Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

   

EGEMENLİK ANCAK AKIL VE ÖZGÜVENLE KAZANILIR

Dr.Ergun GÖKNEL

 

2005 yılında, 85 yıl öncesinin baskılarıyla karşı karşıya olan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Evet, bu baskının yöntemleri değişik; çağa uygun. XXI. Yüzyılda Düvel-i Muazzama’nın yani büyük(!) devletlerinin silah zoruyla  isteklerini kabul ettirmeleri pek görülmüyor. Hernekadar ABD Başkanı Bush gibi fütursuz devlet yöneticilerinin, Irak olayında görüldüğü gibi, gözü kara, dünyayı hiçe sayan davranışları varsa da, bu davranışlar giderek seyrelmeye ve her defasında yenilgiyle sonuçlanmaya mahkum.

Türkiye ne Irak ne de ABD’nin arka bahçesindeki bir Güney Amerika Cumhuriyeti. Dünyada direnerek ve dünyayı mağlup ederek bağımsızlığını kazanmış ilk devlet. 85 yıldır da bu bağımsızlığını ve egemenliğini korumuş bir devlet.

2005 yılında ülkemiz üzerinde büyük bir baskı var. Gerek ABD gerekse Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye olmadan Dünya siyasetinde fazla söyleyeceklerinin olamayacağının farkındalar. Peki, acaba bizler bu gerçeğin farkında mıyız? Hükümetimiz, siyasetçilerimiz ve tüm halkımızla  birlikte dünya gerçeklerini biliyor muyuz? Pek öyle görünmüyor.

Bir taraftan ABD Orta Doğu’da kesin hakimiyet sağlamak için, diğer taraftan AB Dünya siyasetinde bir yer tutabilmek için devletimizi ve halkımızı baskı altına almak istiyorlar.

Neden? Çünkü egemen ve özgüvenine sahip bir Türkiye Cumhuriyeti 80 yıldır yürüttüğü barış politikası ile oyunbozanlık yapıyor. Önce her türlü silahlı müdahaleye  karşı, sonra da sömürüye karşı. Bu ilkeler Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri. Ve kayıtsız şartsız bu güne kadar izlediği ilkeler.

İşte bu durum, egemen ve özgüvenine sahip, dünyada her zaman söyleyecek sözü olan bir Türkiye modern emperyalistlerin işine gelmiyor. Onların hareket sahasını kısıtlıyor, insanlar üzerinde egemenlik kurmalarına engel oluyor. O zaman ne yapmaları gerekli? Türkiye Cumhuriyeti’ni yola getirmek için belli konularda baskı uygulamaktan başka çareleri yok.

1950 yılından beri kapitalist tüketici topluma uyum sağlaması için her türlü oyunla karşı karşıya kalan, ve yoğun bir psikolojik sindirme politikası uygulanan halkımız ancak akılcı direnme ve özgüven ile bu baskıdan kurtulabilir.

Bugünkü duruma çok kısa bir göz atalım….

300 milyar ABD dolarından fazla dış ve iç borcumuz ülkemizi ekonomik bir kıskaç içine almıştır.  Sanmayın ki bu kıskaçtan kurtulunmaz. Pekala kurtulunur. Örneğini bu halk 1923 yılından sonra göstermiştir. Hem de koskoca bir imparatorluğun geride bıraktığı borcu da ödeyerek. Yalnızca doğru ilkeleri izlemek ve akıllı hareket etmek, kapitalist tüketim toplumunun tuzaklarına düşmemek yeterlidir.

Gelelim siyasete. Bugün Türkiye üç konuda siyaseten sıkıştırılmakta. Önce Kıbrıs konusunda, yapılan tüm fedakarlıklara karşın AB tarafından verilen sözler tutulmamaktadır. Dünyada söz sahibi olduklarını iddia eden devletler sözlerini tutmazlarsa, bu yüzsüzlüğü gösterirlerse yapacak fazla bir şey yoktur. “Siz düşünün” diyerek beklemekten başka.

Son aylarda karşımıza birdenbire bir Ermeni soykırımı(!) sorunu çıkartılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu ve benzeri defterleri 1924 Lozan anlaşması ile kapatmıştır. 80 yıldır çağdaş ve barışçı bir devlet olmak için çaba sarf etmektedir. Halkımız savaş istememektedir. Tek hedefi, çalışarak daha iyi yaşam koşulları elde etmektir. 90 yıl önce, emperyalist devletlerin kışkırtmasıyla ayaklanan bir bölüm Anadolu halkı ile, bağımsızlığı için savaşan devlet güçlerinin savaşı sonunda kötü olaylar meydana gelmiştir. Her savaşta olduğu gibi.  Bugün insanların akıllı olup, intikam düşünmeden, kin ve nefret duygularına kapılmadan barış içinde birlikte yaşama zamanıdır. Bıraksınlar bizi kendi halimize. Bin yıl bir arada yaşamış iki toplum bakın nasıl anlaşıyor.

Avrupa Birliği çağdaş bir dünya projesi. En azından yazılı olan metinler bunu gösteriyor. Yazılı olanlarla söylenen ve yapılmak istenenler uyumsuz olduğunda çağdaşlık yok oluyor. Emperyalizmin son şekli Globalizm sivri dişlerini gösteriyor.

Türkiye’ye hakim olmak için, ülkemizin biraz parçalanması gerekir diye düşünüyorlar ve bu sebepten bir dizi “azınlık” sorunu yaratma çabasına giriyorlar. Son olarak da dünyanın gördüğü en amansız terörist şeflerden bir tanesi, Apo üzerine oyunlar inşa ediyorlar. Gene binlerce yıldır birlikte yaşamış ve aralarında hiçbir ayrım yapılmamış Kürt ve Türk toplumları birbirine düşürülmek isteniyor.

Halkımız bütün bu yapay baskıları aşabilecek güce sahiptir. Tek gerekli olan akılcı ve özgüvene sahip bir siyaset izlemek, teslimiyetçi olmamaktır. Gerektiğinde en çekici teklifleri reddedebilmek ve bağımsızlık ve barış çizgisinden ayrılmamak yeterlidir. Biz bu filmin çok daha kötüsünü ve belalısını 85 yıl önce görmüştük. O zaman ne yaptıysak, şimdi de onu çağa uyumlu şekilde yapmak dışında herhangi bir gereksinimimiz yoktur.

  

 

 

sayfa başına dön