Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 



Ç  i  m  d  i  k

Uçtu, Uçtu... Uçuracak !..

Yaşasın !..

Sakıp ağam, kolları yeniden sıvamış.

Hem de iş bu kez çok ciddi görünüyor.

Zaten düştüğü yerden bir hapaz toprakla kalkmaya alışkın.

Feryadına kananlar utansın.

Dert yanarken göklere çıkıyordu.

Elimizle dilimizi tutan yok ya !..

Her mirâcında yine uçtu diye çimdiğe çemreniyorduk.

Meğer hazretin amacı bağcı dövmek değil, üzüm yemekmiş.

Hani daha düne kadar Nesimî misâli gâh gökyüzüne çıkıp kuş kışkışlıyor... Gâh yeryüzüne inip kervan kaçırıyordu ya !..

Aslında bulanık havayı temizliyormuş.

Artık gökyüzüne çıktığında mı gördü ? Yeryüzüne indiğinde mi duydu ? Orasını bir kendi, bir de yardımına koşan Ertan Yülek bilir.

Özelleştirme güzelleştirmesinden en bir büyük kıyağın kendine çekileceğini anlamış. O yüzden çırpınırmış.

Hani güçlü... Güvenilir... Kararlı Hükümetimiz THY’ nı belki de sembolik bir bedelle özelleştirecek ya !..

Ağamız da Hükümetimizin çok yakını Ertan Yülek’ in yüksek ücretli eşgüdümünde hava taşımacılığına soyunuyormuş.

Aman elleri de, dilleri de, keseleri de dert görmesin.

Şimdiye kadar kendisi beleş uçuyordu.

THY’nı beleşe kapabilirse yine bedava uçacak.

Ama besbelli herkesi parası kadar uçuracak.

Uçur ağam uçur !..

Hep uçacak değilsin a !..

Parayı bastıranı uçur.

Paramız yok... Dilersen sevabına bizi de uçur.

 

İltizam !..

Türkiyenin işi iş, dişi gümüş.

Batılı Türkologlar edebiyatını inceler...

Yunus’tan öteye geçemez. Elbet bizimkiler de.

Batılı tarihçiler tarihini araştırır...

Birinci Paylaşım Savaşına takılır. Lebbeyk bizimkiler de.

Toplumbilimciler halkını soruşturur...

Osmanlıya dalar. Bizimki de topuğunu ona dayar.

Fizikçilerin hesabı... Kimyacıların mikroskobu bozuk. Onlar hiçbir doğru sonuca ulaşamaz. Elhak, bizimkiler de...

Yunus’tan bu yana 7 yüzyıl devrilmiş... Bir nice ozan... Bir nice yazar... Bir nice edip gelip geçmiştir. Yeniçeri ağaları bir onu bilir.

Birinci Paylaşım Savaşının ardından ikincisi gelmiş... Onda paylaşılamayanlar nice nice savaşlarla zûlümlere neden olmuş... İş Irak saldırısına kadar dayanmıştır.

Ne gam !..

Efendimiz bir söyler... Biz bire bin katarız.

Osmanlı yüz yıl önce çözülmüş... İyisi toplumsal belleğe, kötüsü tarihsel çöplüğe yerleşmiş... Kaç toplum, kaç devlet kurmuş... Kaçı din tapınağıyla ırk sakınağında kısılıp kalmış.

İyi ya !..

Onların hepsi Osmanlıydı.

Hükümetler gelir geçer.

Öğüttüğü tahılla, elediği unun kadrini bilmez.

Eli işte, gözü oynaşta başkalarının ağzına bakar.

Yad gelir, su kat der, sulandırır.

Yaban gelir un kat der, bulandırır.

Ettiği ekmeği ya kendi yer, ya yandaşlarına yedirir.

Sonunda midesi bulanır. Gözü kararır. Başı döner.

Osmanlı düzenini çözen ne varsa, hepsine sarılır.

Örnek mi ?

Osmanlı’da İltizam vardır.

“Devlet-i âli” ilk zamanlarında yetişemediği uçların gelirini... Son zamanlarında varoluş nedenlerinin tamamını iltizama verir.

Yâni imtiyaz, baç ve haracını önceden satar.

Ve böyle böyle batar.

Birinci Paylaşım Savaşı patlar.

Osmanlı üç kıta bataklığında çırpına çırpına çözülür.

Ama hemen ardından Anadolu halkı başkaldırır. Çözüleni de, çözenlerini de döve döve yepyeni Türkiye Cumhiriyeti’ni kurar.

Gelirini vergiye... Haracını harca... İmtiyazını resme... Kaynaklarını KİT’e bağlar.

Ve kendi etini kendi yağında kavurarak, sonrasına yönelir.

Sonrasında, akıl verenleriyle, aklı erenler daha da sonrasını hazırlayacağına, yatırım yapmadan çıkar kollayan başkalarının ağzına baka baka, kaynaklarını alacak kapitalist bulamayınca gelirlerini satar.

Duymuşsunuzdur.

Özal gibi AKP’nin aklıevvelleri de, köprü, otoyol ve elektrik santrallerinin iltizamına heveslenmişler.

Hükümetler dahası için görevlenir.

Mevcudu tüketmeye yöneldi mi, yallah Osmanlı’ya !..

İyi de, onun sonunda bir Ulusal Kurtuluş Savaşı var.

Var...

Ve hazerat da,zaten o yüzden bir türlü Cumhuriyet’e geçemiyor.

Değil mi ?

Stabilizör

Sakıp Ağa ve benzerlerinin kulakları çınlasın.

Şu Koç’ların tevâzuu adamı çatlatır.

Örneği, çiçeği burnunda Koç III.

Çok yaşasın !..

Başkanlığına yeni kurulduğu Holdinginin Türkiye ekonomisinin stabilitörü olduğunu söylemiş.

Ve Lâtince aslı (stabilis,) “düzenleyici... istikrar sağlayıcı,” karşılığı olan terimi büyük bir özgeçiyle “dengeleyici” diye çevirmiş.

Ah ne yazık !..

Devlet, toplum ve ekonomi-politik alanlarda böylesine çok ve değişik anlamları kapsayan o terim erbabının ağzına gelmeliydi ki !..

Anasının örekesinden, dedesinin terekesine kadar nasıl yayılır... Ne biçim dürülür... Ne kadar büyütülür... Hatta yinelene yinelene nice genişletilir, cümle âlem hayretler içinde seyreylerdi.

Ne var ki, Ford III’le Agnelli III’e yaslanan Koç III, sermayeyi büyütmenin, terimleri büyütmekten daha akılcı... Bunun yolunun da gösteriyle mide bulandırma yerine, tevâzuyla kafa karıştırmak olduğunu besbelli daha doğarken hastanede olmasa da... Büyürken hem dadıdan, hem dededen öğrenmiş.

Pek de iyi etmiş.

Çünkü o stabilis, koskoca bilgelerin bile aklını karıştırmış... Pek çoğu onu statik algılayarak, koca koca kitaplar yazmıştır.

Elbette doğu toplumları sözkonusu olduğunda.

Umarız III. Koç, terimi dengeleyici diye çevirir, istikrar algılar.

Yoksa hem İş Kanunu... Hem özelleştirme... Hem Dışalım-Dışsatım patırtısında başı çok ağrır.

Bizden ilk hoş geldin çimdiği bu kadar.  

Dememiş miydik ?

Anımsarsınız !..

Daha geçenlerde dikkatinizi çekmiş... Bütün özköklere... Ama en çok da Ertuğrul Özkök büyüğümüze toz fiskelerken, çok dikkat edin, dememiş miydik ?

Haftası geçmedi.

Sabah pek bir sayın büyüğümüze veryansın etti.

Ortalık toza dumana karışır da, Aydınlık durur mu ?

O daha beter etti.

Herkes ne olacak diye beklemeye başladı.

Pek bir sayın Ertuğrul Özkök beyefendi hazretleri, bu sözlerin altında kalmaz... Kalamazdı.

Çünkü uyarısına karşın nezaketin nezahatini kaçırmışlardı.

6 Mayıs Hürriyet’inde aradıklarını buldular.

Pek sayın Ertuğrul Özkök ; “Bazı köşe yazarlarının hakaret özgürlüğünü ben hiçbir zaman kullanmayacağım.” Diyerek, “ haftalık dergi görünümünde yayınlanan bir yayın organı bu iftirayı daha da iğrenç hale getirmiş...” Kibarlığıyla dava açmaya karar vermiş.

Aydınlık’tan 100 milyar lira tazminat istiyormuş.

Bizi ilgilendiren davanın sonu değil !..

Yargı hakarete karar verirse istediğini alır.

Pek bir sayın Ertuğrul Özkök’ün davayı neden Sabah’a değil de Aydınlık’a açtığı.

Kendilerinin ifadesidir.

Sabah’ın sicilli sahipleri hortum ya da haraçla trilyonlarca para götürmüşler. 100 milyar lira onlara koymaz.

Aydınlık’ın sahipleriyse götürse götürse tutuklu aklanmanın hapishane alacağını .götürmüşlerdir.

Ama pek bir sayın Özkök, ilâmaşaallah cezada bile tam liberal.

Yüce devlet, varsıla para, yoksula hapis cezası verir.

O tersini yapıyor.

Varsıla hiç dokunmuyor. Hatta ceza davası bile açmamış.

Liberalizmin temel kuralını işletiyor.

Yoksulun ümüğüne çöküyor.

Keşke herkes düşüncesiyle eylemini bu kadar tutarlı kılsa.

Süngüsünün varsıla işlemeyeceğini biliyor...

Her kezinde kündeden giden Aydınlıkçılara çökmesi bu yüzden.

Mi buyurdunuz ?

Çimdiği atan sizsiniz.

Umarız bize bulaşmaz.

TÜSİAD’IN DERS KİTABI  

Yaşasın, yaşasın.

TÜSİAD’ımız çok yaşasın.

Sonunda Türkiye’ nin kalkınmasının yolunu bulmuş.

Eğitime el atmış.

Alkışı baştan çektik.

Siz sabreyleyin. Bizi bir izleyin de, sonra alkışlayın.

Okul yaptırma... Karşılıksız burs verme... Üyelerinden kaçırdığı vergi... Aldığı prim... Hayali iade gibi kazançlarının yüzde bilmem kaçı ya da sadaka oranında kırkta birini eğitime katkı payı isteme biçiminde falan değil.

Bunların hepsi gider... Ve gider de sadece gider.

Tam tersine, güvendiği bilim mi, TÜSİAD adamlarına mı hangisi ise okul kitapları yazdırtmış.

Her halde güvendiği “Talim Terbiye Kurullarından”... Olmazsa bakanlardan bunların müfredata uygunluğunu... Belki de minareyi çalmadan kılıfını hazırlama ustalarının becerisiyle, hatta tek ders kitabı tavsiyesini de önceden almıştır.

O zaman yaklaşık 16 milyonluk mutlak alıcıdan oluşan bir pazara tekel olarak gireceklerinden artık bir koyup üç mü alırlar. İki ya da dört mü ? İnsaflarına kalmış.

Mübareklerin insafı da, oduncu batmanıyla değil, sarraf terazisiyle ölçülür ya !..

Bunu da geçelim.

Şimdilik çimdiğimizin ucuna felsefe ders kitabı geldi.

Bilim adamı mı ? TÜSİAD adamı mı oldukları belirsiz kişilerin hazırladığı felsefe ders kitabında, Marx yokmuş.

Hem de TÜSİAD başkanının göğsünü gere, gere AB’ne tam uyumlu... Fransız ders kitaplarından haramı çıkarılmışlar dışında tam alıntı diye övdüğü felsefe ders kitabında... Çağdaş Keynesyenlerin bile başüstü yürüyen felsefeyi ayaklarının üstüne oturttuğunu kabûl ettiği Marx yokmuş !..

Öyleyse sen niye alkışladın mı, diyorsunuz.

Aferin için değil !..

Light mallar pazarlamacısı, light zenginlerimizin, light kulüplerine cicili bicili ama, haramı çıkarılmış ders kitaplarının çok yakıştığı için biir...

Hortum, kanal, kaşkaval hikâyelerinden ötürü devletten... MÜSİAD rekabetiyle milletten umudu kesince, öğrenci gençlik pazarına yönelmesine ikii...

Ve merd-i kıpti benzeri, eksiğini kendi üyelerinden birinin sergilemesine üüüç...

Yeter mi ? 

 

 
sayfa başına dön