15-16 HAZİRAN 1970 /
OTUZDÖRT YIL ÖNCENİN SONRASI
Av.Fikret İLKİZ
1961 Anayasası yürürlükteydi. Anayasanın
46 ıncı maddesine göre Sendika Kurma Hakkı,
47 inci maddesine göre de Toplu Sözleşme ve Grev
Hakkı düzenlenmişti. Türk İş “partiler
üstü” siyaset ve siyaset üstü “sendikacılık”
gibi bir anlayışla yoluna devam etmek İçin çaba gösteriyordu. Bunun nasıl bir
anlayış olduğunu açıklamak güçtü. 1961 Anayasasının yürürlükte olduğu dönemde
anlaşılması da çok güçtü. Anlaşılamadı. Ancak yıllar sonra bu anlayıştan ne
anlaşılması gerektiği anlaşılacaktı. 12 Eylül’de DİSK kapatılacak, Türk-İş
işçi sınıfının “biricik” sendikal örgütü olarak açık kalacaktı.
Ama daha o yıllarda saflar
belirginleşmiş ve işçi sınıfı mücadelesinin sınıfsal çizgileri kendini
göstermeye başlamıştı bile..13 Şubat 1967 Pazar günü Çemberlitaş Şafak
Sinemasında toplanan Kurucu delegelerden Türk-İş üyesi sendikalardan Maden-İş,
Lastik-İş, İstanbul Basın-İş ile bağımsız Gıda-İş ve Türk Maden-İş
tarafından Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasoyunu (DİSK) kuruldu.
DİSK,
işçi sınıfının umudu oldu. Anlaşılır bir politika yürüttü. DİSK "sınıf
ve kitle sendikacılığı" temelinde yürüttüğü mücadelesi ile büyüdü.
Örgütlenme gücünü işçi sınıfından alıyordu. 1968'de Derby fabrikasında
yapılan “referandum” ile sarı sendikacılık anlayışı sona erdirildi. Grev
hakkının kullanımında karşılaşılan sıkıntılar ve yasal sınırlandırmalar
Singer, Türk Demir Döküm, Gamak fabrikalarında verilen mücadelelerle aşıldı.
Sungurlar fabrikasındaki direnişe herkes katıldı. İşgal edilen bazı işletmelerde
ise işyerindeki faaliyetler işçiler tarafından kurulan konseylerle sürdürüldü.
Üretim durdurulmadı..İşçi sınıfının hak arayışı örgütlü mücadele ile
sürdürüldü. 1970’li yıllara gelindiğinde kamu ve özel sektörde 425 grev
gerçekleşmişti. Katılan işçi sayısı ise doksanbirbini bulmuştu. Siyasi iktidar
işçi hareketleri Türkiye’yi hareketlendirdikçe; grevlerin, işyeri işgallerinin,
direnişlerin miting ve yürüyüşlerin hesabını DİSK’ten sormak için hazırlanıyordu.
Karşı güçler “not” alıyordu.
Türk-İş Kongresinde konuşan AP
Milletvekili ve Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk
“Yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız.
DİSK varken genel grev hakkını tanımamız mümkün değildir.” diyordu. Çünkü
siyasal iktidar, biriktirdiği notlarına göre çizmeyi aşan DİSK’in ortadan
kaldırılması gerektiğine inanıyordu. DİSK öncülüğünde gerçekleşen eylemleri
durdurmak için 274sayılı Sendikalar yasası ile TİS ve grev/lokavt hakkını düzenleyen
275 sayılı yasaları değiştirerek DİSK’i tasfiye edecek yasa tasarısı
hazırlığını tamamladı ve “harekete” geçti...
Yasa Tasarı ile yapılmak
istenen değişikliklere göre; bir sendikanın ülke çapında faaliyet gösterebilmesi
için işkolundaki sigortalı işçilerin en az üçte birini üye yapması zorunluluğu
getiriliyordu ve Konfederasyonların faaliyeti de ülke çapında sendikalı işçi sayısının
en az üçte birini üye yapmaları şartına bağlanıyordu. Sendika kurucusu olmak için
o işkolunda en az üç yıldır çalışma şartı aranması gibi diğer
sınırlandırmalar yanında Uluslararası sendikal örgütlere üye olmak sadece en çok
üyeye sahip Konfederasyona tanınıyordu. Bu tür yasal
değişikliklerin tek amacı vardı: DİSK’i yok etmek..
Adalet Partisi'nin DİSK’in
çanına ot tıkamak için hazırladığı Sendikalar Yasası'ndaki değişiklik için 7
Haziran 1970 Pazartesi günü Mecliste CHP'li sendikacı milletvekillerinden de destek
geldi. Tasarıya "evet" oyu veren CHP'li sendikacılar Burhanettin Asutay, Emin Postacı, Osman
Soğukpınar ve Abdullah Baştürk'tü.
Meclis'teki 450 milletvekilinden oylamaya 234 milletvekili katılmış ve 230 milletvekili
“evet” oyu kullanırken yalnızca dört milletvekili karşı oy kullanmıştı: Hilmi İşgüzar (Millet Partisi) Suna Tural (Millet Partisi -Eski Genelkurmay Başkanı
Cemal Tural'ın eşi) Şeref Bakşık (Cumhuriyet Halk Partisi-CHP) ve Rıza Kuas (Türkiye İşçi Partisi-TİP).
TİP Milletvekili, Lastik İş Sendikası
Başkanı ve DİSK Yürütme Kurulu Üyesi Rıza KUAS, 11 Haziran 1970’de TBMM’de “DİSK Anayasal haklarını kullanarak
direnecektir. Kanun bu şekilde çıkarsa DİSK yine direnecektir” dedi.
DİSK, 12 Haziran 1970'te bir bildiri
yayınlayarak yasayı protesto etti. Yasanın ve Türk-İş’in eleştirildiği
bildiride; Türk-İş'e tanınan sendika diktatörlüğünün çalışma hayatına baskı,
terör ve ızdırap getireceğini, yasanın işçinin doğal hakkı olan sendika seçme
özgürlüğünü düzenleyen Anayasa'nın 46. maddesine rağmen ortadan kaldırdığını
ve bu suretle DİSK'i bertaraf etmeyi kanunla sağlamayı düşündüklerini belirterek
esas planın da bu olduğu açıklanmıştır. Aynı bildiride DİSK’in olağanüstü
toplanarak durumu değerlendirerek bu konunun “Anayasa çizgisi içinde”
çözümlenmesi için “kesin eylem biçimlerinin” saptanacağı da açıklanmıştı.
Zaten daha yasa tasarısı
tartışıldığı sırada DİSK tarafından oluşturulan “Eylem Komitesi” Başbakan Süleyman Demirel'e
9 Haziran 1970 günü bir mektup göndererek tasarının yasalaşması halinde “Anayasa'daki direnme hakkını”
kullanacaklarını bildirmişti.
DİSK
direnecekti... DİSK “eylem” kararı verdi...DİSK direndi...
DİSK bir protesto mitingi yapmaya
karar verdi. Tarih 17 Haziran olarak saptandı. İşçilere DİSK’ten gelecek
talimatların beklenilmesi duyuruldu. DİSK İstanbul Valiliği'ne başvurdu ama miting
izni verilmedi.
Tüm işyerlerine DİSK’in protesto
mitingi ile yasayı protesto edeceği haberi yayılınca işçiler 17 Haziran’ı
beklemedi. 15 Haziran günü 75 bin işçiyle başlayan ve 16 Haziran günü 150 bine
varan işçinin direnişi “hayatı durdurdu” Vapur seferleri iptal edildi. Galata köprüsü
açıldı. İstanbul’dan başlayan direnişin devamında Gebze’de, İzmit’te,
Adapazarı ve Zonguldak’ta fabrikalar ve madenler durdu. Her yerde işçiler yürüdü,
fabrikalarda protestolar sürdü. DİSK’in böyle bir kararı olmamasına rağmen sadece
iş bırakılmadı. Hayat durduruldu.
İşçiler mitinglerini düzenledi,
yollarda yürüdü..Sıkıyönetim ilan edildi. Tutuklanan işçiler oldu. Sıkıyönetime
rağmen tutuklanan işçilerin bırakılması için pasif direniş ve iş yavaşlatmalar sürdü.
DİSK’in çağrısı ile işyerleri normale dönebildi.
15-16 Haziran olaylarının en önemli
nedeni olan 274 sayılı Sendikalar Yasasında değişiklik yapan ve DİSK'in kapatacak
tasarıya "evet" oyu veren Genel-İş Sendikası Başkanı Abdullah Baştürk 15
– 16 Haziran 1970 olaylarından altı ay sonra da aynı görüşteydi.
14 Ocak 1971'de Türk-İş Yönetim
Kurulu Kızılcahamam'da toplanmıştı. Genel-İş Sendikası Başkanı Abdullah Baştürk , Yol-İş Başkanı Halit Mısırlıoğlu , Deniz Ulaş-İş
Sendikası Başkanı Feridun Şakir Öğünç ve
Petrol-İş Başkanı İsmail Topkar tarafından
hazırlanan bir rapor bu toplantıya sunuldu. Raporda DİSK'e ilişkin şu görüşler yer
alıyordu: "DİSK'in amacı işçi iktidarını
gerçekleştirip sosyalist bir devlet kurmaktır. Açıklamalarına bakılırsa
iktidarlarının proleter ihtilali ile gerçekleştirilmesi düşünülmektedir."
Bu raporun verilmesinden 6 yıl sonra
Genel İş Sendikası ve Başkanı Abdullah Baştürk DİSK'e katıldı. 1978'de DİSK'in
Genel Başkanı oldu. 12 Eylül 1980 darbesinde tutuklandı. İdam istemiyle yargılandı.
4 Yıl hapis yattı.
817 sayfalık DİSK iddianamesi
25.6.1981 tarihini taşıyordu. Sıkıyönetim Savcısı Süleyman Takkeci ve yardımcısı
savcıların imzalarını taşıyan iddianame 26 Ekim 1981 tarihinde 2 Nolu Askeri
Mahkemeye verilmek suretiyle DİSK yöneticileri hakkında ilk dava açılmış oldu.
İddianamede suç tarihi olarak DİSK’in kuruluş tarihi olan 13.2.1967’yi esas
alıyor ve 12.9.1980 tarihine kadar başta DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk olmak
üzere 52 yöneticiyi şöyle suçluyordu: “
Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya
sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya
sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetleri her ne suret ve nam
altında olursa olsun kurmaya tevessül etmek kurmak veya bunların faaliyetlerini tanzim
veya sevk ve idare etmek veya bu hususlarda yol göstermek”... Raslantıya bakın.. DİSK İddianamesi Baştürk'ün
1971'de DİSK'e yönelttiği suçlamaları neredeyse aynen tekrar ediyordu: Proletarya ihtilali yoluyla sosyalist devlet kurmak.
1477 sendikacı için ağır hapis cezası,
52 sendikacı için idam cezası istenen DİSK davasının iddianamesine göre DİSK
Kuruluş Bildirgesi, Anatüzük, Genel Kurul Kararları, 20 Mart Faşizme İhtar Eylemi,
1Mayıslar, Ören toplantıları ve “15-16 Haziran 1970 Olayları” suç kanıtı
sayıldı. DİSK iddianamesine alındı.
(İddianame. Sayfa 640-653)
İddianamede 15-16 Haziran 1970 olayları “ihtilal provası” olarak değerlendirilerek
meydana gelen büyük çaptaki şiddet olaylarının DİSK'in “mevcut düzeni yıkmak ve
Proleter Devrimi gerçekleştirmek için İşçi sınıfını eğitip, biçimlendirmek,
İşçi sınıfının mücadele azmini bileyerek, dayanışma ve bütünlüğünü dinamik
bir halde ayakta tutabilmek için giriştikleri kitlesel eylemlerden” olduğu ve DİSK
tarafından düzenlendiği ileri sürülmüştür.
Baştürk iki yıllık Başkanlığına
karşın dört yıl tutuklu iki yıl da tutuksuz olmak üzere 6 yıl yargılandı. Bu süreçte
Baştürk (kendi suçladığı dönem de dahil olmak üzere) DİSK'in 13 Şubat 1967'den
başlayarak bütün geçmişini, mücadelesini, onurlu tavrını, işçi sınıfı mücadelesini
DİSK Başkanı olarak savundu. Altı yıl sonunda 1477 arkadaşıyla birlikte beraat
etti.
274 Sayılı Sendikalar Yasası'nda
değişiklik yapan 1317 sayılı yasayı Anayasa Mahkemesi, 8-9 Şubat 1972 gün ve E.
1970/48, K. 1972/3 sayılı kararıyla iptal etti.
Ne işçi sınıfının 15-16 Haziran
direnişi boşa gitti, ne de DİSK iddianamesine alınan suçlama kanıtlarına karşı
Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde yapılan “tarihi”
“savunma”-lar...İşçiler, işçi sınıfının önderleri; DİSK yöneticileri
ve TİP milletvekilleri, otuzdört yıl önce işçilerin örgütlerini ortadan kaldırmaya
yönelik zihniyete karşı başkaldırmayı Mecliste, sokakta, fabrikalarda, madenlerde ve
yaşamın olduğu her yerde biliyorlardı. Onlar bildiklerini okudular. Yaşadıkları
gibi konuştular, tarihlerini yazdılar ve öylece yaşadılar. İşçi sınıfını ve
onun mücadelesini savundular.
Yıllar geçse bile, “partiler üstü siyaset” veya “siyasetüstü sendikacılık”, işçi sınıfının
her eylemine bir çentik atıyordu. DİSK iddianamesinde 15-16 Haziran 1970 olaylarının
“ihtilal provası” olarak adlandırılması boşuna değildir. Ciddiye alıyor ve
hesap sormaya kalkıyorlar. Unutmuyorlar.
Üretimden gelen gücümüzü kullanmak
için örgütlenmemiz var mı? Nasıl bir eylem biçimiyle işçi sınıfının çıkarlarını
koruyabiliriz? Yaşamın her alanında ve anında var mıyız? Anayasal direniş çizgimizi nasıl çizersek
geçmiş tarihimize yaklaşabiliriz? İşçilerin önceki mücadele biçimleri yolumuzu
aydınlatamaz mı?
Yoksa yazılması olası “iddianamelere”
yazılacak kadar önemli başkaldırılarımız veya ciddi bir işimiz bile kalmadı mı?
Tarihsel geçmişimizdeki ciddi direniş ve başkaldırmaları unutanların laflarını
artık kimse ciddiye almıyor.
(Kaynak:Fahri Aral - 11. Tez Dergisi 5. Kitap
Sayfa: 212) (BİA Net)
|