, TÜSİAD adamlarına mı hangisi ise
okul kitapları yazdırtmış.
Her
halde güvendiği “Talim Terbiye Kurullarından”... Olmazsa
bakanlardan bunların müfredata uygunluğunu... Belki de minareyi çalmadan
kılıfını hazırlama ustalarının becerisiyle, hatta tek ders
kitabı tavsiyesini de önceden almıştır.
O
zaman yaklaşık 16 milyonluk mutlak alıcıdan oluşan bir pazara
tekel olarak gireceklerinden artık bir koyup üç mü alırlar. İki
ya da dört mü ? İnsaflarına kalmış.
Mübareklerin
insafı da, oduncu batmanıyla değil, sarraf terazisiyle ölçülür
ya !..
Bunu
da geçelim.
Şimdilik
çimdiğimizin ucuna felsefe ders kitabı geldi.
Bilim
adamı mı ? TÜSİAD adamı mı oldukları belirsiz kişilerin hazırladığı
felsefe ders kitabında, Marx yokmuş.
Hem
de TÜSİAD başkanının göğsünü gere, gere AB’ne tam uyumlu...
Fransız ders kitaplarından haramı çıkarılmışlar dışında tam
alıntı diye övdüğü felsefe ders kitabında... Çağdaş
Keynesyenlerin bile başüstü yürüyen felsefeyi ayaklarının üstüne
oturttuğunu kabûl ettiği Marx yokmuş !..
Öyleyse
sen niye alkışladın mı, diyorsunuz.
Aferin
için değil !..
Light
mallar pazarlamacısı, light zenginlerimizin, light kulüplerine
cicili bicili ama, haramı çıkarılmış ders kitaplarının çok
yakıştığı için biir...
Hortum,
kanal, kaşkaval hikâyelerinden ötürü devletten... MÜSİAD
rekabetiyle milletten umudu kesince, öğrenci gençlik pazarına yönelmesine
ikii...
Ve
merd-i kıpti benzeri, eksiğini kendi üyelerinden birinin
sergilemesine üüüç...
Yeter
mi ?
|