Ç i m d i k
Kıvırtma
Hürriyet
büyük gazetedir.
Yayın
Yönetmeni Ertuğrul Özkök ne kadar öğünse haklı !..
En
çok satan... En çok kâr eden... En çok vergi veren... En hızlı
promosyon yapan... En çok okunan(!..) Ve günümüz kültür ortamında,
en etkin olduğu varsayılan en bir büyük basın organımızdır !..
O
yüzden de, en fazla o eleştirilir.
“Atarlar
seng-i târizi, meyvedâr üzre,” boşuna mı denilmiş ?
Zaten
en bir büyük yönetmen Ertuğrul Özkök, bütün eleştirilere
“en” olmanın hoş ya da horgörüsüyle... “İt ürür, kervan
yürür,” aldırmazlığıyla baktığını yazmıyor mu ?
Arada
celâllenip dert yandığına... Yahya Demirel’in hayâli ihracatıyla,
Kemal Horzum’un hortumuna taktığına bakmayın.
Önemli
olan işbilmek, iş bitirmektir.
Birinin
amcası Başbakan... Birinin arkası gizli kalkanmış.
O
da bir şey mi ?
Tezgâh
iyiyse, olanı olmamış... Olmayanı olmuş gibi dokursun.
Sağolsun
büyük yönetmenimizin maşaallahı var !..
Gazetesinin
kadrolarını öyle yetiştirmiş ve biçimlendirmiş ki, Hürriyet’i
Hürriyet yapan o ünlü haber titizliği bile, olmuş olmamış tezgâhında,
ne motifler dokumakta.
Örnek
mi ?
İspanya
yerel seçimleri.
Biliyorsunuz
İspanya Başbakanı Aznar, halkın isteğine karşın haksız Irak
Savaşında Anglo-Amerikan koalisyonuna girdi.
Savaştan
sonra da, yerel seçimlere.
Ve
yüzde 33.85 oyla, yüzde 34.76 oy alan muhalefetteki Sosyalist Parti
karşısında seçimi kaybetti.
Büyük
Hürriyet, patronu, yayın yönetmeniyle, ta başından beri,
Anglo-Amerikan koalisyonuna girenin kazanacağını savlıyordu ya !..
Habercileriyle,
yazıişleri onları yalancı çıkarabilir mi ?
Öğrenmek
isteyen azıcık sabreylesin.
Hürriyet’in
İspanya yerel seçimi haberini bir kez daha okusun.
Ve
kararı kendi versin.
Başlık
aynen şöyle ;
“Aznar,
Irak savaşına rağmen kazandı.”
Bu
kadar yeter, demeyin.
Dahası
da var;
“İspanya
Başbakanı Jose Maria Aznar’ın partisi Irak savaşından sonra ilk
sınavını yerel seçimlerde verdi ve büyük oy kaybına uğrayacağını
bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı. Irak savaşında
ABD’nin (PP) büyük oy kaybı ile yenilgiye uğrayacağı
tahminleri boşa çıktı. İktidardaki PP ile ana muhalefet Sosyalist
İşçi Partisi (PSOE) seçimden başa baş çıktı. PSOE’nin oylarında
bir miktar artış gözlenmekle birlikte Halk Partisi’nin büyük
kentlerdeki hakimiyeti devam etti. Halk Partisi Madrid Belediyesini
tekrar kazanırken, özerk 13 bölge parlamentosu için verilen oylar
sonucunda özerk Madrid Bölge Parlamentosu’nda çoğunluğu sağlayamayarak
iktidardan düştü”
Nasıl
?
Büyük
gazetenin, büyük haberciliğini beğendiniz mi ?
Denizle Domuzlar
Ulusal
Kurtuluş savaşının ünlü öyküsüdür.
Kastamonu
kadınları, genç yaşlı işe soyunur.
İnebolu’ya
indirilen cepaneleri kağnılarla Ankara’ya taşırlar.
Yine
öyle, gecesi gündüzü olmayan bir demdir.
Bir
ara yağmur yağar.
Emzikli
kadın, hiç duraksamadan bebeğin kundağını çözer... “Devlet
malıdır... Islanmasın, “ diye mermilerin üstüne örter.
Topyekûn
kalkışan bir halk, bu erdemle zamanın en büyük... En güçlü...
En donanımlı ordularını yener.
Ve
aradan zaman geçer.
Haksızlık...
Yolsuzluk... İsraf alır başını gider.
İşbilen...
İş beceren... Köşe dönenler çoğalır.
“Memurum
işini bilir,” diyen devlet yöneticileri peydahlanır.
Ve
devlet adamından fetva koparan işbilir memur, “Devletin malı
deniz... Yemeyen domuz,” israfında yarışır.
Keser
döner, sap döner.
Ve
Ziraat Bankası’nın Bütçe yasasıyla kurtarıldığı yıllarda...
Örneğin 1998’de Ziraat Leasing yönetim kurulu başkanı Çağlar
Ünal’ın ter atma... Ziraat Bankası Genel Müdür yardımcısı
Senih Boyacıgil’in solaryum... Genel Müdür Burak Eken’le yardımcıları
Hatice Dabak ve Gülay Özerdoğan’ın, 150 bin liralık tuvalet...
1 milyon 150 bin liralık yerli müzik kaseti... Bowling, bilârdo, ve
bisiklet turları... Hatta 1 milyon liralık eğlence jetonunu bile
“temsil giderlerinden” ödedikleri ortaya çıkar.
Yapanın,
yaptığının her zaman yanına kâr kalacağını sananlar !..
Bazen
o yanda bile kazalar olabilmekte...
He
mi ?
Çiçek Falı
Adalet
Bakanı çok yaşasın !..
Hükümet
sözcüsü ya !..
Zaman
zaman çok doğru lâflar ediyor.
Sonuncusu
hem pek bir güzel... Hem pek doğru.
“Genç
subayların rahatsızlığının” ayyuka çıktığı günlerde
edildiği için de, özdeyiş sayılmalı.
“Seçimi
kazanmış iktidara seçime kadar tahammül.”
Hay
Allah !..
Çimdikçi
de olsak, doğru karşısında, boynumuz kıldan ince.
Seçim
demokrasinin olmazsa olmazı.
Çünkü
demokrasilerde seçim toplumsal istenci belirleyen hem en geçerli...
Hem şimdilik bulunabilmiş tek ölçüt.
Ve
toplumun güncelini sürdürme, geleceğini belirleme istencini kimin
eliyle nasıl yürüteceğini belirleme yöntemi.
Bu
yüzden beğensin beğenmesin... Sevsin sevmesin... Demokrat ya da bürokrat...
Oligark ya da monark... Sivil ya da asker, bir sonraki seçime kadar
seçimi kazanana tahammül, her yurttaşın ödevi.
İyi
de !..
Demokrasinin
en basit tanımlarından biri çoğunluğun azınlığa tahammülü değil
mi ?
Yâni
yüzde 99.9 oyla iktidara gelseniz bile, o yüzde 0.1’in yaşam biçimini
değiştirecek her tür yasal ve yönetsel girişimden kaçındığınızda,
demokrat olmuyor musunuz ?
Haydi,
yüzde 35 oyla yasamanın yüzde 65’ini kazanmak bizimki dışında
hangi demokrasinin marifeti, diye sormayalım.
“Biz
bize benzeriz.”
Mutlak
çoğunluğun, mutlak azınlığa tahammülü demek olan demokrasiyi,
mutlak çoğunluğun, mutlak azınlığın dayatmasına tahammülüne
çevirmek nasıl oluyor ?
Olmuyor
ki, 23 Nisan resepsiyonundan, Devlet Konuk Evinde tesettür defilesine
kadar herşey yüze göze bulaşıyor.
Bir
an durup düşünür müsünüz, 3 Kasımda seçim kazanmış, tek başına
iktidar... Ve onun Adalet Bakanı ve Hükümet sözcüsü !..
Erbakan
hocanızın şimdi hariçten gazel okuması neden ?
Sadece
zülf-ü yâre dokundu diye hapse girmesi mi ?
Başbakanınız
da aynı gerekçeyle girmedi mi ?
Sakın,
hem azınlığın istencini çoğunluğa dayatmaya kalkışmak.
Hem
de tıpkı sizin gibi becerememek olmasın ?
Çimdiklemek
bize...
Yüzde
35 oyla, yüzde yüze hükümet eylemek size yüküm.
Biz
sıramızı savdık...
Siz
düşünün.
Darbe Kışkırtıcılığı
Her
dönem davul zurna çaldıranlar !..
“En
büyük, bizim asker” naralarıyla tozu dumanı kaldıranlar !..
Her
kamuoyu yoklamasında, “en güvenilir kurum,” olarak orduyu gösterenler
!..
Medyamızın
en büyükleri... Basınımızın bütün akıldaneleri...
Televizyonlarımızın uzmanları...Gazetelerimizin bilgeleri... Hatta
yerli yabancı... Sivil-asker kodamanların geçen haftaki fetvalarına
göre bütün emek, çaba ve hayalleriniz boş !..
Ne
onca eğitim... Ne bunca tatbikat...
Ne
yasallık... Ne kurmaylık.
El
ve ağız birliğinin fetvası açık.
“Bizim
asker avanaktır.”
Amerikalı
kuyruk acısıyla bir lâf etti...
İngiliz
cin hesabıyla bir rapor yazdı...
AB
gizli-açık sırtını sığazladı...
Uluslararası
derecelendirme kuruluşları, ülke ekonomisi pembe tablolar çizmeye
hazırlanırken, kredilendirme notunu düşürdü...
Gazeteci
kulak dolması mı, bilgi sarması mı, her neyse bir “Genç
Subaylar” manşeti attı mı ?
Ekonomi
allak bullak olur.
Politika
toza dumana karışır.
Kargaşa
öyle bir gümbürtü koparır ki !..
Avanak
askerimiz anında, Eshab-ı Kehf uykusundan sıçrar.
“Darbe
zamanı gelmiş... Aman kaçırmayayım,” diye kışlasından sokağa
fırlar... Toplumun yüzde 65’inin tüylerini diken diken eden Hükümeti
devirir... İktidara el koyar...
Ve
demokrat iktidarın, pek bir demokrat dalkavukları, anında asker
iktidarın asker dalkavukları kıyafetine bürünür.
Ortalık
bir anda güllük gülistan olur.
Sonrasını,
öncesinde çeken bilir.
Değil
mi ?
Ama
tasalanmayın.
Besbelli
asker avanak değil.
Bunlardan
birinin on darbe yaptırdığı önceki yıllarda, kullandığı gerekçeler,
kendine karşı kullanılınca yutmuyor.
Ama
azınlık iktidarı kendine mukayyet olsun.
Rejimle
oynadığı an, desteği ne olursa olsun, darbe olur.
Bu
kışkırtma da çimdikçinin herkese kıyağı.
Tamam
mı ?
|