Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 

 

BİR ÖZELLEŞTİRME KLASİĞİ
VE SOSYAL DEVLETİN İFLASI

Doğan T. KAYA

Dünyada yeni dönemin sömürgeci mantığını temsil eden küreselleşme söylemi uzun vadede halklara yoksulluk ve geleceğe dair umutsuzluktan başka bir şey vaat etmemekte.

Klasik anlamdaki sömürgeciliğin söylem düzeyinde terk edilmesiyle birlikte 2. dünya savaşının ardılından gelen göreceli rahatlık komünizm tehlikesinin kalkmasıyla birlikte tekrar emperyalist sistemin sömürgeci versiyonu olan Küreselleşme söylemiyle birlikte yeniden piyasaya sürülmekte. (Bunun en temel aracı olan kurumlarda IMF ve Dünya Bankası ise gerek politik gerekse de ekonomik olarak yoksul halklara kurtarıcı vasfıyla sunulmakta) 1980‘li yıllarda TURGUT ÖZAL’ın yoğun liberal saldırıya açtığı ve dönemsel olarak bir geçiş dönemi yaratarak piyasa ekonomisini temellendirdiği dönem son günlerde AKP iktidarıyla birlikte yaşamın her alanına sirayet ettirilmeye çalışılmakta.

Küreselleşmenin en önemli ayağı olan Özelleştirme anlayışı sosyal devlet anlayışının da yıkımını beraberinde dayatmaktadır.Piyasa ekonomisinin en önemli ayağı olan “kar eden her şey piyasaya sürülmeli, kar etmeyenler ise satılarak ekonomiye kazandırılmalı” anlayışı devletin asli görevi olan işleri (Eğitim, Sağlık, Ulaştırma, vb.) bile vatandaşın ekonomik konumu ne olursa olsun para karşılığı her türlü hizmetten faydalandırılmalı esasını dayatmakta....

Burada sorgulanması gereken esas unsur devletin niye vergi topladığıdır. Eğer ülkenin iç ve dış güvenliği dışında devletin yapacağı bir iş kalmayacaksa devletin varlığı da tartışmalı bir konuma indirgenecektir. Anayasamızın değiştirilemez maddelerinden birisi de devletin sosyal bir yapıya sahip olduğu anlayışıdır. Eğer devlet vatandaşları arasındaki gelir dağılımını bir uçurum şeklinde her geçen gün arttırıyorsa o zaman açlıkla yüz yüze kalan bir lanetli çoğunluğun korunmaya ihtiyacının kalmasının da bir öneminin kalmayacağı açıktır. Çünkü bireyin en temel önceliği fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Vatandaş devlete vergi vererek hem hizmet alma hem de güvence altında yaşamak ister. İşçiler Patron karşısında haklarını korumak için yasalara sığınırken Vatandaş ta cebindeki paranın güvence altına alınmasını, kazandığı paranın yaşamını ideal koşullarda devam ettirmesine yetecek bir konumda olmasını, yaşadığı topraklardaki yönetimin kendisine sosyal bir güvence vermesini düşünerek huzur içinde yaşamaya çalışır. Oysa vatandaş karnını bile doyuracak bir ücretli işe sahip değilse, yarının garantisini hissetmiyorsa, ülkenin büyük çoğunluğu sosyal bir güvenceden yoksunsa o coğrafya da güvenlik problemi süreklilik arz eder. Vatandaş memnun olmadığı koşulların değişimi için sistemi zorlar;ve devlet güvenlik sistemini işte bu noktada ne işe yarayacağının göstergesini belirler.halk iç düşman olarak sistemin karşısındadır artık....

Son günlerde AKP iktidarının özelleştirme ile ilgili iki söylemi medyada gürültüsüz sessizce dolaşmaya başlamakta.Öncelikli olarak sağlık sisteminin felç olan yüzü bakanın ağzıyla ölüme terk edilmeye başlamıştır. Devlet artık kamu sağlık kuruluşlarına yatırım yapmayacak sosyal güvencesi olanlar özel kurumlardan da faydalanabilecekler. Bir noktada sosyal güvencesi (emekli sandığı, Bağ-Kur-SSK) olanlar için iyimser bir duruma işaret eden bu yaklaşım uzun vadede devletin korumacı-kollamacı mantığı olan hizmet sektöründen uzaklaşacağının itirafı olarak konmaktadır. Fakat bu yaklaşımın direkt etkileyeceği toplumun çoğunluğunu oluşturan sessiz –hiçbir güvenceden yoksun genelin konumu ne olacak hiç kimse sorgulama ihtiyacını hissetmemekte.

Halkının genel çoğunluğunun sosyal güvenceden yoksun olduğu (yeşil kart uygulaması tam bir muammadır, bir çok hastane yeşil kartlıları kabul etmemekte-kabul edenlerde vatandaşın hastalığını burnundan getirerek hastalandığına pişman etmekte) bir ülkede özel sektörü palazlandırmak için yapılan bu uygulamanın ekonomik olduğunu itiraf etmek tam anlamıyla yönetenlerimizin cehaletini göstermekte...

Sağlık sektörünün bir kangrene dönüştüğünü söyleyen politikacılarımız çare olarak sistemi ortadan kaldırmayı sunmaktalar. Devlet kurumlarına yatırım yapılmayarak, özel kurumlara yapılacak sevklerin daha ekonomik olduğunu söyleyen bakanımıza asgari ücretli bir işçinin hangi özel hastanenin kapısından ücretleri görünce girebileceğini söylemek sanırım hayalcilik olmaz. Sosyal devlet anlayışının vatandaşa ne kadar hizmet verebileceği, yatırımsız zaten bitmekte olan sağlık kurumlarına ne kadar olumlu yansıyacağını zaman gösterecektir.

İkinci söylem ise özel eğitim kurumlarına 10 000 yoksul öğrencinin ücretsiz alınacağı ve bunların tüm masraflarının devlet tarafından karşılanacağı açıklamalarıdır. 10 milyonun üzerinde öğrencinin devlet kurumlarında eğitim gördüğünü düşünürsek devede kulak sayılabilecek bir rakamın özel kurumlara gönderileceği söylemi sadece özelleştirmeye dönük bir adımın ilk habercisi olmakta. Eğitim sistemindeki özelleştirme çalışmalarına dönük bir yaklaşımı kamuya mal ederek iyimser devlet mantığıyla çözme anlayışı samimiyetten uzak piyasacı mantığını gösteren tüccar zihniyetidir.

“Eğitimde özelleştirme politikalarına örnek gösterilen İngiltere’de ciddi bir eğitim sistemi krizi yaşanıyor. Mali kriz içine giren okul yönetimleri, binlerce öğretmeni kapı önüne koyarken, bir çok okulda ‘yarım gün’ öğretime geçiliyor.... The Times’in haberine göre ‘masraflarının kat be kat arttığını’ belirten okul yönetimleri, öğretim kadrolarının yüzde 10’unu işten çıkarmaya hazırlanıyor. 31 Mayıs tarihi itibarıyla, ülke genelinde 3 bin öğretmen ve 1500 yardımcı –öğretmenin işten atılması bekleniyor. Bu rakamlara “geçici”statüsünde çalışan ve sözleşmelerinin yenilenmeyeceği açıklanan binlerce öğretmen dahil değil. Üstelik pek çok okul yönetimi de, ”tasarruf”amacıyla, emeklilik vb. sebeplerle boşalan kadrolarını doldurmuyor. Mali kriz okullarda verilen eğitimin içeriğini de etkiliyor... AKP hükümetinin örnek aldığı İngiliz eğitim sisteminde, devlet tarafından mali olarak desteklenen okullar “özel yerel kurullar” tarafından, piyasa ilkelerine göre idare ediliyor.” (Evrensel Gazetesi –23 05 2003-sy:10 )

İngiltere eğitim sistemini model aldığını gösteren bakanlık, İngiltere’de ki özelleştirme yüzünden çökmeye başlayan eğitim sistemini incelerse eğitimdeki özelleştirmenin gerek öğrencilere gerekse de eğitim çalışanlarına ne kadar olumsuzluk yüklediğini iyi görecektir. Tüccar devlet zihniyeti yoksulluğun artmasını, eğitimdeki fırsat eşitliğini yok etmesini de bir görev bilinciyle zamanla oturtmaya çalışmakta.

Sosyal devlet anlayışıyla piyasa mekanizması birbirine zıt yaklaşımlardır. Mevcut kamusal hizmetler vatandaşın sistem içerisinde ödediği vergiler ve kamusal gelirlerin bir karşılığı olarak geri döndürülmek zorundadır. Her şey kar hırsıyla piyasa mekanizmasının dişlileri arasına sürüldüğü zaman; devletin koruyucu yüzünün sermayeye dönük bir kollayıcılığa dönüşeceği ve uzun vadede sosyal patlamalara açık bir coğrafyaya yönelebileceği riskine hazır olmamız da gerekebilir. (Arjantin örneği bu anlamda hala güncelliğini korumaktadır.)

 
sayfa başına dön