Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS



 

TÜRKİYE'NİN KONUMU BELİRSİZ

Dr. A. Serdar ERDURMAZ

Thomas Barnett'in son zamanlarda büyük yankı yaratan "Pentagon'un Yeni Haritası, 21. Yüzyılda Savaş ve Barış" isimli kitabında, ABD'nin Irak'a müdahalesinde müttefik bulma sıkıntısından bahsederek; "Suudi Arabistan ve Türkiye sayesinde askerlerimizin Irak'a kolay giriş yapamaması sonucunda ortaya çıkan sonuç, bu savaşın her halükarda kazanılacağı ancak, muhtemelen büyük bir bedel karşılığında olacağıydı " şeklinde bir değerlendirmesi bulunuyor. Bu ifadede Türkiye hakkındaki değerlendirmeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü cümlenin başında Türkiye ABD'nin müttefik bulma sıkıntısının karşılığı olarak ifade edilmiştir. Zaten, ABD her fırsatta ikinci veya üçüncü ağızlardan Türkiye'nin bu tavrından dolayı hoşnutsuzluklarını ve bunun karşılığındaki tezahürleri ortaya koymaktadır.

SIRADAKİ BÖLGE: KAFKASYA

Türkiye bu gün Ortadoğu'daki fiilen varolma fırsatını kaçırmış görülmektedir. ABD, Türkiye'yi bu safhada oyunun dışında tutmaya özen göstermektedir. ABD'nin oyundaki müteakip hamlesinin, Kafkaslar bölgesinde kendi varlığını oturtmak ve etkinliği sağlamak olarak düşünülürse, Türkiye'nin bu hamlede hangi rolü üsleneceğinin belirlenmesinin milli çıkarlarımız açısından yaşamsal bir konu olduğu açık bir şekilde görülecektir. ABD'nin Kafkaslardaki hamlesinin temel hedefi; Hazar petrolü ve doğalgazıdır. Tekele yakın konumu ile batılı sanayi ülkelerine karşı petrolü koz olarak kullanan Arap egemen OPEC karteline olan bağımlılıktan kurtulabilmek için, ABD'nin bölgeye yaşamsal önem atfettiği değerlendirilmektedir. Nitekim, Washington, Kafkasya'yı "yaşamsal çıkarlarının bulunduğu bir bölge"; NATO ise, "Stratejik Bölge" ilan etmiştir. ABD'nin, büyük kısmını Ortadoğu'dan olmak üzere, 2020'ye kadar toplam enerji talebinin üçte ikisinden fazlasını ithal etmek zorunda olduğu değerlendirildiğinde bu bölgenin ABD için taşıdığı önem gözler önüne serilecektir.

Güney Kafkasya NATO Avrupa'sından, Orta Asya ve Afganistan'a doğru uzanacak şekilde gelişen jeo-ekonomik ve jeo-stratejik sistemin merkezini oluşturmaktadır. Bir taraftan Orta Asya ve Büyük Ortadoğu'nun harekat alanı ve üstlerine Batının direkt nüfuzunu sağlarken, diğer taraftan Avrupa-Atlantik'e, Hazar enerji kaynaklarının ve Orta Asya mallarının ulaşımını gerçekleştiren ulaşım koridorunu oluşturmaktadır. Böylece Karadeniz ve Hazar havzaları, Güney Kafkasya ile birbirine bağlanarak Karadeniz'e kadar genişlemiş durumda olan Avrupa-Atlantik ittifakı ile doğrudan irtibatı olan bir konumdadır. Avrupa-Atlantik ittifakı sınırları dışında olmasına rağmen, bölge Büyük Ortadoğu ve Orta Asya'nın güvenliği ile ilgili batı kuvvetlerinin kullanılmasında geri bölge veya üs bölgesi fonksiyonunu yerine getirmeye başlamıştır. Hali hazırda, ABD ve müttefiklerinin güvenlik politikaları bölgedeki uluslararası terörizm, kitle imha silahlarına sahip olma çabaları, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi tehditler üzerinde odaklanmıştır. Bunlar, bölgede yeni bağımsızlıklarını kazanarak sancılı bir demokratikleşme süreci yaşayan üç küçük devletin; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ın yapılanma sıkıntılarının yansımaları olarak görülmektedir.

Güney Kafkasya'da Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan, Doğu ile Batı arasında enerji ve ticaret transferinde stratejik bir geçiş yolu olarak bilinmektedir. Oluşturduğu enerji politikaları nedeniyle ABD bu bölgede etkinliğini artırarak, söz sahibi olmaya çalışmaktadır. ABD politikalarını oluştururken ise, Hazar Denizi üzerinde İran nüfuzunu engellemek ve Rusya'nın hakimiyetinin dengelenmesine dönük stratejiler geliştirmektedir. Belirlenen bu stratejinin bir ayağı olarak, ABD Afganistan harekatı kapsamında Kırgızistan'ın başkenti Bişkek yakınlarında (Manas Hava Üssü) ve Özbekistan'da (Khanabad) askeri üsler kurmuştur.

KAFKASYA'DA PETROL MÜCADELESİ

Elbette ki, Güney Kafkasya'ya karşı batıdan yönelen yoğun ilgi, bölgenin eski sahibi Moskova'yı hiç de memnun etmemektedir. Rusya Federasyonu, bölgedeki enerjinin kendi şirketlerinin etkinliği altında olmasına ve SSCB döneminde inşa edilen boru hatlarıyla kendi toprakları üzerinden taşınmasına yönelik politikalarını tüm gücüyle sürdürmeye çabalamaktadır. Ancak, 11 Eylül süreciyle Avrasya'ya yerleşen ve 1990'lı yıllara nazaran bölgede çok daha aktif olan Washington, Hazar havzası enerji kaynaklarına yönelik pastadan büyük bir pay almak hesabı içerisindedir.

Kafkaslara yerleşmek isteyen ABD, Gürcistan'da şu anda yönetimde kabul edilmektedir. ABD'nin desteğiyle 'kadife' devrimi gerçekleştiren Michael Saakaşvili, ülkenin yönetimini eline almıştır. Gürcistan, şu anda Kafkaslarda ABD'nin önemli bir stratejik ortağı olarak yer almaktadır. Bağımsızlığından bu yana Gürcistan'ın Abhazya ve Güney Osetya'daki bölgelerinde iç savaşlar yaşanmıştır. Abhazya'nın ve Güney Osetya'nın mücadeleleri ise, Rusya tarafından desteklenmiştir. Ikinci Rus-Çeçen savaşının başlarında, Gürcistan binlerce Çeçen mülteciye kapılarını açmıştır.

Putin'in yönetime gelmesinden beri, Rusya, Azerbaycan'a daha pragmatik bir yaklaşım sergileyerek Minsk Grubu görüşmelerinde daha yapıcı bir tutum içine girmiş ve ilişkileri geliştirmeyi ön planda tutmuştur. Türkiye ve ABD'nin bölgedeki varlığına daha az tepki göstermeye başlamıştır. Ancak, Gürcistan'da sürdürmekte olduğu sert tutum, niyeti konusunda şüphe oluşturmaktadır. Moskova'nın, mevcut statükonun devamı ve sorunların çözümü yönünde herhangi bir arzusunun bulunmadığını destekleyen bir politika izlediği değerlendirilmektedir.

Rusya, çok yönlü dış politika stratejisinin gereği olarak ABD ile de ilişkilerini geliştirme yolunda ilerlerken, Şangay Işbirliği Orgütü gibi kurumlar aracılığıyla da ABD'nin bölgede daha fazla yayılmasının gerekçelerini ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Kuzey Osetya'nın Beslan kentinde yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan terörist eylem sonrasında, Rusya Federasyonu da, tıpkı ABD gibi petrol coğrafyasına daha fazla hakim olabilmenin haklı gerekçelerini yakalamıştır.

Bölgede Soğuk Savaş sonrası dönemde patlak veren ve hala çözüme kavuşturulamamış olan etnik nitelikli ihtilaf ve çatışmalar, uluslararası kamuoyunun gündeminde yer almaya devam etmektedir. Bölge ülkelerinin hem kendi içlerinde, hem de birbiriyle mevcut uyuşmazlıkları, küreselleşme çağında dünyanın diğer yörelerinde yaygın biçimde tanık olunan bölgesel bütünleşme sürecinin Güney Kafkasya'da sıkıntısız ve istikrarlı bir şekilde tamamlanmasını engellemekte veya geciktirmektedir. Bu algılamalar, bölge güvenliğinin potansiyel olarak son derece hassas dengeler üzerinde kırılgan bir yapıda olmasına neden olmaktadır. Bütün bu hassasiyete rağmen, bölgede güvenliği ve ülkeler arası karşılıklı güveni tesis etmeye yönelik herhangi bir mekanizma henüz hayata geçirilmiş değildir. AGİT ve BM gibi kuruluşların girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Ancak, her şeye rağmen ABD'nin Ortadoğu'da etkinlik mücadelesinin yanı sıra, Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerinde de kontrolü sağlamak için son derece dikkatli bir program uyguladığı görülmektedir.

ABD, soğuk savaş döneminde eski Sovyetler Birliği ve uzantısı olan Varşova Paktı'na karşı hem ana kıtasını uzaktan korumak, hem de zayıf durumda bulunan Avrupa ülkelerini Sovyet yayılmacılığına karşı müdafaa etmek için NATO teşkilatının kurulmasını sağlamış ve bu görevi başarı ile icra etmiştir. Ancak, Sovyetlerin ve Varşova Paktının dağılması ile NATO'nun işlevinde ve ABD'nin Avrupa'daki fiili varlığında sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Buna paralel olarak, Avrupa ülkeleri, AB'nin kurulması ve işlerlik kazanması ile kendi kişilik arayışlarının içine girmişler ve ABD'den bağımsız olarak hareket etme iradesini göstermeye başlamışlardır. Bu durumda ABD için Avrupa kıtasında bulunmasının anlamı kalmamış ve buradan çekilmeye başlamıştır. Ancak, bu defa ABD'nin Avrasya kıtasından uzaklaşması tehlikesi ortaya çıkmıştır. Bu tehlikeyi bertaraf ederek, mevcut yapısını muhafaza edecek şekilde varlığını sürdürme kaygıları ABD'yi yeni Stratejik Öngörü tesis etmeye sevk etmiştir. Eğer ABD halen yaşadığımız dünyanın düzenine tesir edebilecek bir süper güç, bir imparatorluk ise; yapılan tehdit değerlendirmelerine göre ilgi alanını yeni tesir sahalarına kaydırması en uygun hal tarzı olacak gibi gözükmektedir.

NATO'nun işlevinin zayıflaması ile Avrupa'da özellikle Fransa ve Almanya tarafından istenmeyen adam ilan edilen ABD için yeni oyun alanı arayışları çok önceden seçilmiş ve belirlenmiş gözükmektedir. Ancak, ABD 11 Eylül terörizm hareketi ile eyleme geçmek için uygun ortamı bulmuştur. Önce Afganistan'a müdahale, sonra Irak harekatı ve buna paralel olarak, Pakistan ile ilişkilerin yeniden kurulması ve iyileştirilmesi, Kırgızistan ve Özbekistan'da askeri üslerin tesisi süratle tamamlanan belirli bir stratejinin adımları olarak görülebilir. ABD, bütün bu işleri yaparken diğer taraftan da Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'da nüfuzunu etkinleştirme çalışmalarını sürdürmektedir.

2005 Mart'ında TRT-1'de verilen ilginç bir haber sanırım bir çok dinleyicinin gözünden kaçan çok önemli bir gelişmeyi gözler önüne sermektedir. Radyodaki habere göre "ABD Bulgaristan ve Romanya'da askeri üs tesis edecektir. Bu konuda her iki ülke de çok isteklidir."

TÜRKİYE VE ALTERNATİF ÇÖZÜMLER

ABD ile Türkiye ilişkilerinde ise son zamanlarda yaratıldığı izlenimi verilen gerilim aslında ABD'nin Irak'a yapacağı harekatın Türkiye kısmı ile ilgili bölümünün TBMM tarafından reddinden sonra ortaya çıkmıştır. Bu gerilim Türkiye tarafından kabul edilmese ve ABD tarafından da diplomatik ifadelerle geçiştirilse dahi, ABD tarafından bir ders olarak kaydedilmiştir. ABD için Türkiye'ye karşı alternatif çözümler aranması gereklidir. ABD'nin Kafkaslar ve Ortadoğu'daki faaliyetleri dikkate alındığında, Akdeniz ve Karadeniz'in ortasında yer alan Türkiye'ye rağmen Kafkaslara en kolay ulaşılabilecek istikamet, Bulgaristan veya Romanya kıyılarından Karadeniz'i geçerek Gürcistan'a ulaşmak olarak görülmektedir. Her ne kadar bu istikamet biraz zor ve zahmetli olsa da Türkiye'yi devreden çıkartan bir konumdadır. Ortadoğu'ya da Suriye üzerinden ulaşmayı başarırsa ki son zamanlarda Suriye ABD'nin her söylediğini yapar bir konuma düşmüş ve doğrudan müzakereler için uygun zemin aradığını açık bir şekilde ifade etmiştir. Bu durumda Türkiye'nin ABD için stratejik öneminin Türkiye tarafından tekrar, tekrar gözden geçirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

ABD'nin Saddam Hüseyin'e karşı yürüttüğü savaş öncesi yapılan karşılıklı müzakerelerde ABD tarafından Trabzon limanının kullanılmasına dair bir talep vardı. Bu talep hepimizin kafasını karıştırmıştı. Neden Trabzon limanı, ne için? Bu konuya, yukarıda yapılan değerlendirmeler paralelinde, ABD'nin Ortadoğu ile birlikte Hazar Petrol Havzası'nı bir bütün olarak kabul ettiği fikrinden bakacak olursak, ilginç bir sonuca ulaşabiliriz.

KAFKASYA'DA ETKİN ABD, KİMLERE ENGEL

ABD, Irak'ta fiilen vardır. İran'da kendine müzahir rejim değişikliği için her türlü seçeneği denemektedir. Suriye'yi kendi istediği gibi davranmaya mecbur etmiştir. Muhtemelen yakında bu ülkede de son derece etkin olacaktır. Mısır ile iyi ilişkileri sürmektedir. Türkiye, arada bir sıkıntılar olsa dahi vazgeçilmez müttefikidir. Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan yani Kafkaslar Bölgesi'nde etkinliği Rusya'ya rağmen gün geçtikçe gelişmektedir. Afganistan kontrolü altındadır, Pakistan ile ilişkileri yeniden tesis etmiş ve kendisine müzahir bir duruma getirmiştir. Hindistan ile herhangi bir problemi mevcut değildir. ABD bu ülkeleri kapsayan Avrupa kıtasından daha büyük olan ve dünya'nın kalpgahı denilen bölgede bir ittifak kurması için her türlü ortamı yaratmaktadır. ABD önderliğinde kurulan bir PAKT; adını NATO dışında ne koyarsanız koyun. (Bu pakta muhtemelen Türkiye'de dahil olacaktır). ABD açısından bakıldığında, böyle bir paktın Avrupa kıtası ile bağlantısı eski ilişkiler devam etse normal olarak, Türkiye üzerinden sağlanabilirdi. Akdeniz'den İskenderun, Mersin limanlarına gelen ABD unsurları Türkiye'den kara yoluyla Trabzon'a oradan deniz yoluyla Batum'a veya ilgili limanlara uzanabilirdi. Ancak, şimdi bu irtibat diğer bir seçeneğe kaydırılarak, yine Karadeniz üzerinden ama, bu sefer Bulgaristan ve Romanya üslerinin kullanılarak sağlanabilecektir. Bulgaristan ve Romanya'yı da Pakta dahil etmesi durumunda, ABD'nin bu ülkelerde ki üsleri muhtemelen Varna, Köstence gibi, Karadeniz'e kıyısı olan yerlerde seçilecektir. ABD, AB üyeliğine aday bu ülkelerde sağlayacağı üslerle hem AB'nin Kafkaslarla bağlantısını kontrol altına almış olacak hem de, AB'nin içinde onun hilafına Karadeniz'e çıkışı ve Kafkaslar a geçişini sağlayacak askeri üsler tesis ederek fiilen orada var olacaktır. Fransa ve Almanya'nın tesir sahasının dışında olduğu için de, bu bölgelerden askerlerin çekilmesi için anılan ülkelerin yoğun baskısına maruz kalmayacaktır. Şu anda Türkiye'de AB üyesi olmadığına göre, AB ülkelerinin, özellikle Fransa ve Almanya'nın Ortadoğu ve Kafkaslara doğrudan çıkış imkanı sınırlandırılmış olacaktır. Bütün bunlardan daha önemli olan husus ise; Rusya ve Çin'in ABD'nin izni olmadan bölgeye nüfuzu mümkün olamayacaktır. ABD, AB'yi doğudan, Rusya'yı güneyden ve Çin'i batıdan engelleyen bir konumu içeren son derece geniş bölgede kurmuş olduğu bir organizasyon ile bölgenin mutlak hakimi olacaktır. Bu suretle ABD, Büyük Ortadoğu hülyasını süratle ve istediği gibi tesis edebilecektir.

Yazının başlangıcındaki paragrafa döndüğümüz takdirde, Türkiye'nin Ortadoğu' da kaybettiklerini çok hassas bir şekilde değerlendirerek, Kafkaslarda da aynı stratejik hataları yaparak, oyundaki konumunu kaybetmesini önleyici tedbirlerin alınmasına dair öngörüleri süratle yapması ve planlı bir şekilde uygulamak için gerekli iradeyi göstermesi son derece hayati ve tarihi bir görev olarak görülmektedir. Özellikle ABD ile ilişkilerin, reel-politikalar açısından ne kadar sağlıklı olduğunun gözden geçirmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

 

sayfa başına dön