SİYASETTE
AHLAK NEREDE
BAŞLAR
VE NEREDE BİTER?
Dr. Ergun GÖKNEL
1789 Fransız ihtilalinden beri dünya
gelişen bir demokrasi anlayışına sahip. Bu demokrasi Atina
demokrasisinden çok daha değişik. İnsanların eşitliği giderek
daha fazla kabul görüyor. Kesin eşitliğe ne zaman erişilebilir?
Veya hiç erişilebilecek mi? Sınıf egemenliği yerine devletlerin
egemenliğine bırakmıyor mu? Marx’ın kapitalizm tarifi,
emperyalizme dönüştüğü gibi, emperyalizm de globalizme dönüşmüyor
mu?
Emperyalizmin son aşaması
globalizm bugün dünyaya tümüyle egemen olma yolunda. Kapitalist
ahlak anlayışı dahi artık kabul görmemeye başladı. ABD
kapitalist sitemin kurduğu kurumları ve hukuku hiçe sayıyor.
Kendi çıkarları için ülkeleri işgal ediyor. İnsanları öldürüyor.
Yaptıklarının gerekçesi olarak da “demokrasi”yi yerleştireceğini
ilan ediyor. Uluslar arası siyasetin ahlak anlayışını hiçe sayıyor.
Globalizmin ahlak anlayışının
çarpıklaştırılmış bir şekli de Türkiye’de uygulanmaya çalışılıyor.
Fakat ters yönde. Binlerce yıllık tarih ve deneyim gözardı
edilerek yüzyıllar öncesinin siyaset anlayışı hiçbir engel
tanımadan uygulanmaya çalışılıyor. Bizim insanlarımız da bu
uygulamayı sanki başka bir ülkede yapılıyormuş gibi yalnızca
seyrediyorlar. Yüzyılların deneyimiyle uygar dünyada yerleşmiş
ve son iki yüz yıldır da ülkemizde yerleştirilmeye çalışılan
ahlak siyasi anlayışı yok sayılıyor.
Siyasette ahlakın nerede başladığı
konusunda derin tartışmalara girilebilir. Ancak hiç üzerinde
tartışılmayacak olan siyasetin ve siyasetçinin ahlak ilkelerinin
hiç vazgeçilemeyecek olanının seçim öncesi söylenenlerin ve
sonra da tüm süreç içerisinde vaat edilenlerin gerçekleştirilmesidir.
Unutulmamalıdır ki siyasi partiler ve siyasetçiler yalnızca
kendi yandaşlarına değil tüm ülke halkına karşı bir dizi
taahhüde girerler. Özellikle Türkiye gibi seçmenlerin neredeyse
yarısının yüzer gezer oya sahip olduğu bir ülkede siyasetçilerin
söyledikleri, insanlara vaat ettikleri onların politik hayatları
için son derece önemlidir. Söylediği havada gelen siyasetçi
veya siyasi partinin bir daha seçilme ihtimali kolayca ortadan
kalkabilir. Örnekleri çok yaşanmıştır.
Bu taahhütlerini bilerek yerine
getirmeyen veya getiremediği için sayısız gerekçeler sıralayan
siyasetçinin ahlak anlayışından şüphe etmek gerekir. Bilmeden,
kısa vadeli düşünerek, yapılan vaatlerin gerçekleştirilemeyeceğini
biliyoruz. Fakat bu gerçeği siyasetçinin de bilmesi gerekir.
“Biz devletin durumunu bilmiyorduk” mazeretini kimse kabul
edemez. Hele açıkça bilinen bir dizi sorunu, “Kucağımızda
bulduk” mazereti ile geçiştirme gayretini kimse ciddiye almaz.
Seçime giren her siyasi parti, her siyasetçi iktidara gelmek için
uğraşır ve iktidara geldiğinde ne gibi zorluklarla karşılaşacağını
da iyice öğrenmiş olması ve bilmesi gerekir.
Günümüz dünyasının hiç
olmazsa bir bölümünde kabul görmüş uygarlık ilkeleri var.
Bunlardan birisi ve belki en önemlisi de kamu hizmetinde liyakat ve
deneyimi öne çıkarmaktır. Bakınız AKP hükümetleri bu konuda
programlarında ne vaat etmektedirler.
Başbakan Abdullah Gül
tarafından 23 Kasım 2002 tarihinde TBMM’ye sunulan hükümet
programında şöyle denmektedir:
“Kayırmacılığın ve yozlaşmanın önlenmesi bakımından; Personel
alımında objektif kriterler getirilecek, terfilerde liyakat ve fırsat
eşitliği esas alınacaktır.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından 18 Mart 2003 tarihinde TBMM’ye sunulan hükümet
programında da şöyle denmektedir:
“Personel alımında objektif kriterler getirilecek, terfilerde liyakat
ve fırsat eşitliği esas alınacaktır.”
Siyasi iktidar değişikliklerinde
üst kadro değişiklikleri ne kadar olağan görülse de, bu
olgunun da bir sınırı olduğu kabul edilmelidir. Sonuç olarak
yapılan değişikliklerin en alt seviyede tutularak, yönetimde sürekliliğin
sağlanması temel unsur olarak kabul edilmelidir. Çaycı, odacı,
şoför kademelerinden başlayarak müsteşara kadar yapılan değişikliklerle
yandaşların tüm kademeleri yerleştirilmesi, liyakat ve deneyimin
göz ardı edilmesi, başarılı olduğu genelde kabul edilmiş yöneticilerin
değiştirilmesi herhalde kabul edilemez. Özellikle bu atamaların
yapılmasında yasalar zorlanıyorsa.
Bugün ülkemizde hızla ilerleyen
kadrolaşma yukarıda yazdığımız şekildedir. Olayın tıpkı örneği
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ’de 1994 yılından
sonra yaşanmıştır. DSİ (Devlet Su İşleri) Genel Müdür’lüğüne
atanan eski İSKİ Genel Müdürü, deneyimlerine dayanarak aynı yöntemlerle
kadrolaşmaya devam etmektedir.
İdeolojisine uyum sağlayamayacağına inandıkları ülkenin
kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerine atanarak pasif hale
getirilmektedir. Bu uygulamadan en fazla zarar görecek olan da
herhalde halkımız olacaktır.
AKP’nin kadrolaşması konusunda,
son günlerde basında pek çok yazı çıkmaktadır. Basın kısmen
de olsa görevini yerine getirmektedir.
Peki muhalefet ne yapıyor? Onlar
oylamalarda meclis oturumlarını terk ederek muhalefet yaptıklarını
sanıyorlar. Uyandıklarında çok geç olacak. Korucusu olduklarını
iddia ettikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinden
ortada pek bir şey kalmamış olacak.
Kadrolaşma konusunda yazınca, sanılıyor
ki değişik siyasal düşüncelere
sahip olduğum için AKP’yi eleştiriyorum.
Bilinmesini istediğim önemli bir gerçek var. Her ülkenin
her yönetiminde siyasetçiler iktidara gelince kadrolaşmıştır.
Bu olgu özellikle SHP ve sonra da CHP’de o kadar ileri gitmiştir
ki, Kurultayda seçilen Genel Başkan ve yakın çevresi kaybeden
adayın yandaşlarını partinin tüm kademelerinden uzaklaştırmıştır.
Bu sebepten de bugün CHP kadroları neredeyse muhalefet dahi
yapamaz hale gelmiştir.
Ülkemizde
kadrolaşmanın giderek artması 1973 yılından sonra başlamış
ve günümüze kadar artarak devam etmiştir. Bu gün parti veya
siyasi düşünce yandaşlığı devletin tüm kadrolarını sarmıştır.
İktidar değiştiğinde en alt kademeden başlayarak en üste
kadar tüm kadroların değiştirilmesi artık olağan sayılmaktadır.
Bugün de karşılaştığımız aynı olgudur. Devlet hizmeti
yerini parti hizmetine terk etmiştir. Yerine getirilen görevin
kalitesi ikinci ve hatta son plandadır. Önemli olan iktidar
partisine olan sadakattir.
Türkiye Cumhuriyetinde bir iktidarın
cesaret gösterip, yandaşlarının baskısına karşı koyması,
bilgiye, beceriye ve dürüstlüğe önem vermesi
gerekmektedir. İktidarlar değiştikçe en alt kadrolara kadar, tüm
personelin de değişime uğramasından artık vazgeçilmelidir. Tek gereken bu girişim için gerekli olan siyasi
cesarettir.
Siyasette ahlak konusunda bugünlük bu kadar. Aynı konudaki yazılarıma
devam edeceğim. Gerek iktidar, gerekse muhalefet partisi
uygulamalarında bu konuda değinilecek o kadar çok unsur var
ki!…
|