BİR
ZAMANLAR...
Uğur CANKOÇAK
Dostlarım
artık yaşlandığımı söyleyip, sohbetlerde yeri geldikçe
anlattığım anılarımı yazmam gerektiğini durmadan
yineliyorlar. Ben de eğer anılarımı yazmaya başlarsam ölüme
biraz daha yaklaşacağımı sanıp yazmamakta inat ediyorum.
Geçenlerde
genç bir dostum İNADINA’da geçmişe dönük bir bölüm açılırsa
ne güzel olacağını söyleyip beni kandırdı. Bölük pörçük
aklıma gelenleri burada yazacağım. Burası benimle sınırlı değil,
herkese açık.
Haydi
ihtiyarlar, yazın bakalım. Belki yeni kuşaklara bir şeyler
aktarmayı becerebiliriz. . .
Geçen
hafta “Haydi ihtiyarlar, yazın bakalım” demiştim. Aldığım
duyumlara göre bazı kendini genç zanneden 50 likler bu çağrı
bize değil diyesiymişler. Kaytarmanın lüzumu yok. Hem ortalıkta
yok 68’liler yok 78’liler diye dolaşacaksınız hem de yaşadıklarınızı
kendinize saklayacaksınız, yakışık alır mı? Beni kışkırtıp,
kendiniz köşenizde kıs kıs güleceksiniz var mı öyle yağma?
Fukara
Tahir’i anlatırken geçen “içtimai mukavele” lafının ne
olduğunu soranlar oldu. 1962-63 yıllarında üniversite hocaları
“Toplu İş Sözleşmesi” yerine içtimai mukavele derlerdi. Türkçemize
bu güzel Toplu
İş Sözleşmesi
tamlamasını Bülent Ecevit kazandırmıştır.
Bir
de “Uzun Şasi Land-Rover”ı niye belirttiğimi merak edip, bir
özelliği mi vardı diye sordular. Evet vardı. Hem de ne özellik;
ben hayatımda bir daha öyle araba görmedim. Arabayı Uluslararası
Yapı-İşçileri Federasyon’u hediye etmişti. Adeta seyyar bir
sendika gibiydi. 14 kişinin oturabildiği koltuklar yatıyor ve 10
kişinin çok rahat yatabileceği şekil alıyordu. Ayrıca
koltukların altında daktilo makinesi ve teksir makinesi vardı.
Yine koltukların altına upuzun uzatılarak monte edilmiş sinema
perdesi ile basit bir sinema makinesi ve aracın tepesine monte
edilen çok güçlü hoparlörler vardı. Yani dağ başındaki işçilere
(örneğin baraj inşaatında) sendikal eğitim verebilir, toplantılar
yapabilirdiniz.
Morrison
Şirketinin merkez binasından çıkıp Land-Rover‘a bindik ve
Tahir, “benim canım kardaşım”, bir basın bülteni hazırlayalım
dedi. Sina Pamukçu ile arkaya geçtik daktilo ve teksir
makinelerini çıkarttık, 4. Levent’ ten Cağaloğlu’na gelene
kadar 20 kadar bülten hazırdı. O günlerde tüm gazeteler ”Bab-ı
ali” de olduklarından hemen dağıttık. Ben de büyük
postaneden Öncü’ ye telefonla haberi geçtim. Ertesi günü
gazetede haber “Benim
Memleketimin Yasalarını Tanımayan Amerika Defolsun” manşetiyle
çıktı.
Döndük
Ereğli’ye. Bütün olanı biteni tek, tek anlattı Fukara Tahir işçilere
ve sordu, ”Masada oturup kalsa mıydık?” Hep bir ağızdan iyi
etmişin yanıtını aldı. Albay ve Kaymakam da geldi, onlara da
anlattı. Şaşırdılar, hatta yüz ifadelerinden utandılar gibi
geldi bana. Ertesi sabah Albay yine geldi, Çalışma Bakanı Bülent
Ecevit’in Ankara’da bizi beklediğini, şirketin özel uçağının
bizi götüreceğini söyledi. Fukara Tahir Çalışma Bakanı ile
elbette görüşeceğini ama şirketin uçağına binmeyeceğini,
sendikanın arabasıyla Ankara’ya gideceğini söyledi. Aynı ekip
yola çıktık.
Çalışma
Bakanlığı Özel Kaleminde hiç bekletilmedik. Ecevit bizi kapıda
karşıladı, her zamanki aşırı nezaketiyle tek tek hepimizle
ilgilendi. Sonra Fukara Tahir’e dönerek Ereğli‘deki durumu
sordu. Tahir’de işin başından başlayarak olanı, biteni anlattı.
Ecevit, sendikanın ve işçilerin sorumlu davrandıklarını, hiç
bir tahribata yönelmemelerinin çok olumlu olduğunu söyleyince,
Tahir sözünü keserek Ereğli’de Albay’a verdiği yanıtı
tekrarladı. Aldığı yanıt Ecevit’in tiklerini arttırdı gibi
geldi bana. Kendisinin de işverenin ücret düşürme girişiminden
çok rahatsız olduğunu söyledikten sonra sendikanın çözüm önerisinin
ne olduğunu sordu. Fukara Tahir de, “Morrison Şirketiyle İçtimai
Mukavele yapmak istiyoruz” diye yanıtladı. Çalışma Bakanı Bülent
Ecevit “ Sayın Başkan bu isteğiniz mümkün değil, çünkü ABD ile Türkiye
Cumhuriyeti arasında filan tarihte imzalanmış ikili anlaşma uyarınca
Türkiye’de çalışan Amerikan Şirketleri Türk Yasalarına tabi
değil. Kaldı ki daha içtimai mukavele yasası da çıkmadı.”
Deyince Fukara Tahir yine bana dönerek “Benim
canım kardaşım, bu adam Türkiye Cumhuriyetinin mi
yoksa Morrison Şirketinin mi Bakanı? dedikten sonra “kalk gidelim boşuna gelmişiz
buralara” dedi ve yürüdü. Ecevit tikleri olağanüstü artmış
ve kıpkırmızı bir yüzle bizim odayı terk edişimizi izliyordu.
Ereğli’ye
döndük. Fukara Tahir işçilere Ankara’da olanı biteni hiçbir
şey eklemeden ve saklamadan tek tek anlattı. Sonra da Mustafa
Kemal Atatürk’ün tam bağımsız Türkiye’sinin nasıl bir Türkiye
olduğunu uzun uzun anlattı. Ardından Amerika ile imzalanmış
ikili anlaşmaların Türkiye’yi ve Türk insanını ne duruma düşürdüğünü,
koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Morrison Şirketine söz geçiremediğini
yaşayarak gördüğümüzü, sanki Tahir ile Zühre masalı anlatır
gibi anlattı. İşçiler Fukara Tahir’i su içer gibi dinlediler.
Ve sordulur: “Söylenenleri
kabul mu edeceğiz? Teslim mi olacağız? Mustafa Kemal’e biz de
mi ihanet edeceğiz ?”
Türküler
söylendi, çorbalar içildi, pilavlar yendi. Orta yere bir masa
kuruldu, işçiler sendikaya üye oldular “Sendika Hüviyet Kartı”nı
aldılar. Hepsinin
işyeri adresi “Morrison Şirketi Ereğli” idi.
Sabah
erkenden Jandarma Komutanı geldi, birazdan şirketin küçük alanına
uçak inecekmiş, ERDEMİR’in Genel Müdürü Sendika ve İşçilerle
konuşacakmış. Gerçekten de alana pır, pır denilen uçaklardan
indi. Uçaktan, bembeyaz saçlı, ortayla uzun arası, güler yüzlü
biri indi. ”Merhaba arkadaşlar, ben ERDEMİR’in Genel Müdürü:
Adını söylemişti (ama ben şimdi o adı hatırlamıyorum. Anımsadığım
o günlerin önemli bir bürokratı olduğu). En yakın barakaya
gidildi, masa sandalye getirildi. Sendikayla görüşmeler başladı.
Yaklaşık iki saat sonra anlaşma imzalandı.
“Ücretler ilk günküne 50 kuruş
eklenecek, işten çıkartılmış
tüm işçiler işe alınacak, böylece çalışan sayısı yaklaşık
4750 olacak, işsizlerin köylerine dönüşlerinin sağlanması için,
her birine 25 lira verilecek.”
Davullar
zurnalar çaldı, tüm şantiye alanı temizlendi, şantiyenin etrafını
çeviren teller onarıldı, otobüsler geldi, işsizler işçilerle
öpüştüler, helalleştiler. Genel Müdürle Fukara Tahir deniz kıyısında
küçük bir lokanta-meyhane karışımında iki kadeh rakıya taze
balıkları eklediler.
|